Zaman Gelince…

0
85

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Her şeyin bir zamanı var ve o zaman geldiğinde; işte o zaman geldiğinde; ne yapmak gerekiyor bilemiyor insan! Yani şimdi “keşke benden iki tane ya da üç tane olsaydı” diye düşünüyorum. Çünkü zamanı geldi, doğurganlık zamanlarındayım şimdi. Ve korkunç derecede huzursuzum! Düşüncelerimle aramda dünyalar var!  Onlar bir yerde bendeniz bambaşka yerde. “İşte tam da şimdi bendenizden bir kaç taneye gerek var” diyorum.

Bendeniz düşüneceğim, diğeri düşüncelerimi hayata geçirecek, bir diğeri yetişmem gereken yerlerde olacak! Bir diğeri okumam gereken kitapları okuyacak ve bir beden de buluştuğumuzda kendimden memnun olacağım! Vavv kim istemez bunu ya? Var mı böyle dünya? ‘Keşke olsaydı’ diye çok ciddi ve gerçekten sanki olabilirmiş gibi dileyerek yataktan kalktım rutin işler bile çok ağırıma giderek güne başladım! Aklım atölyemde, başladığım portreyi bitirmek istiyorum ama yeni başladığım kitabım ağır basıyor.

Her şeyi bırakıp yazmak istiyorum, akıyor üzerimden yazmam gerekenler, -kahvemden kocaman bir yudum çekiyorum avurtlarım yanıyor- ama dışarıda işim var birleri ile buluşacağım bu önemli ama sokağa çıktığım an bütün işler kalacak, hemen akşam olacak yürüyüş bile yapmayacağım, çünkü güneş batmadan hava acayip kirleniyor ve yürüyüş yapmak hayal oluyor. Ve tabi atölyeye girmekte!

Oysa her gün en az yirmi dakika yürümek istiyorum atölyemden çıktıktan sonra ve tabi yapmam gerekenlerin hiç birini yapamayacağım için ki bu gece 21 Aralık en uzun gece ve bendeniz huzursuzluktan gebereceğim. Kaç gündür bu durumdayım çünkü…

Ve en kötüsü düşüncelerimle arama birileri girdiğin de oluyor. Bir türlü konuya yoğunlaşamıyorum tabi bu günlük yazılara da yansıyor. Of-of, doğurgan olmak gerçekten zorluyor bünyeyi.  Ve sevgili okuyucularım tamda burada Halil Cıbran’dan minik bir öykü anlatmak istiyorum

Beden ve Ruh

Bir adam ve bir kadın, bahara açılan bir pencerenin önünde de yan yana oturmuşlardı. Kadın adama “seni seviyorum. Yakışıklısın zengin ve her zaman iyi giyimlisin” dedi.

Adam da kadına “seni seviyorum” diye karşılık verdi. “Güzel bir düşüncesin, ayrıca elde tutulamayacak bir şeysin, düşlerimdeki şarkısın sen…”

Kadın öfkelenerek uzaklaştı ondan “efendim” dedi. “Derhal beni terk etmenizi istiyorum sizden, ben ne düşünceyim nede düşlerinizden geçen bir şey. Ben bir kadınım. Beni bir eş ve gelecekte çocuklarımızın annesi olarak sevmenizi isterdim…”

Ve ayrıldılar. Adam içinden şöyle diyordu; “işte bir başka düş, tam da şu anda sise dönüşüyor” Kadın da kendi kendine söyleniyordu; “peki, beni sise ve düşe dönüştüren bir adama ne demeli?” Ve sis ve düşlerde yaşayanlar ve gerçek hayatta yaşayanlar ve ikisini birleştirenler!

Ve sevgili okuyucularım bünyemin dağınıklığını toparlayabilmek zaman alacak gibi. Ve şimdi sağlıkla sevgiyle kalalım diyorum. Ayrımsız gayrım sız hep birlikte. Yase

Ve sevgili okuyucularım ilk okuduğumda çok sevdiğim bu şiiri paylaşmak istiyorum.

VURURLAR CEYLAN

SANMAKİ DÜNYADA MUTLULUK GANI
GÜN GELİR SENİDE YORARLAR CEYLAN
NEREDE SEVENLERIN DOSTLARIN HANI
EN iNCE YERİNDEN KIRARLAR CEYLAN

CAZİBENE KAPILIP INME ENGINE
ALDANMA KENTLERİN SİMLİ RENGINE
OLURDA DÜŞMEZSEN KENDİ DENGİNE
SENİ BİR SOYSUZA VERİRLER CEYLAN

NE ADALET KALDI NE GÜVEN KALDI
MAVİ HULYALARI CANİLER ÇALDI
SEVDA ŞAİRLERLERİ GÖÇÜNÜ ALDI.
SENİ DE YAD ELE SÜRERLER CEYLAN

MASKELİ YÜZLERDE GÜLÜŞLER YALAN
KELLE AVCILARI NE SİNSİ YILAN
SEN YİNE SÜMBÜLLÜ DAĞLARDA DOLAN
BAŞINA ÇORAPLAR ÜRERLER CEYLAN

