Yusuf Ziya Ortaç Günü Olsun Bugün

0
150

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Günlük yaşamdan çoktan beri kopamadık, her tarafımız sıkıntı, üzüntü, şehit haberleri ile tarumar durumlarındayız. Mekanları cennet olsun dilerim. Ve yetmezmiş gibi ekonomik sıkıntılar, bir türlü karar verilemeyen asgari ücret görüşmeleri derken gülmeyi, gülümsemeyi, şarkı söylemeyi, şiir okumayı unuttuk. Çok ağır başlı takılıyoruz ya bu doğaya aykırı gibi valla birazcık şiir okumaya ne dersiniz? Bendeniz bayılıyorum arada değil sık sık Yusuf Ziya Ortaç şiir okuyarak düşlere dalmaya.

Koşma

Bir daha o fırsat geçer mi ele,

Dün gördüm bu günde göresim geldi.,

Gülüşü o kadar hoştu ki hele,

Lebinden goncalar düresim geldi.

 

Hem küçük hem güzel hem utangaçtı,

Gözleri gözümden daima kaçtı.

Saçları ne güzel ne ipek saçtı.

Öpüp okşayarak öresim geldi.

 

Yüzü benziyordu bahar ayına,

Kaşları can yakan aşkın yayına,

Hasretle kapanıp hak-ı payına

Yüzümü, gözümü süresim geldi.

Anahtar

Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,

Açsam göğün mavi kapılarını.

Bir samanyolundan geçip dolaşsam

Yıldızların altın yapılarını!

 

Dolansa boynuma ışıktan kollar,

Açsa esrarını gök perde perde:

Kayıp sesleri duysam yeniden,

Kaybolan yüzleri görsem göklerde!…

-2-

Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,

Toprak kilidini açsam dünyanın,

Çözsem düğüm düğüm muammasını

Ölüm denen sonsuz, büyük rüyanın!

 

Gelse bahçe bahçe mevsimler dile,

Ağaçlar, çiçekler konuşsa biraz:

Kimdir şu dallarda kızıl gülleri

Böyle alev alev yakan sihirbaz!

 

Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,

Ne yıldızlar için, ne güller için!

Alnı eşiğinde bekleyenlere

Açılmak bilmeyen gönüller için!

Eski Ev

Köşede altın oymalı Edirne kavukluğu,

Üstünde çeşm-i bülbül sürahi

Yıldız Serpintili mavi bir buğu…

 

Birinde kallavisini dinlendirmiş asırlar,

Öbürünün ışık göğsünde

Geceler dolusu sırlar!..

 

Duvarlarda iki kılıcın gümüş çaprazı,

Sene 1053 amel-i Şahin Usta

Üstündeki talik yazı…

 

Çeliğine su vermiş kral kellelerinin kanı,

Bir vuruşta parçalanmış

Kim bilir kaç şövalyenin kalkanı!..

 

Raflarda Beykoz işlerinin ışıl ışıl hevengi,

Ve sedirler üstünde has bahçeler açan

Üsküdar çatmalarının ateş rengi…

 

Islak gözlü cariyeler uzanırmış onlara,

Ve kafeslerin ardından bakarlarmış

Yelkenleri zafer dolu kalyonlara!.

Bir Gün

Kavuşmak bir gün toprağa,

Bir bahar cümbüşü olmak,

Dört mevsimde ayrı ayrı

Tabiatın düşü olmak…

 

Bir buluttan düşen yağmur,

Bir yıldızdan damlayan nur,

Bir yeşil yaprakta huzur,

Bir gonca gülüşü olmak…

 

Yazın savrulmak harmanda,

Kışın şahlanmak ummanda,

Fecre karşı bir ormanda,

Bir kuşun ötüşü olmak…

Yusuf Ziya Ortaç

Ve bu özel güzel gülümseten düşündüren düşe daldıran şiirlerin yazarının yeniden kısaca tanıyalım mı? Yusuf Ziya Ortaç (d. İstanbul, 23 Nisan 1895 – ö. 11 Mart 1967) Şair, yazar, edebiyat öğretmeni.

