Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Cumartesi günü yani bu yazı yazılırken 1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ idi. Dilerim öyle olsun. Yani en azından yüreklere barış uğrasın bir nebzecik. Ve bugün soruyorum, “Eylül ayını seven var mı?” Ne garip bir soru değil mi?
Bendeniz severdim Eylül ayını biz zamanlar, okullu olduğum da… O zamanlar özgürdük, kaygısızdık, ortaçağın karanlık dehlizlerinden bi haberdik. Yalnızca bilgi yüklenirdi tazecik hafızamıza. Sevgi yüklenirdi, saygı yüklenirdi, sen, ben, o değildi hiç birimiz. Eşitti okullar, aramızdaki tek fark sık sık yaptığımız bilgi yarışmalarından aldığımız sonuçlardı. Ve Türkçe dersinde hazırladığımız tiyatro oyunları idi. Hemen hemen yılda iki kez tiyatro oyunu hazırlar önce okul içinde sonra diğer okullarda sahneye çıkardık.
Okullarımızın kocaman salonları vardı kitaplıktan başka. Okulumuz tiril tirildi, uzun koridorlarında kayardık, merdivenlerden çok tırabzanları kullanırdık aşağı inmek için. Tabi bunun için kızarlardı bize gördüklerinde ama biz her fırsat bulduğumuzda yine oradan kayarak indik kocaman olana dek.
Toplu sinemalara gitmek, piknik yapmak ve daha birçok güzel etkinlikle ders çalışırdık. Kitaplarımız, ansiklopedilerimiz vardı, oradan araştırırdık kimse bize dikte etmezdi. Eylül ayı bizim için okulların açıldığı ay olduğu için güzeldi. Çünkü okullu olmak çok güzel bir şeydi. Aslında ailelerimiz de bu ayı severdi sanırsam, nihayet çocuklar birazcık durulacak evden uzaklaşacak diye zahir?
Ve şimdi Eylül ayı?
Maşallah masraf ayı, telaş ayı, sıkıntı, stres ayı oldu daha doğrusu yaptılar. Kayıt parası başta geliyor. Resmi alınmıyor, çünkü yasak ama okullar yolunu buluyor, en azından 600 lira ile başlıyor bunlar normal okullar, özellerini saymıyorum, sonra çeşitli isimler altında dünyanın parası çıkıyor bu yoksulluk sınırında yaşayan velilerin cebinden. Kayıt öncesi çektikleri maddi manevi sıkıntılardan başka. Hadi okulla başladılar. Bu kez öğretmen seçimi başlıyor, veliler savaşıyor istedikleri öğretmene verebilmek için zavallı söz hakkı olmayan gözleri korkuyla açılmış cılız bacaklı çocuklarını.
Anaokulları keza, aynı ve daha çok masraflı, aileler sıkıntılı borç harç içinde…
Ve okullar özeller, imam hatipler ve dershaneden dönen özel okullar. Ve ayrım gayrım kocaman bir yara gibi başladı işlemeye yüreğimizde her soluk alışta yüreğimizi kanatıyor…
Okullar her sokakta nerdeyse. Ama birçok öğretmen ortalıkta işsiz, güçsüz dolaşmaya devam ediyor. Çünkü okul yönetimleri bir öğretmene bin iş yüklüyor. İki üç öğretmenin yapacağını birinin omzuna yüklüyor sömürdükçe sömürüyor.
Ve günümüzde sömürgecilik hiçbir çağda olmadığı kadar revaçta! Kiraya verilen çocuklar ve tecavüze uğrayan çocuk yaşta gelinler, hunharca katledilen hayvanlar, otobüslerde herkesin gözü önünde tacize uğrayan genç kızlar ve tacizcileri iyi halden serbest bırakan zihniyetler.
Kadını ikinci sınıf olmaktan vazgeçtik insanlıktan çıkaran karanlık zihniyetler ve onların düzeni. Dünya’nın düz olduğunu söyleme cüretinde bulunabilecek kadar kendinden vazgeçmiş sözde üniversiteliler.
Enses ilişkileri, 18 yaşından sonra olursa ancak cezayı hakkeder diyenler?
Ve yazmaktan utandığım birçok abuk sabuk olmayan resmen iğrenç olan fetvaları rahatça şurada burada telaffuz edebilenler.
Valla hayat gülümsemekten ibarettir dememe rağmen hayat aslında dayanabilmektir, karşı koyabilmektir bütün karanlıklara. Ve her gecenin bir sabahı var diyebilmektir.
Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle, ayrımsız, gayrımsız kalmaya devam edelim, bütün gücümüzle her şeye ve herkese inat. Yase
& & & & &
Evde Çıkabilecek Yangınları Önleyin
Lütfen bu mesajı aile ve arkadaşlarınıza iletin…
Mesajı gayrimenkul sigortası alanında çalışan bir arkadaşımdan aldım. Okumaya değer bir yazı. Bu, göndermediğiniz takdirde listenizde bulunan birinin bu tür olaylardan haberdar olmadığı için aynı şeyleri yaşamasına neden olabilecek türden bir e-mail. Bu kötü olay geçtiğimiz hafta, orijinal mesajı yazan bayanın erkek kardeşi ve eşinin başından geçmiş.
Çıkan bir yangında çiftin evi tamamen yanmış ve geriye külden başka bir şey kalmamış. İyi bir sigortaları olduğundan, ev ve birçok eşya sigorta tarafından karşılanacak. Bu iyi haber…
Ancak, yangının sebebini öğrendiklerinde dehşete düşmüşler. Sigorta enspektörü birkaç saat boyunca küller arasında yangını çıkış sebebini araştırmış. Enspektör yangının başladığı yerin evin banyosu olduğunu tespit etmiş ve evin hanımına banyodaki prize ne gibi aletlerin takılı olduğunu sormuş. Kadın saç maşası, saç kurutma makinesi gibi bilindik şeyleri sıralamış. Enspektör kadının saydığı her aletten sonra ‘Hayır, bu yüksek sıcaklıklarda parçalanabilecek bir şey’ deyip durmuş. Ardından kadın birden banyodaki prizlerden birinde Glade oda parfümünün takılı olduğunu hatırlamış.
Sigorta enspektörü hemen atlayıp yangının sebebinin bu cihaz olduğunu söylemiş. Enspektör bu prize takılan oda parfümlerinin yangınlara diğer ev aletlerinden çok daha fazla sebep olduğunu söylemiş. Bu cihazlarda kullanılan plastiğin çok İNCE olduğunu ve hatta bir yangın sonrasında geriye böyle bir şeyin varlığını kanıtlayacak hiçbir şeyin kalmadığını anlatmış. Enspektör duvardaki prize baktığında, oda parfümünden geriye kalan iki metal parçasının hala orada olduğunu görmüş.
Çiftin banyoda kullandıkları oda parfümünün üzerinde küçük bir gece lambası bulunuyormuş. Gece zaman zaman ışığın sönükleştiğini ve ardından tamamen söndüğünü fark etmişler. Birkaç saat sonra ışık kendi kendine tekrar yanmaya başlıyormuş. Enspektör cihazın çok ısındığında lambayı patlatmak yerine sönükleştiğini ve soğuduktan sonra tekrar yanmaya başladığını, bunun da bir uyarı işareti olduğunu söylemiş.
Enspektör ayrıca birçok evin bu sebepten yandığını gördüğünden, kendi evinin hiçbir yerinde asla prize takılan tip oda parfümü kullanmadığını söylemiş.
Günün Şiiri
Her Gün Seninle
Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yaşamak
Erimek yarını olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir akşam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak…
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.
Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum…
İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.
Boynunda bir yer vardır, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Değişir gözlerinin rengi
Yanar dudakların, terler avuçların
Dökülür kapkara aydınlık gibi
Omuzlarına saçların
Gitgide artar kalbinin vuruşları
Bir musiki halinde dünyamı doldurur
Ansızın bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir baş dönmesi başlar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kaybolduğumuz yerde…
Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kuş değil
Yüzünü görmediğim gün
İçimde yıldızlar sönük
Güneşler güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anmadığım gün
Olacak iş değil…
Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
İnsan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alınyazım ol benim
Vatanım ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin…
Ümit Yaşar OĞUZCAN
Günün Fıkrası
Temel, bir Fransız ve bir Amerikalı ile ıssız bir adadaymış. Bir gün iyi huylu bir deniz perisi gelip demiş ki: “Uzun zamandır izliyorum sizi. Geminiz battıktan sonra çok acı çektiniz. Dileyin benden, ne dilerseniz.”
“N’olur beni Fransa’ya gönder” demiş Fransız. Hoop gitmiş Paris’e. “Beni de Amerika’ya lütfen” demiş Amerikalı ve o da hoop California’ya. Sıra Temel’e gelmiş. Düşünmüş, düşünmüş… “O Fransız ile Amerikalı uşaklaru çok ozledum. Çağur onları geriye.”
Günün Sözü
Görmeden görebilirim ama düşünmeden düşünemem.
Paul VALERİY
Parayı kazanmadan harcamaya nasıl hakkımız yoksa mutluluğu da üretmeden tüketmeye hakkımız yoktur.
Bernard SHAW