Ve Mahalle Muhtar Adayımız Sayın Tevfik Bilen

0
29

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Gündem yine çılgın gibi tıkış tıkış dolu ancak en büyük gündem maddesi ve sıkıntısı geçim derdi. Memuru, emeklisi, işçisi halkın dörtte üçü yoksulluk sınırlarının altında inim inim inliyor. Ekmek, simit almak bile sıkıntı oldu. Ama bazı bir eli yağda bir eli balda olanların bundan haberi bile olmuyor! Ne diyelim hep dilimin ucuna geliyor ama söylemek istemiyorum ama bunu iyi biliyorum ki başımıza gelenler kendi seçimlerimiz. Aslında şikâyet etmeye de hakkımız yok. “Ve diliyorum ki bu seçimde doğru kararlar alabiliriz” diyeceğim ama ne yalan söyleyeyim yine de umudum yok dilerim yanıltılırım.

Bir defa Hatay Büyükşehir Belediye Başkanlığı için CHP Genel Başkanı Özel’in ‘Alternatif Bulamadık’ sözleri gerçekten çok acıtıcı ve gerçekleri yansıtmıyor. Keşke bunlar yaşanmamış olsaydı? Dilerim aynı hatayı İskenderun için de yapmazlar.

Neyse ki Yenişehir Mahallesi için muhtarımız Tevfik Bey yeniden aday. Tevfik Bey mahallenin sevilen, sayılan esnaflarından biri. Daha doğrusu çocukluk, ilk gençlik ve olgunluk çağını bu mahallede yaşamış, mahallelinin abisi, kardeşi, babası, arkadaşı olmuş, simge bir isim, kışın kabak tatlısı yazın dondurma satarak hem yazı hem kışı neşelendiren, alçak gönüllü, sakin, yardım sever, çalışkan bir hazine. Deprem zamanı ki Allah bir daha hiç kimseye böyle bir felaket göstermesin dilerim. O zamanlarda gece gündüz çalışması, herkese yetişmek için elinden gelenden fazlasını yapmasına yakından şahidim. Yalnızca bendenizin tespit edip ondan yardım istediğim depremzedenin sayısını bilemiyorum artık, hepsine hiç ayrım yapmadan, ihtiyacına göre yardım yollaması, yardım araması gerçekten takdire şayandı. Ondan öncede ne zaman “Muhtar bey, şu şu kimselerin maddi manevi sıkıntısı var onlara nasıl yardım edebiliriz?” dediysem en çok iki günde onların talebini karşılayacak olanakları araştırıp erişebiliyor ve o insanların sıkıntısını giderebiliyordu. Ve hala aynı şeyleri yapmaya devam ediyor.

Siyaset ince bir sanattır bendenizce. Öncelikle şeffaflık ister, sonra rahmetli Cem hocanın dediği gibi “Önce Üslup” ister. Doğru sözleri, doğru zamanda, usulüne uygun olarak söyleme sanatı, kavgadan, öfkeden uzak, uzlaştırıcı, ayrımcı, gayrımcı, iftira ve sanı içermeyen. Akılcı ve akıcı, analitik bir zekâ isteyen Tevfik beyde bu özeliklerin çoğu var. Ve keşke bütün siyasilerimizde olabilseydi. Çoktan beri siyasilerin kullandıkları dil gerçekten çok ayrımcı, çok iftira ve algı içeriyor. Çünkü insanlar sorgulamaktan çoktan vazgeçmiş, ne söylenirse inanıyorlar. Onlarda bunu kullanmaktan çekinmiyorlar. Ne denir bilmiyorum.

Ve sevgili okuyucularım. Bendeniz her zaman söylemişimdir, herhangi bir partiden değilim. Bu yüzden Tevfik Beyi şu ya da bu partiden diye desteklemiyorum. Onu parti üstü algıladığım için ve yakından tanıdığım, bildiğim ve güvendiğim için destekliyorum. Eğer sizde bu nedenlerden birkaçını onda buluyorsanız lütfen desteklerinizi esirgemeyin diyorum.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla ve sevgiyle kalmaya çalışalım lütfen çünkü gerçekten etraf sevgisizlikten ve sağlıksızlıktan geçilmiyor. Hastaneler tıkış tıkış, sevgi ise yalakalığa dönmüş.

