Yaşlılarımıza Saygı

0
54

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Atatürk “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücü ile çalışmış olanlara olan minnet hissi duymayan bir milletin geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur.”

Bu sözler hiçbir zaman yaşlanmayan bir komutanın sözleri. Bu sözlerin üzerine yaşlılar haftasını kutladığımız bu günlerde söyleyecek söz bulamıyorum doğrusu. Yaşlılar gençlerin aynası, gençlerin aynası ise yaşlılardır aslında. Gerçekten gören gözler için tabi. Onları sevmek aslında gelecekteki kendimizi sevmektir, onlara saygı duymak gelecekteki kendimize saygı duymaktır.

Bu yüzden yaşlılara, yaşlı ve hasta olanlara birinin yardımına ihtiyaç duyanlara, onlar bunu istemden yardım etmek gençlerin ve kendini genç algılayanların severek yaptığı işlerin başında gelmelidir. Hepimizin gün içinde bir sürü işimiz var. Bazen hiçbir şeye yetişemiyoruz ve ister istemez ihmal ediyoruz büyüklerimizi bu yüzden vicdan azabı çektiğimiz çok oluyor.

Çevremde yaşlı anneleri olan arkadaşlarım var. Ve onlara davranışları çok canımı yakıyor. Sabır küpü olmaları gerekirken ne yazık ki sabırsızlıktan patlıyorlar ve sinirleri tavanda dolaşıyorlar her an patlayıp kırıp döküyorlar. Çok üzülüyorum ve istiyorum ki azıcık empati yapabilsinler. Ve bazen haklı olsalar bile kendilerine hakim olabilsinler.

Vicdanım rahat mı? Rahat değil gibi, oysa bir zamanlar annem olan sonra arkadaşım kardeşim sırdaşım sonrada çocuğum olan o mübarek acıyla sınamış yaş almadan yaşlanmış insana isteğim gibi bir evlat olabildim mi? Allah’ta biliyor ya olmaya çok çalıştım o benden razı gitti ama yinede bazen çok daha iyi olabilir miydim diye kendimi yediğim günlerde olmuyor değil. Ve bu yüzden bütün yaşlanmadan yaş alan insanlara yaşlılara ve muhtaçlara düşkünlüğüm çok fazladır.

Ve onları kırmaktan, yararsız algılatmak hep kaçınırım. Onlar bir antika eşya değil kuşkusuz. Bir köşede pamuklar içinde yaşayamazlar. Onlar hayatın getirdikleri ile yoğrulmuş, olgunlaşmış, bize canlarından can verenlerdir. Sevmek yetmez onlara şefkat göstermek, ihmal etmemek, yapabilecekleri işleri onlardan isteyerek hala işe yarayabildiklerini anlamlarına yardımcı olmak gerekir.

Ve sevgili okuyucularım başta dediğim gibi onlar bizim gelecekteki aynamız bu aynaya iyi bakmamız ve çok doğru okumamız gerekir içerdiği mesajları.

Ve yine Atatürk’ün sözleri ile yazımı noktalıyorum? Atatürk “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücü ile çalışmış olanlara olan minnet hissi duymayan bir milletin geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur”. Aynen katılıyorum bu sözlere. Ve inanıyorum.

Ve sevgili okuyucularım bu günün gençleri yarının yaşlıları olarak her zaman sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım diyerek yazıma son veriyorum. Yase

& & & & &

Yaşlılara Saygı

Çok eski zamanlardan birinde kötü bir âdet varmış. Yaşlılar artık iyice ihtiyarlayıp iş yapamaz duruma geldiklerinde ormana götürülür, orada yırtıcı hayvanlara bırakılırmış. Böylece zaten az olan yiyeceklerin, çalışan gençlere yetmesi sağlanmaya çalışılırmış. İhtiyarları belli bir yaştan sonra evde tutmak yasak olduğundan kimse yaşlı anne babasını evde gizleyemez, komşusu görüp ihbar edecek diye korkarmış.

İşte bir gün yaşlılardan birini oğlu ormana götürüp bırakmak istemiş. Kış mevsimiymiş. İhtiyar, oğul ve küçük torun beraberce ormana gitmişler. İhtiyarı bırakmış dönüyorlarmış ki, küçük torun oyuncak kızağını dedesinin yanında unuttuğunu fark etmiş. Babasına dönüp almalarını söylemiş. Babası umursamayınca da : “Kızağımı almalıyım, yoksa sen yaşlandığında seni neyle ormana götürüp bırakacağım” demiş. Oğul o an anlamış ki, ihtiyar babasının kaderi, yaşlandığında kendi kaderi de olacak. Dönüp babasının ellerini çözmüş. Alıp eve geri getirmiş. Samanlıkta saklayıp her gün ona gizlice yemek vermeye başlamış.

Bir süre sonra köyde hayvanlar arasında bir hastalık yayılmış. Hayvanlar birbiri arkasından ölüyormuş. İhtiyar oğluna şöyle demiş: “Hastaları iyilerden ayır. Onlara şu, şu otlardan ilaç hazırla. Sağlıklılara da şöyle şöyle yap.” Oğlan ihtiyar babasının dediklerini yapmış. Gerçekten de onun hayvanları arasında ölüm azalmış. Çoğu kurtulmuş.

