Bugün Türkiye’nin dört bir yanında 1003 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (SYDV)’nda çalışan emekçiler, taleplerini duyurmak için iş bırakmış durumdalar. Bu sessiz ama anlamlı grev, aslında yıllardır sessiz sedasız yürütülen bir direnişin yükselen çığlığıdır.
SYDV çalışanları, devletin sosyal politikalarının sahadaki taşıyıcı koludur. Onlar; soğuk kış günlerinde soba yardımı ulaştıran, afetzedelere sıcak yemek götüren, yaşlıların kapısını çalıp hal hatır soran, öğrencilerin eğitimine destek olan görünmez kahramanlardır. Ama şimdi o kahramanlar, kendi geçim derdine düşmüş vaziyetler.
Asgari ücretin kıyısında maaşlarla çalışan, güvencesiz istihdam edilen, mesai mefhumu olmadan hizmet veren bu insanlar, yıllardır büyük bir özveriyle ülkenin en kırılgan kesimlerine dokunuyorlar. Ancak ne yazık ki onların emeği çoğu zaman görünmüyor, sesleri duyulmuyor. Taşeron sisteminin yarattığı güvencesizlik, liyakatsiz kadro uygulamaları ve düşük ücret politikaları altında eziliyorlar.
*Bu Aynı Zamanda Bir Saygı Talebidir…
Bu grev, sadece ücret artışı veya kadro talebi değil; aynı zamanda bir saygı talebidir. Sosyal yardımı bir sistem olarak ayakta tutanların, kendi sosyal haklarından mahrum bırakılması, bu sistemin vicdanını da sorgulatır hale getiriyor.
Bir ironi var ortada. Devletin ihtiyaç sahiplerine el uzatması için görevlendirdiği bu insanlar, bugün kendileri için bir ses, bir el, bir adalet arıyor. Yardım ulaştırdıkları kapılar kadar onların kapısının da çalınması gerekiyor artık. Çünkü bir toplumun sosyal adaleti, sadece ihtiyaç sahiplerine ne kadar yardım ettiğiyle değil o yardımı ulaştıranlara ne kadar adil davrandığıyla da ölçülür.

SYDV çalışanlarının mücadelesi, sessizlerin sesi olmaya aday. Bu ülkenin gerçek emekçileri, sadece grev hakkını değil onurlu bir yaşam hakkını da savunuyor. Bizlerin görevi, bu haklı talebin yanında durmak ve destek vermektir.
Yardım dağıtan eller şimdi yardıma muhtaç. Lütfen görmezden gelmeyelim.
*Görülmeyen Emeğin Sessiz Çığlığı…
Türkiye’nin dört bir yanında bugün bir sessizlik yükseliyor. 1003 Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nda çalışan binlerce emekçi iş bıraktı. Fakat bu bir sessiz kalış değil, bu yıllardır bastırılan, duyulmayan, görülmeyen bir emeğin sessiz çığlığıdır…
O çığlık; bir annenin titreyen ellerine uzanan sosyal yardım kolisinin içinde saklı. O çığlık; depremzede bir çocuğun battaniyesini sırtında taşıyan sosyal hizmet uzmanının yorgun gözlerinde gizlidir. O çığlık; köy-köy dolaşıp ihtiyaç sahiplerini tespit eden bir memurun çatlamış ayakkabısında, susuz kalmış dudaklarında yankılanıyor.
Evet, bugün grevdeler. Ama talepleri yalnızca daha yüksek maaşlar değil. Daha fazla saygı istiyorlar. Daha fazla adalet… Daha fazla insanca yaşama hakkı…
*Kimse Sormadı

Yıllardır “devletin şefkat eli” olarak tanımlandılar. Fakat kimse sormadı. O eli uzatanların karnı tok mu, çocuğu okula aç mı gidiyor, kirasını ödeyebiliyor mu?
Sosyal Yardımlaşma Vakıfları’nda çalışan personeller; güvencesiz sözleşmelerle, asgari ücretin biraz üzerinde maaşlarla, iş yükü sınır tanımadan çalışıyorlar. Üstelik her gün insan dramlarıyla iç içe bir hayat yaşıyorlar. Sadece evrak düzenlemiyorlar, sadece rapor yazmıyorlar. Bir çocuğun açlığına, bir yaşlının yalnızlığına, bir annenin gözyaşına tanıklık ediyorlar. İnsan ruhunun en ağır yüklerini sırtlanıyorlar. Ve o yükü evlerine de taşıyorlar.
Ancak ne zaman kadro isteseler, sessizlikle karşılaşıyorlar. Ne zaman hak ettikleri ücretleri talep etseler, bütçe kısıtlamalarıyla susturuluyorlar. Ne zaman insanca yaşam dediklerinde, “siz zaten devlet görevlisisiniz” denilip geçiştiriliyorlar.
Oysa bu insanlar, bizim gözden kaçırdığımız hayatların tanıkları. Onlar olmasa, devletin yardımı sadece bir kâğıt üzerinde kalırdı. Onlar olmasa, o köydeki yaşlı kadın yakacak bulamaz, o okul çağındaki çocuk defter sahibi olamazdı. Onlar olmasa, devlet sadece beton olurdu; ruhu eksik kalırdı.
*Bu Grev Toplumun Vicdan Sınavıdır…

Şimdi sıra bizde! Onların sesini duymalı, onların mücadelesine kulak vermeliyiz. Çünkü bu sadece onların değil bu toplumun vicdan sınavıdır.
Sosyal yardımı, bir sistem olarak ayakta tutanlar bugün kendileri yardım istiyorlar. Bugün grevdeler ama aslında yıllardır içlerinde bastırdıkları bir isyanı dışa vuruyorlar. Bir masa başında değil bir kalbin içinden geliyor bu feryat.
Lütfen unutulmasın.
Eğer bir gün o yardım kolisinin içindeki makarna eksilirse, o açlığı hissederiz. Ama o koliyi taşıyan el eksilirse, işte o zaman insanlığımızdan bir şeyler eksilir…
Not: Gazetemizin baskıya girdiği saatlerde, tarafların anlaşmaya vardıklarını öğrendik… Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı personelinin, ek protokol kapsamında Kamu Çerçeve Protokolü (KÇP) kapsamına dahil edilmesi kamuoyunda memnuniyet yarattı.