Gerçekten sağlık ve sevgiyle ayrımsız gayrımsız kalalım… Yase

& & & & &

Avucunuzdaki Kelebek

Akıllı iki kız kardeş varmış, bilgiye açlarmış ve okullarındaki, etraflarından aldıkları bilgi yetersiz olmuş. Yörelerindeki en büyük bilgeye gitmeye, ondan da bilgi almaya karar vermişler. Bilge adam kızların sorduğu bütün soruları bilmiş. Kızlar daha fazla bilgi almak için bir süreliğine daha bilgenin yanında kalmışlar.

Ama sonra bilgenin her sordukları soruyu bilmelerinden sıkılmışlar. “Bilgenin dahi bilemeyeceği bir soru bulalım” demiş birisi.

Kızlardan biri, bilgenin bile bilemeyeceği bir soru buldum diye sevinmiş. Avucumun içine bir kelebek alacağım “Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı, ölü mü?” diye bilgeye soracağım, ölü derse kelebeği serbest bırakacağım. Canlı derse, avucumu hafifçe bastıracağım.

Kızlardan biri avucu kapalı bilgeye uzatmış ve sormuş: “Avucumun içinde bir kelebek var; bilin bakalım canlı mı, ölü mü?”

Bilge, kızın gözlerine uzun uzun bakmış ve cevap vermiş: “Senin elinde kızım senin elinde…”

& & & & &

Nazım Hikmet Ran-‘Ceviz Ağacı’ Hikayesi

Nazım Hikmet Gülhane parkındaki bir ceviz ağacının altında sevgilisi ile buluşmak üzere randevulaşır. Buluşacakları gün Gülhane parkına gider ve ceviz ağacının altında beklemeye başlar, tam bu sırada polisler de orada devriyeye çıkmıştır. O dönemlerde Nazım Hikmet arananlar listesinde olduğu için polislerden gizlenmek durumunda kalır ve bu ceviz ağacına çıkar.

Nazım Hikmet ağacın tepesindeyken biricik sevgilisi Piraye gelip her şeyden habersiz ceviz ağacının altında beklemeye başlar. Nazım Hikmet, polislerden dolayı aşağıya seslenemez ve çaresiz çıkarır kalemi, kağıdı ceviz ağacının tepesinde şu şiiri yazar;

Başım köpük köpük bulut içim dışım deniz
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Budak budak serham serham ihtiyar bir ceviz
Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril
Koparıver gözlerinin gülüm yaşını sil

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında
Yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var
Yüz bin elle dokunurum sana İstanbul’a
Yapraklarım gözlerimdir şaşarak bakarım
Yüz bin gözle seyrederim seni İstanbul’u
Yüz bin yürek gibi çarpar çarpar yapraklarım
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında

Günün Şiiri

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin…
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar…
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.

18 Şubat 1945 – Piraye Nâzım Hikmet

Günün Fıkrası

Yaşlı ve Genç Aslan

Hayvanat bahçesindeki emekliliği çoktan gelmiş olan yaşlı aslan kafesinde uyukluyordu. Kamyondan indirilen bir genç aslanı da aynı kafese koydular. O gün hayvanat bahçesi çalışanı bakıcı, uyuklayıp duran yaşlı aslana koca bir sığır budu verirken, genç aslana da iki tane muz verdi.

Ertesi günde ve daha sonraki günlerde hep aynı şey tekrarlandı.

Altıncı günde açlık canına tak diyen genç aslan, bakıcı iki muzu uzatırken: “Affedersin ama bakıcı bey” dedi. “O da aslan ben de aslanım. Üstelik o yaşlı ve tembel de… Neden ona her gün bir sığır budu verirken bana iki muz veriyorsun? Ben, aslan değil miyim? Muz beni doyurur mu?”

“Evet aslansın, aslansın da, sen hayvanat bahçesinin envanterinde maymun kadrosunda görünüyorsun” dedi bakıcı.

Günün Sözü

Yüzünü güneşe çeviren insan, gölge görmez.
Helen Keller

Dünya çok acı çekiyor, kötü insanların şiddetinden değil, iyi insanların sessizliğinden.
Van Gogh

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here