Zamana Biz mi Hükmediyoruz Yoksa O mu Bizi Dize Getiriyor?

0
708

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İnsan mı garip ya da akıp giden zaman mı onu garip yapan? Zaman ne ki? Var mı aslında? Arkadaşım daha bu sabah “benden yüz lira al ama beş dakikamı boşa alma” dedi. Bir diğer arkadaşım zamanın eksikliğinden dem vurarak; “Zaman parayla alınacak bir nesne olsaydı inan satın alırdım. Bedeli ne olursa olsun” dedi.

Evvelki akşam bendeniz neden zaman geçmiyor neden bu kadar uzun bu gece diye zamanı kovalarken onu satın almak yerine bedavaya satmak istiyordum geçsin de bitsin istiyordum. Ve o durumda iken şiir hafızam hemen hemen devre dışı iken nedense Necip Fazıl Kısakürek’in

Ne hasta bekler sabahı,

Ne taze ölüyü mezar, (lütfen şimdi değil daha işim var!)

Ne de şeytan bir günahı,

Seni beklediğim kadar.  

dizeleri döküldü dilimden. Zaman akmaya başladı aniden ve devamı geldi şiirin…

Geçti, istemem gelmeni,

Yokluğunda buldum seni;

Bırak vehmimde gölgeni,

Gelme, artık neye yarar?.

Yokluğun da buldum seni.

Demek akıp giden zamandı sevgilinin yerine gölgesini getiren?

“Zamana bırak” deriz çoğu zaman sıkıntılarımızın üstesinden gelmediğimizde. Neden zamana bırakırız bütün dertlerin devası mı ki (mı) acaba? Giden sevgilinin yerine gölgesinin gelmesi daha mı mutlu edici? Zaman mı gölgeyi getiren, bizim seçimimiz (mi) gölge?

Zaman mı deva? Yoksa zamana göre değişen mi sağlıklı? Dün geçti çok sular aktı nehirlerden çok anlar geçti saatlerden! Peki biz? Dünden ne taşıyoruz hala üzerimizde?  Zamana hükmetmek olası mıdır? Yine düşüyor dilime şiir Cahit Sıtkı Tarancı’dan…

Bas kırbacı sihirli seccadeye,

Göster hükmettiğini mesafeye

Ve zamana?

Mesafeye ve zamana hükmetmek olası mı yoksa gönülden özlenen güzel bir serap mıdır?

İçim acıyor hem de çok acıyor zamana “geç çabuk geç ben seraplarla mutlu olamıyorum!” diyorum. Ama Cahit Sıtkı zamanın içinden gelip kurulmuş içime sanki devam ediyor söylemeye;

Haydi abbas, vakit tamam;

Akşam diyordun işte oldu akşam.

Kur bakalım çilingir soframızı;

Dinsin artık bu kalp ağrısı.

Şu ağacın gölgesinde olsun;

Tam kenarında havuzun.

Aya haber sal çıksın bu gece;

Görünsün şöyle gönlümce.

Bas kırbacı sihirli seccadeye,

Göster hükmettiğini mesafeye

Ve zamana.

Katıp tozu dumanı,

Var git,

Böyle ferman etti

Cahit,

Al getir ilk sevgiliyi

Beşiktaş’tan;

Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

Tarancı’ya şiir yazdıran Abbas kimdi? Kalkıp bilgisayarımı açıyorum “kim bu abbas? bu gece zamanı kovalamak isterken gelip kurulan içime?”

Arama motoruna basıyorum Rahmetli Savaş Ay çıkıyor karşıma… Cahit Sıtkı Tarancı’nın ünlü “Haydi Abbas” şiirinde Abbas’ın kim olduğunu, Takvim yazarı Savaş Ay açıkladı. İşte Cahit’i Sıtkı Tarancı’ya “Haydi Abbas vakit tamam” dedirten Abbas… Okuyorum dikkatle zamanı kovalamak istemiyordum artık. Hatta ona ihtiyacım vardı şimdi.

Savaş Ay’ın Köşe Yazısı

‘Önce Cahit Sıtkı Tarancı ustanın Abbas şiirini hatırlayalım’ diye başlamış rahmetli. Ve şiirden sonra Şimdi de şiirde adı geçen Abbas’ı tanıyalım. Mehmet Tuncer’den geldi. Keyifle iktibas ettim. Seveceksiniz eminim.

Cahit Sıtkı, askerliğini yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gider. O yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya emir eri verilmektedir. Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. Sırayla isimlere bakmaktadır, bir isim dikkatini çeker. Abbas oğlu Abbas. Sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir Abbas.

Gel bakalım evlat…

Talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister. Öğle saatlerinde kapı çalınır. Karşısında civan, mert, yiğit biri selam çakıp; “Abbas oğlu Abbas emret komutan!” der. Aralarında söyle bir konuşma geçer.

– Nerelisin?

– Memleket Mardin, kaza Midyat komutan.

– Sen benim emir erim olur musun?

– Sen bilir komutan!