YENİLME NEFSİNE TOY DÜŞLERİNE
DAYANAMAM SONRA GÖZYASLARINA
ANA BABA KAVİM KARDEŞLERİNE
ACIMADAN TUZAK KURARLAR CEYLAN

BİLLİR PINARLARDAN KANA KANA İÇ
GİZLİ PATIKALAR TENHALARDAN GEÇ
KALABALIKLARA MREAK SALMA HİÇ
ALACA GÖVDENİ VURURLAR CEYLAN
Muhittin ALACA

& & & & & &

ÖLÜMSÜZ KIRMIZI GÜLLER

Kan rengi, kıpkırmızı güllere bayılırdı. Zaten onlarla adaştı da. Rose… Gül… Kocasının sevgili Rose’u… Her yıl Sevgililer Günü’nü kapının önünde bulduğu enfes fiyonklarla süslü, kucak dolusu kırmızı güllerle kutlardı. Hiç aksamadan. Hatta, eşini kaybettiği yıl bile kapısı çalınmış, gülleri kucağına bırakılmıştı.. Tıpkı geçmişte olduğu gibi, küçük bir kartla birlikte.. Her yıl güllere iliştirdiği karta aynı cümleleri yazardı: “Seni, geçen sene bugünkünden, daha çok seviyorum…” Birden, bunların son gülleri olduğunu düşündü.. Önceden ısmarlanmış olmalıydı.. Öleceğini nasıl bilebilirdi?.. Zaten her şeyi önceden planlamayı ve yapmayı severdi, yumurta kapıya gelmeden…

Gülleri özenle içeri taşıdı.. Saplarını kesti, vazoya yerleştirdi.. Vazoyu da konsolun üzerine, eşinin kendisine gülümseyen fotoğrafının yanına koydu. Orada kocasının koltuğunda oturup saatlerce güller ve fotoğrafı izledi sessizce.. Bitmek bilmeyen bir yıl geçti.. Yapayalnız ve hüzün dolu bir yıl.. Sonra bir sabah kapı çalındı.. Tıpkı eski günlerde olduğu gibi.. Kırmızı gülleri, üzerinde küçük kartıyla birlikte eşikteydi.. Sevgililer Günü’nü kutluyordu. Gülleri içeri aldı. Şaşkınlık içinde doğru telefona gitti. Çiçekçi dükkanını aradı… Onu bu kadar üzmeye kimin hakkı vardı? “Biliyorum” dedi, çiçekçi.. “Eşinizi geçen yıl kaybettiniz.. Telefon edeceğinizi de biliyordum.. Bugün size yolladığım gülleri çok önceden ısmarlamış, parasını da ödemişti.. Hep öyle yapardı zaten, hiç şansa bırakmazdı. Dosyamda talimat var. Bu çiçekleri size her yıl yollayacağım. Bir de özel kart vardı, kendi el yazısıyla. Bilmeniz gerek diye düşünüyorum.. Ölümünden sonra çiçeklere iliştirmemi istediği kart…” Rose hıçkırıklar arasında teşekkür ederek telefonu kapattı. Parmakları titreyerek zarfı açtı..

“Merhaba gülüm” diye başlıyordu, kart.. “Bir yıldır ayrıyız. Umarım senin için çok zor olmamıştır. Yalnızlığını ve acılarını hissedebiliyorum. Giden sen, kalan ben olsaydım neler çekerdim kim bilir? Sevgi paylaşıldığında yaşamın tadına doyum olmuyor. Seni kelimelerle anlatılmayacak kadar çok sevdim. Harika bir eştin dostum, sevgilim benim… Sadece bir yıldır ayrıyız. Kendini bırakma. Ağlarken bile mutlu olmanı istiyorum. Onun için bundan sonraki yıllarda güller hep kapımızda olacak. Onları kucağına aldığında, paylaştığımız mutluluğu ve kutsandığımızı düşün. Seni hep sevdim.. Her zaman da seveceğim. Ama yaşamalısın. Devam etmelisin… Lütfen.. Mutluluğu yeniden yakalamaya çalış. Kolay değil, biliyorum ama bir yolunu bulacağına eminim….

Güller, senin kapıyı açmadığın güne dek gelmeye devam edecek. O gün çiçekçi beş ayrı zamanda gelip kapıyı çalacak, eve dönüp dönmediğini kontrol edecek. Beşinciden sonra emin olarak gülleri ona verdiğim yeni adrese getirip seninle yeniden ve ebediyen kavuştuğumuz yere bırakacak..SENİ SEVİYORUM GÜLÜM…”

Günün Şiiri

Ben ve İçimdekiler

İçim gümbür-gümbür deniz.

Ve dertlerim kayalar.

Ufalanıp parçalandılar.

İnsanoğlu insanı savuran tozlar, kumlar…

Bir zamanlar…

Haşmetli bir kayaydılar.

Dertlerim…

Zehra ÇETİN

Günün Sözü

Hiçbir şey için ‘benimdir’ deme. Sadece deki ‘yanımdadır.’ Çünkü ne altın, ne toprak, n sevgili, ne hayat, ne ölüm, ne huzur, ne de keder daima seninle kalmaz!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here