Bayram geldiğinde her sene olduğu gibi, o sene de köy halkı kurbanlar kesmeye başlamış. İhtiyar oğluna şu öğüdü vermiş: “Köyde hayvan çok azaldı. Senin de fazla hayvanın yok. Bu sene kurban kesme.” Gerçekten de bir iki ay içinde bütün köy tarlalarda çalıştırılacak hayvan sıkıntısı çekmeye başlamış. Ama ihtiyarın öğüdünü dinleyen gencin hayvanı varmış.

İlkbahara doğru köyde artık ekmek yapacak tahıl bile kalmamış. Ama asıl sorun, tohumluk olarak kullanabilecek kadar bile tahıl olmamasıymış. Tarlaya ne serpeceklerini, gelecek senenin mahsulünü nasıl hazırlayacaklarını bilemiyorlarmış. İhtiyar bu konuda da oğluna öğüt vermiş: “Yavrum, ahırın çatısı samanla doldurulmuştur. Onları çıkar, yeniden döv. Oradan tohumluk buğday çıkarabilirsin.” Oğlan, ihtiyar babasının dediği gibi yapmış. Köyde tohumluğu olan tek aile onlar olmuş. Bütün köy halkı bu gencin büyücü olduğunu düşünmeye başlamış. Öyle ya, herkesin işi kötü giderken, bu evde garip bir şekilde kötülüklere bir çare bulunuyormuş. Evi gözlemeye başlamışlar.

Sonunda da gerçek anlaşılmış, ihtiyar babanın hala yaşadığı ortaya çıkmış. Köylüler genci krala şikayet etmiş. Kral önce yasalarını hiçe sayan gence kızmış. Ama olup bitenleri dinledikten sonra iyi ve yerinde bir öğüdün çok şeyi değiştirebileceğini kabul edip, ihtiyarlarla ilgili yeni bir kanun çıkarmış.

“Bundan böyle çocuklar, anne ve babalarına yaşlılıklarında bakacaklar. Onların gönlünü hoş tutacaklar. Çünkü onların hayat deneyimlerinden her zaman için öğrenebilecekleri şeyler var.”

Günün Şiiri

Yaşlılara Haftası Şiirleri

Bir zamanlar o da bir bebekti
Hokka burunlu, al yanaklı,
Bir ömre bedel.
Şu gördüğün kavrulmuş el,
Pamuk gibiydi.
Eskiler içindeki bu kambur vücut,
Mis gibi kokan zıbınlar, fırfırlı elbiseler giydi.

Annesi ona Gül kızım derdi,
Sevip okşamak için sıraya girerlerdi.
Ya babası?
Getirdiği çikolatayı muzipçe cebinde saklardı
Onu ağlatmayı herkese yasaklardı.
Kızı incisi, emeliydi
Çok mutlu olmalı, hayatı sevmeliydi.

Ah! Hızla geçti yıllar işte
Seksen beş yıllık koca bir ömrü
İçiverdi bir dikişte.

Annesinin kiraz dudaklı, kalem kaşlısı
Şimdi huzurevinin en yaşlısı.
Gençler ondan kaçıyor. Neden?
Ruh aynı ruh, beden aynı beden.

Soruyor, gözleri nemli:
Görüntü bu kadar mı önemli?
Oysa şimdi anlatacak ne öyküleri var
Bir yıkılsa aradaki şu duvar!

Çare yok. Böyle gelmiş bu, böyle gidecek.
Şimdi bir zamanki tatlı bebek,
Saatler boyu pencerenin önünde
Birbirinin aynı günleri tüketmekte,
Bir an önce yanına alması için Tanrı
Dualar etmekte.

Ümit Kilislioğlu ÖZGER

 

Yaşamdaki Basamaklar

Bebek:
Daha çok küçüğüm sütümü verin,
Oynamak isterim, bebek getirin.
Hastayım, derdimi diyemem öyle,
Doktorlara hemen beni götürün.

Çocuk:
Ben bebek değilim yalnız oynarım,
Bardağı, çatalı kendim tutarım.
Beni küçük sanma yaşım yedidir.
Hele çantam gelsin derse koşarım.

Genç:
Yerde savururum gökte yerim ben,
Bu konuda yoktur hiçbir kederim.
Baba kesesinden hepten giderim,
Olsaydı yanımda bir de sevgilim…
Yaşlıya saygı mı, duymadım onu,
Ben kendim bulurum kendi yolumu.
Kim bana verdi ki, ben de vereyim,
Uzatmam elimi, vermem kolunu.

İhtiyar:
Ben de gençliğimde böyle diyordum,
Yerde kazanarak, gökte yiyordum.
Vücudum yaşlandı, olmuyor artık,
Genç kuşaktan, anlayış bekliyorum.
Ben geldim sonuma, onlar da yolda,
Her şey boşa imiş, yalan dünyada.
Sen de hesap eyle yanlışlar yapma!
Bir gün yaşlanırsın, dönersin bana.

İbrahim ŞİMŞEK

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here