Sanat ve Kültür Kenti Eskişehir’de Dolaşmaya Devam Ediyoruz

0
92

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Adı 1 Mayıs İşçi Bayramı. Ama birçok işçinin bundan haberi bile yok; nasıl olsun ki onlar bir dilim ekmek için çöp karıştırıyor “bu iş mi” demeyin, herkes bir dilim için çalışmıyor mu? Bu da bir iş hem de en acımasızından, hurdacılar hurdaların peşinde aslında yaptıkları iş hiçte küçümsenecek bir iş değil. Ama yine işçi olan ve üstlerinden emir alan belediye zabıtaları ile köşe bucak kaçma derdinde. Çöplerden kâğıt, plastik, fabrika artığı, kumaş toplayan, aslında sanayiye görünmeden hizmet eden kadınlar, çocuklar da bu bayramın ayrımında değillerdi. Evlerde çocuk bakan, temizliğe gidenlerde bu bayramdan habersizdi zahir?

Neyse bir bayram geldi ve geçti geçen her şey gibi. Ve bizler hep “mış” gibi yaşamaya devam ediyoruz, kandırdığımız yalnızca kendimiz. Herkes kandırıyor ama en kötüsü sanırım kendimizi kendimizin kandırması. Çünkü bizde kendimizin hizmetindeyiz.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım Eskişehir’de dolaşmaya devam ediyoruz. Eskişehir bir sanat ve kültür şehri, iklimi karasal iklim olmasına rağmen en az Bursa kadar yeşildi bendeniz için. Bir defa porsuk çayı kenarındaki yoğun ağaçlar havaya enerji saçıyordu. Bizim zavallı yontulmuş kel palmiyelerimiz ve eseri kalmamış hurma ağaçlarımızla kıyaslayınca enerjimiz ne yalan söyleyeyim öfkeye döndü.

Eskişehir’de ilk çağlarda ateşin bulunmasından önce, Sakarya Irmağı’ndan, Porsuk Irmağı’na kadar uzanan bölgede verimli ve ıssız topraklar vardı. Ateşin bulunmasından sonra insanlar, bu verimli ve zengin minerallerle dolu topraklara gelip yerleşmişler.

Yaşam, ilk önce mağaralarda, daha sonra mermerden yapılan evlerle oluşturulan kasabalarda sürmüş. Daha sonra Frigya Kralı Midas… Bugün Eskişehir’in merkezi olarak bilinen yerin kralıydı. Söylenceye göre   Midas’ın tarihte ilk görünüşü, M.Ö. 700’lü yıllarda Delhi Mabet’ine hükümdarlık yapmasıyla başlar. Midas, Yunan Kralı Agamemnon’un kızıyla evlenir. Ardından uzak bölgelerdeki ticareti yönlendirmekle görevlendirilir. Böylece güçlenmeye ve zenginleşmeye başlar. Silenus’un (Baküs’ün üvey babası) ganimetlerini ele geçirir. Bunun üzerine tanrılar tarafından “dokunduğu her şeyin altına dönüşmesiyle” cezalandırılır. Önceleri Midas çok mutludur, ancak mutluluğu uzun sürmez.

İlk olarak açlıkla karşı karşıya kalır, çünkü dokunduğu her şey altına dönüşmektedir. Ama en büyük üzüntüyü, çok sevdiği kızına sarıldığında, onun güzel bir altın külçesine dönüşmesiyle yaşar. Bu olay, onun içinde bulunduğu dehşet verici durumu daha iyi anlamasını sağlar. Büyük bir pişmanlıkla tanrılardan yardım diler. Onun bu yalvarışlarını duyan tanrılardan Dionysus, Midas’ı bu lanetten kurtarmak için kendisine ait olan Pantolus Irmağı’nda yüzmesine ve güneşlenmesine izin verir. O andan itibaren Pantolus Irmağı’nın alüvyonları altın olur. Fakat Midas’ın bu ırmağın neresinde yıkandığı bilinmemektedir. Burası henüz keşfedilmemiştir. Ancak Kral Midas tüm zamanların en zengin kralı olarak tarihteki yerini alır…

Ve sevgili okuyucularım Midas hakkında halk arasında oldukça yaygın ikinci bir söylence bulunmaktadır: Buna göre Midas’a, Tanrı Apollo ve Satyr Marsyas (Silenus) arasında düzenlenecek müzik yarışmasında jüri üyesi olması teklif edilir. Midas, Satyr ve Apollo tarafından sürekli tehdit edilir. Yarışma sonunda Midas, kararını adaletli bir krala yakışır şekilde verir. Sonuçta Apollo yarışmayı kaybeder, çok öfkelenir ve Midas’ın kulaklarını “eşek kulağına” çevirir. Midas, kulaklarını bir şapkanın altında herkesten gizler.

Fakat sonunda berberi görür ve Midas’ın isteği üzerine bu sırrı saklayacağına yemin eder. Ancak bir süre sonra berber bu sırrı içinde tutamaz ve sazlıklara haykırır. Rüzgarda sallanan sazlıklardan “Midas’ın kulakları eşek kulağıdır”, sesleri duyulur. Böylece herkes Midas’ın sırrını öğrenir. Bu trajedi, Apollo’nun Midas’ı affetmesiyle son bulur. Apollo Midas’a eski kulaklarını geri verir. Böylece Midas, tarihin en popüler kralı olur.