Yusuf Ziya Ortaç 1895’te İstanbul’da doğdu. 11 Mart 1967’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. “Hecenin Beş Şairi” grubunun üyesi ve öncülerinden… İstanbul Vefa İdadisi’ni bitirdi. 1915’te Darülfünun-ı Osmani’nin (İstanbul Üniversitesi) açtığı yeterlilik sınavını kazanarak edebiyat öğretmeni oldu. Çeşitli okullarda dersler verdi. Orhan Seyfi Orhon’la birlikte çıkardığı “Akbaba” mizah dergisini ölümüne değin yayınladı. 1946-1954 arasında Ordu milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulundu.

Şiire aruzla başladı. Ziya Gökalp’in etkisiyle hece ölçüsünü benimsedi, bu türün başarılı örneklerini verdi. “Hecenin Beş Şairi”nden biri olarak ünlendi.

Şiirleri Türk Yurdu, Servet-i Fünun ve Büyük Mecmua’da yayınlandı. Akbaba dergisinde akıcı bir dille, rahat okunur bir tarzda yazdığı fıkralarında siyasal mizahın özgün örneklerini verdi.

Şiir ve gülmece yazılarının yanısıra roman, öykü ve oyunlar da yazdı.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım bu gün bu sayfayı hazırlarken hep gülümsedim ve çok mutlu oldum. Dilerim sizde okurken bendenizin aldığı zevki alırsınız. Şimdilik sağlıkla sevgiyle kalalım ayrımsız, gayrımsız her zaman hep birlikte. Yase

Günün Şiiri

Rüya

Gök dibinde havuzun

Sularda ellerimiz

Bütün emellerimiz

Anlaştı uzun uzun

 

Sular soğuk bir ışık,

Bakıyoruz havuza;

Suda omuz omuza

İki gölge karışık!

 

Bir kırık ay havuzda

Ağır ağır kayboldu.

Havuz şafakla doldu

Gün doğdu ufkumuzda

 

Gün doğdu ucundan

Ellerimi bıraktı.

Birkaç damla yaş aktı.

Parmaklarımın ucundan!

Bir Selvi Gölgesi

Ruhumu bu çarmıha kendi elimle gerdim:

Bir nebi ızdırabı kaynıyor her yerimde.

Ölüm, siyah bir tütsü yakıyor gözlerimde;

Ağladığım her nefesi son nefes gibi verdim!

 

Neşeler, ihtiraslar, arzular, artık gidin:

Kahkahalar içimde kaynayan birer zakkum

Işıklar, gözlerime serpilen bir avuç kum!

Bir selvinin gölgesi: son cenneti ümidin…

 

Bir selvinin gölgesi: kırk yılın son emeli,

Son hıçkırık bu selvi gölgesinde dinecek;

Son damla yaş bu selvi gölgesine sinecek

Alnımı okşayınca ölümün anne eli.

Giden Gelmez

İşittim ki, benim için ağlıyormuşsun,

Hala adım düşmüyormuş dudaklarından!

Geçenlerde bir yolcudan beni sormuşsun,

 

Metruk, ıssız bir manastır gibiymiş odan!

Çamlıklarda tek başına geziyormuşsun,

Gözyaşların anıyormuş eski günleri…

Ümidini siyah ufuklarda yormuşsun,

Sanmışsın ki, giden günler gelecek geri!

 

Artık ela gözlerinin altı çürümüş,

Bahçemdeki kuşlar gibi susmuş kahkahan!

Kalbin bir dal mevsimin hüznü bürümüş…

 

Akşamları son yolcular geçerken kırdan

Nazarların dalıyormuş, yıllardan beri

Bir seyyahın bekleniyor gibi haberi!

Günün Fıkrası

Karadenizli Temel, bir mağazada paraşüt satıyormuş. Yeni bir müşteri gelmiş ve sormuş: “Diyelim ki bu paraşütü aldık, havadayken paraşüt ya açılmazsa ne yapacağız?”

“Uşağım 1.düğmeye basarsan paraşüt açılır!”
“Peki ya açılmazsa, o zaman ne yapacağız?”
“O zaman 2.düğmeye basarsın, kesin açılır!”
“Peki ya 2.düğmede de açılmazsa ne olacak?”
“Ula o zaman 3.düğmeye basarsın, garanti açılır!”
“Yine açılmazsa?”
“O zaman getirirsin buraya, değiştiririz. 2 yıl garantisi var…

Günün Sözü

Sorgulanmayan yaşam yaşanmaya değer değildir.
Sokrates

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here