Askerden eşyalarını toplamasını ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister. Zamanla askerin zekiliği ve sıcakkanlılığından etkilenir.  Yemekler mezeler…

Abbas her sabah erkenden kalkar Cahit Sıtkı’ya kahvaltı hazırlar. Öğle yemeğini sormadan hazırlar. Tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. Erkenden kalkıp Cahit Sıtkı’nın kıyafetlerini ütüler, hazırlar ve evin temizliğini yapar. Akşam olunca Cahit Sıtkı’nın sevdiği yemek ve mezeleri hazırlar. Zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. Bu saf ve temiz Anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir Cahit Sıtkı… Zaman zaman karşısına alıp dertleşir ve bu Anadolu çocuğunun ruhunda gizli şeyleri keşfeder…

Hazırlan da git

Akşamları rakı sofrası kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas… Aralarındaki duygu bağları güçlenir. Böyle bir keyif gecesi akşamında alkollü Cahit Sıtkı sorar; “-Sen İstanbul’u bilir misin Abbas?”

-Bilir komutan.

– Orda bir Beşiktaş var bilir misin?

-Bilir komutan!

-Ben orda acemi birlikteydim.

-Orda benim bir sevgilim var. Sen bana kaçırıp onu getirir misin?

-Elbet komutan!

Sabah olur Cahit Sıtkı bakar ki. Abbas yeni asker kıyafetleri giymiş, tıraş olmuş hazırlanmış. Cahit Sıtkı sorar; -Hayırdır Abbas neden böyle hazırlık yaptın?

-Ben İstanbul’a gidecek komutan!

-Ne yapacaksın sen İstanbul’da?

-Sen söyledi bana. Ben gidecek sana sevgiliyi getirecek!

-Gel bakalım

Gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider Cahit Sıtkı… Fakat bu mert askerin, yüreği sevgi dolu Anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanır. Akşam olur. Ağaç altında rakı sofrası kurdurur ve Abbas’ı karşısına oturtur. Birlikte yer içerler ve Cahit Sıtkı o meşhur şiirini kaleme döker!

(Savaş Ay – Takvim)

Zaman daha çabuk geçmeye başlıyor uyku gözümden akıyor ama uyuyamıyorum zaman daha hızlı geçsin diye uğraşırken zaman kayıp gidiyor bile… “Zaman” diyorum “ben seni kovalarken, sen bana şiirler okuyorsun.” Ve yağmur yağıyor şiirlerine eşlik etmek için ah zaman seni seviyorum seninle uyumlu olduğum zaman.

Ve insan ne garip zamanı kovalamak isterken zamanın esiri olmak böyle bir şey oluyor demek. Ve kafam karışık zamana biz mi hükmediyoruz o mu bizi dize getiriyor?

Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım her zaman, düşüncelerimiz bizi aşmasın zamanla uyumlu olalım ve ayrımsız, gayrımsız kalalım… Yase

Günün Şiiri

Necip Fazıl söylüyor dinliyorum.

Bu Yağmur

Bu yağmur… Bu yağmur… bu kıldan ince

Öpüşten yumuşak yağan bu yağmur.

Bu yağmur… bu yağmur… bir gün dinince

Aynalar yüzümü tanımaz olur.

Bu yağmur kanımı boğan bir iplik,

Karnımda acısız yatan bir bıçak.

Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik

Dayandıkça çisil çisil yağacak.

Bu yağmur… Bu yağmur… cinnetten üstün;

Karanlık kovulmaz düşüncelerden.

Cinlerin beynimde yaptığı düğün

Sulardan, seslerden ve gecelerden.

Necip Fazıl KISAKÜREK

Zeybeğin Ölümü

(Adnan Menderesin İdamı Üzerine Üstad Bu Şiiri Kaleme Almıştır)

Zeybeğimi bir kaç kızan, vurdular

Çukurda üstüne taş doldurdular

Ya bir de kalkarsa diye kurdular

 

Zeybeğim Zeybeğim ne oldu sana

Allah deyip şöyle bir doğrulsana!

Zeybeğim kalkamaz dirilemez mi?

Odası mühürlü girilemez mi?

Şu ters akan sular çevrilemez mi?

Ne güne dek böyle gider bu devran

Zeybeğim bir sel ol bir çığ ol davran!

Kır at zincirlenmiş ufuk sahipsiz

Han kayıp hancı yok konuk sahipsiz

Baş köşede sırma koltuk sahipsiz

 

Kızanlar, dört yandan hep abandınız!

Zeybeğin kanına ekmek bandınız!

Bilemem susarak ölmek mi hüner?

Lisan çıldırıyor dil nasıl döner?

Ondan son iz uzak, uzak bir fener

Öldü mü? Çatlarım yine inanmam!

Diriye yanarım ölüye yanmam!

Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne?

Tesbihi dökülmüş aranır nine

Balonu yok ağlar çocuk haline

Zeybeğim; dünyayı aldın götürdün

Bir öldün beni de binbir öldürdün!

Beyni tırmık tırmık pençelere sor!

Mevsim niçin ölgün bahçelere sor!

Sor; çukuru nerde, serçelere sor!

Ağla,bir dinmeyen hasrete ağla

Zeybeksiz yolları gözetle ağla!

Necip Fazıl KISAKÜREK

Günün Sözü

Hiç hata yapmayan insan, hiçbir şey yapmayan insandır. Ve hayatta en büyük hata, kendini hatasız sanmaktır.

Yunus EMRE

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here