Ve sevgili okuyucularım Kültür Sanat Kenti Eskişehir özellikle Büyükşehir Belediyesi tarafından son dönemlerde birbiri ardına açılan sanat kurumları ve tesisleri ile kent kimliğine “Kültür ve Sanat Kenti” özelliğini de eklemeyi başlamış.

Eskişehir, Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilmesi ile birçok yeni sanat tesisine ve kurumuna da sahip oldu. Anadolu Üniversitesi’nin rektörlüğü’nü yaptığı dönemlerde üniversite bünyesinde konservatuar kuran ve kampus alanı içinde çok sayıda sanat tesisi inşa edilmesini sağlayan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, sanat yatırımları çoğaltarak kent geneline yayma imkanı buldu. Eskişehir, Şehir Tiyatroları, Senfoni Orkestrası, şehir Operası gibi sanat kurumlarının yanı sıra 3 sanat tesisine de kavuşmuş onları ileriki yazılarımızda anlatacağım…

Şimdi Sanat ve kültür kenti olan Eskişehir’de  sabahın erkeninden balmumu müzesine vardık yoğun bir kalabalık vardı, trafik tur otobüsleri tarafından tıkanmıştı adeta yani bundan da anlaşılacağı üzere akın akın turist vardı orda yerli yabancı. Bizim sevgili İskenderun bir kez daha gözüme yoksul göründü. Ve onun için “Turizm cennetti yapacağız cazibe merkezi olacak” diyenlere de “belki bir gün” demeden geçemedik yalansız.

Ve uzun bir bekleyişten sonra sessizce herkes sırayla müzeye girdi. (Eskişehir’in beni büyüleyen bir başka tarafı yoğun kalabalık olmasına rağmen sessizliği idi) Müzede kimler yoktu ki. Sanatçılardan devlet büyüklerine kadar bütün simaları aslına uygun olarak orda bulabilirsiniz. Bir çok yerde fotoğraf çekimi yasaktı bu yüzden az fotoğraf çekebildik… Oradan cam müzesine girdik, büyülendim tek kelime ile.

Ve sevgili okuyucularım yazımız devam edecek yarın odun pazarında olacağız. Şimdilik  sağlık ve sevgiyle kalalım ayrımsız gayrımsız. Yase

Günün Şiiri

Lunaparkın Abecesi

Bilirim nasıl yazılacağını.

Mektuplar, notlar, sipariş listeleri,

ninemin asla var olmamış çiftliğinde neşeli gezintilerimi

yazarım okul kompozisyonlarında,

oysa ninem Job gibi yoksulun teki.

Ama açıklanamaz şeyler de yazarım:

Mutlu olmak isterim, solgun.

Ve mutlu değilim, acı içinde.

Üzüncümden alır götürür beni, kekeleyen çanlar,

ağlaşanlar arasında insan:

“Hiçbir şey geri getiremez onu bana.” diyor.

Yaşarım bazı şeylerin birbirine seslendiği yeryüzü yuvarında,

haykırdığımızda daha güçlü

çıkar sesimiz denizi çağıran suların sesinden,

öyle bir yer işte, her ırmak gözyaşı damlacıklarıyla yüklü

İnsanlar acıkır burada. Her biri nefret içinde.

İnsanlar mutludur burada, olağanüstü güzelliklerle kuşatılmış.

Düşün, güvenli bir dönme dolabı

bindiğinde başını döndüren –

ışıklar, müzik, kendinden geçmiş sevgililer.

Ne kadar güzel! Bir yanda oğlanlar,

diğer yanda kızlar – bense, çılgın gibi evlenerek

eşimle küçük yatak odamıza yatmaya giderim

tahta döşemeli kocamış bir evde.

Ölümü düşünmemekten başka yol yok,

ölümsüzlüğü istemek için, olağanüstü güzellikler arasında.

Mutluyum ve acılıyım, yarı yarıya.

“Her şeyi al götür tez elden.” dedi annem,

“git bir dolaş, kendinden hoşnut ol, bir sinemaya git.”

Annem davranışlarının Dedeme benzediğini fark etmeyerek:

“İnsanlara katıl – görmeyi istediğin biri varsa,

bulabilirsin onların arasında.” dedi.

Bağışla sözcükleri, ama yaşamak istemiyorum artık.

Lunaparkta olmak istiyorum şarkıcının sesi

tatlı bir ezgiye dönüştüğünde öğleden sonra.

Şöyle de yazabilirim: öğleden sonra. Sözcüksüz,

olduğu gibi.

Adélia PRADO

Esin Perisi

Geceleyin beklerken gelişini onun

Yaşamım pamuk ipliğine bağlı sanki

Gençlik, şan, özgürlük nedir ki

Karşısında o güzeller güzeli konuğun

 

Geliyor kavalıyla, kaldırıp peçesini

Ve takılıp kalıyor gözlerine gözlerim

“Sen miydin” diyorum “Cehennem sayfalarını

Yazdıran Dante’ye?” Yanıtlıyor: “Bendim.”

Anna AHMATOVA

Günün Sözü

Siz kendinize inanın, başkaları da size inanacaktır.

J.W. Von GOETHE 

Vefa ve samimiyet ilk prensipleriniz olmalıdır.

KONFÜÇYÜS

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here