Yaşam Parodisi-Yazan Seval Kirmit

0
148

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Yaşam Parodisi” yazar Seval Kirmit. Yılın sonuna yaklaşırken İskenderun’dan piyasaya çıkan iki güzel kitap var. Biri Seval  Kirmit hanımın diğeri de  Eda Saygılı’nın “Nefesimde Gizlen Aşk”… Her iki yazarın kitaplarını da okuyup değerlendirmek ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Aynı zamanda Hataylı şair ve yazarları da tanıtmak tabi… Bu yüzden  evin her tarafından kitap fışkırıyor. Evde yalnız olduğum için şimdilik bu sorun olmuyor ama misafir falan gelince hemen toparlanmaya girişiyorum ki oda canımı sıkıyor. Kimse “a neden topluyorsun şuna bir bakayım ne yazıyor” demiyor bile. Eminim dağınıklığım konuşuluyordur arkamı döndüğümde.

Neyse şu an arkadaşımın dükkânındayım ortak bir arkadaşımızı yitirdik. İkimizde çok üzgünüz, o cenazeye gitti bendeniz dükkânda nöbetteyim. Bilgisayarım ve kitaplarım yayıldı hemen etrafa.  Elimde “YAŞAM  PARODİSİ” Seval Kirmit hanımın. Yarısından çoğunu okudum.  “yargıladığımız ya da algıladığımız her duygu biziz aslında” diyor Seval hanım. Kitap bir düşünce ürünü ve hayat bilgisi  üzerine  yazılmış, düşünceler birçok  filozof ve yazarla desteklenmiş. Etkilendim. İlgilendim. Temiz bir Türkçe ve sevgi dolu bir dil kullanmış yazar.

Kendiyle yüzleşmek, kendi aynasına korkusuzca bakabilmek, beynin ve yüreğin içindekileri süzgeçten geçirip, gerçek kimliğe ulaşmak için uğraşmak büyük bir yolculuğun ilk adımları ve bizler aslında bu yolculuğa çıkıyor muyuz? Gerçekten yazdığımız gibi korkusuzca bakabiliyor muyuz aynamıza, beynimizi bir tabu olarak kabul etmeyip  ona  başvurabiliyor muyuz gerektiğinde? Bilmiyorum.

“Hani şu benliğimizin en derinlerine gömülüp unuttuğumuz yanlarımızı, bizi daha güçlü kılması için gün yüzüne çıkarıp yüzleşmeliyiz onunla. Kabul edilmeyen her özelliğimizin yargılandığını fark etmem ile başladı her şey. Ama ben başkaları tarafından kabul görmese dahi bütün olumsuz yanlarımla barıştım. Fakat onları asla şımartmadım” diyor yazar. Doğrusu takdir ediyorum. Bendeniz hayat yolunda hala bir ileri bir geri adımlar atmaya devam ediyorum, kendime acımasızım en büyük yargıç benim kendime ancak daha çok yol gitmem gerekiyor bunu biliyorum!

Kitap bir araştırma ürünü, kolay yazılabilecek bir şey değil, bu yüzden hem anne, hem de yönetici olan Seval hanımı kutluyorum gerçekten en kalbi durgularımla. Çünkü yazmanın  bazen en kadar zor olabildiğini biliyorum.

“Biz birbirimizin aynasıyız/ aynısıyız” diyor yazar. Ancak bendeniz bunu kabul etmiyorum. Düşünen varlıklar aynı olamaz! Eğer aynı olsaydık toptan hesap vermek zorunda kalırdık yaratana… Oysa o herkesi ameline göre yargılayacaktır, kutsal kitapta yazdığı gibi… Bu yüzden insan bir birinin aynısı değil olamaz, aynı bedende profillerimiz bile birbirinin aynısı değil. Parmak izlerimiz farklı iken. Ve bu hayvanlarda da böyle düşünebiliyor musunuz? TRT belgeselde izledim. Zürafaların beneklerinin sayısı ve şekli  aynı parmak izi gibi birbirinden değişikmiş. Bu örnekleri artırabiliriz tabi. Ancak temelde aslında aynıyız gibi görünsek te hiçbir şey aynı değil.

Ve aynaya gelince; bendenizce herkes kendi aynasına bakmayı öğrensin önce ve  kendi çarığına sığmayı öğrensin diyorum. Birbirimizin aynası olduğumuzu kabul etmeme rağmen bu çok iler ki bir şey ve kendi aynasına  doğru bakamayan  kendini  bütün aynalarda aynı görür.

Neyse bir gün karşı karşıya gelirsek  bunu enine boyuna tartışabiliriz diye umuyorum. Ve Seval hanım aynı zamda şiir yazıyor. Gezi parkı olaylarından etkilenerek yazdığı şiiri paylaşmak istiyorum.

& & & & &

Ben Bir Garip Ağacım Gezi Parkında

Yapraklarım titriyor anne,

Ama korkudan değil.

Kökümden gövdemden geçmekten değil.

Ölmektense hiç değil anne.

Üzerime doğru gelen kepçenin sarsıntısından da değil.

Savunmasızlığımı savunanların haykırışlarındandır o anne

Sen burda doğmuşsun anlatırsın ya hep

Ninemden gizli babamla bakıştığınız günleri,

Bugün güneş niye doğmuyor anne?

O, rengârenk çiçekler neden soluk,

Otların üzerinde koşuşmuyor artık  ,çoluk çocuk

köklerimi sıkı sıkı tut anne,

Bir garip ağaç için bir halk uyanıyor.

& & & & &

Cumhuriyetin ilk parkı değil miydi burası?

Gurur duyardın ya benimle;

Cumhuriyette bir evlat da ben verdim diye.

Doğduğum gün haykırmış ya babam;

Ne kadar ayırırsan ayır

Sevenler kavuşur, ey koca çınar

Ve sevgili okuyucularım  sağlıkla sevgiyle kalalım hep birlikte her zamn ayrımsız gayrımsız. Yase

& & & & &

Öfke Zamanında Merhamet

Bir kişinin merkebi çamura batmıştı. Ne kadar gayret sarf ettiyse de bir türlü hayvanını battığı yerden çıkaramadı. Bu esnada da gökyüzünden sicim gibi yağmur yağıyor, soğuk hava ise ilikleri donduruyordu. Bütün bunlara ilâveten bir de yavaş yavaş üstüne çöken karanlık içerisinde kalan adamcağız, çok müteessir ve muzdarip bir hâldeydi.

O kişi, bu dert ve acı içerisinde sabaha kadar kötü sözler söyleyerek etrafa lânetler savurdu. Öyle ki, dilinden ne dost kurtuldu ne düşman, ne ahâlî kurtuldu ne de sultan…

Olacak bu ya, adam böyle sövüp saymakta, etrafa lânetler savurmakta iken, padişah oradan geçti. Durumun farkında olmayan adam, uygunsuz ve haddi aşan sözlerine devam etti. Pâdişâhın bu sözleri işittiğini anladığında ise adamcağız, mahcûbiyetten sanki yerin dibine girdi. Bu mahcûbiyetle ne cevap verebildi ne de özür dileyebildi.

Pâdişah buna çok kızdı ve etrafında bulunanlara hiddetle: “Eşeği çamura batmışsa benim suçum ne? Ben batırmadım ya! Benden ne istiyor, bana niçin kötü söz söylüyor?” dedi.

Beraberindekilerden biri pâdişâha: “Pâdişâhım, hemen boynunu vurdurun! Dünyadan nâm ve nişânı kalksın!” dedi.

Büyük pâdişah, gönlünde çağlayan ilâhî rahmetle düşündü, taşındı. Baktı ve gördü ki adam, içine düştüğü dert dolayısıyla mihnet içinde bunalmış, eşeği de çamura batmıştır.

Zavallı adamın hâline acıdı. Kaba ve uygunsuz sözlerinden kabaran öfkesini yuttu. Bununla da yetinmeyip tuttu, ona altın, at ve kürklü kaftan ihsân etti. Zira pâdişah biliyordu ki; “Öfke zamanında merhamet, en güzel şeydir.”

Bu hâdiseyi duyan biri, o ihtiyara: “Ey akılsız ihtiyar, ölümden nasıl kurtuldun, hayretteyim?” diye sordu.

İhtiyarsa onun bu suâline şöyle cevap verdi: “Sus! Ben o sırada çok elemli idim. O dert de aklımı başımdan almıştı, yani kendime mâlik değildim. Bu sebepten ben, bana yakışmayan bir şey yaptım. Pâdişâha gelince, o sultânımız da kendisine yakışan ihsan ve ikrâmı yaptı.”

Şeyh Sâdî-i Şîrâzî – Bostan

Günün Şiiri

Ayın Büyüttüğü Oğullar

Bize kanlı bir uykunun, bir kardeşlik sabahı başlatacağı

müjdelenmedi.

Cinayetten dönen kardeşiniz, gölgesini gizlediği duvarların

ötesini görür.

Ellerini yıkar ve sizi dünyada bir söz olarak bırakır.

 

Sessiz bir törenle iç geçirme arasında duran yerde gömdüm onları.

Ölü oğullar. Kurban hepsi.

Sanki onlara, kurban oluşlarını hatırlatmak için var yeryüzü.

Yüzleşiyoruz.

Sızlanmaya başlayan bir çırpınmada “yeter” diyorum.

“gidin ve öldürmeyin”

Ağzımda kesik bir gülüş. Kâbus olmalı.

 

Bir cinayetten dönen kardeşim korkutuyor beni.

Kanlar içinde uyanıyorum. Terliyim.

Aç gözlerini. Tırnaklarını acıyan yerlerine bastır.

Biri var mı göğsümü mendiliyle silecek.

Kardeşim bir cinayetten dönüyor. Karanlık dehlizlerden.

Siyah paltosu

Ve gözleriyle.

 

Ona benzemeyeceğim.

 

Gece ayaklarımız okşandı ve büyük dağları geçeceğimiz söylendi.

Karlarla bekletilmiş büyük dağları geçtik.

Bahçede ilk gün keskin bir çizgiyle yan yana duran üç yıldızı gördük.

Mutlak. Yol açıcı.

“Bakmak istiyorum ayaklarına” dedi eğilen bir ses.

 

Onlara, bir daha görüşmeyebiliriz demedim.

Hepimiz biliyorduk.

O dağ oğullarını yedi.

Ve onları bir sese kapattı.

Kolu yok kiminin.

Kimi kör.

 

Kardeşlik eski bir masalın bilgisinde kaldı.

Kardeşlik acımaydı.

Bejan MATUR

Günün Sözü

Özünü bilirsen özürden kurtulabilirsin.

Daima iyiyi, güzeli, doğruyu öğrenebilmek için okuyunuz, okutunuz.

Okunacak en büyük kitap, insandır.

İlmi ve bilgiyi yüce tutan kimse hiçbir zaman küçülmez, alçalmaz.

Hacı Bektaşi VELİ