Yaban Hayatı

0
38

Benim yazılarımda dikkati en çok çeken; İskenderun ve çevresinde yaşamak istediğimiz “yaban” hayatı üzerinedir. Yoğun geçen yaşamımızda kendimize ayıracağımız çok kısa nüanslar, ruhumuzu rahatlatacak pozisyonlar da elbette olmalı.

Özellikle iş stresini ve içinde bulunduğumuz ekonomik istikrarsızlıkları üzerimizden atmak hepimizin özlediği arzulardır. Tatil günlerinde veya arzu ettiğimiz anlarda, ayakkabıları şöyle bir tarafa fırlatıp, sere serpe ayaklarımızın çıplak şekilde toprakla kaynaşmasını kim yaşamak istemez? Kayaların arasından akan kaynak suyunu doyasıya içmek, yüksek tepelerden tüm körfezi izleme özgürlüğünü yaşadığımızda, ne çok keyif alırız.

Kışın yağan kar bizi hemen dağlara tırmandırır. İskenderun’dan Belen ilçesine giderken, sağlı sollu doğanın kendine özgü ortamında kaybolmak isteriz. Doğaya kavuştuğumuzda; bir insanın bir hafta veya ay boyunca çektiği stresli yaşamı bir anda serin esen rüzgârlar sıkıntıları bizden kopartır. Yenen yemeğin ardından, ağaç gölgesinde kestirilen şekerlemeyle rahatlamamız gün batımına kadar devam eder.

Ben buradayım ve doğanın yanındayım. Tüm bunları ben bir günde yaptım diye doğaya sevgimizi bağırarak belirtir avazımız çıktığı kadar özgürce bağırırız. Başarıya ulaşmak işte budur. Rahatlamak işte budur. Hepimizin çoluk çocuk sevinmeye hakkımız var. Çünkü kurduğumuz aile çemberi içinde doğa tüm bireyleri birbirine daha çok kilitliyor. Kurmaya çalıştığımız yegâne birliktelikler, doğanın kucağında değer kazanıyor.

İskenderun’da oturduğumuz her noktadan; güneşin körfezin derinliklerine doğru nazlanarak batışına hangimiz aşina değiliz. Kırmızının turuncuyla dans ederek kaybolması esnasında, duyamadığımız müziğin çaldığına şahit olursunuz. Güneş ufukta hemen kaybolmuyor. Kızıllığın kaybolması diğer renkleri de yavaşça ortaya çıkartıyor. Gözlerimizin şimdiye kadar gördüğü her renk gece çıkan yıldızlara da serenat yapıyor. Güneşin, dağ yamacından izlenmesi çok ayrı, sahil kıyısından izlenmesi ise apayrı bir güzellik!

İnsanlara vahşi görünen ‘yaban hayvanlar, yaban hayat’ aslında insanların en yakın dostlarıdır. Vahşi ortamın en vahşi yaratığı olan biz insanlar; ellerimizden geldiğince yaban hayatında yaşayan canlıları alanlarımıza sığdıramadık. Tarlaları, bağ ve bahçeleri beton yığınına çevirdik. Memleketimiz yeşile hasret kaldı. Ancak ve ancak dağ ve bayırlarda yeşili ve doğayı görür olduk. Ormanları bir hiç uğruna yaktık ve yaban hayvanlarının yaşam alanlarını talan ettik.

Yine de gözümüz doymadı; bilinçsiz ve şuursuz halde yaban hayvanlarını avlayarak, köklerini kuruttuk. Sirk ve hayvanat bahçelerinde görmüş olduğumuz çoğu yaban hayvanlarını, gerçek yaşam yerlerinden kopartarak, biz insanların maskarası haline dönüştürdük. Bizlere en yakın dost olan bu hayvanların yaşam alanlarının düzenli ve tertipli olmaları uğruna kılımızı dahi kıpırdatmadık. Hafta sonları yaban hayatının yaşandığı ortamlarda eski gördüğümüz yaban hayvanlarını göremez olduk. İskenderun ve çevresi diğer bölgelerimiz gibi daha yıpranmamış ve hala da çok geç kalmışta sayılmayız.

Bahar ayının şu günleri kanımızın kaynadığı en güzel günler olduğundan, mesire yerlerine gitmemiz kaçınılmaz olmalı. Şatafatlı evlerimizden bir günde olsa kurtulup, doğayı ruhumuza kaynaştırarak bir günlüğün keyfini yaşayalım. Yöresel sebzelerimizle iç ve mangal keyfini doğanın kucağında yaşamalıyız.

Benim burada şu makalemi okuyan kişilere dostlara ve arkadaşlara çağrım var!.. ‘Evimizde işyerlerimizde yemediğimiz ve daha doğrusu çöpe dökeceğimiz çoğu yiyeceklerimizi, beş gün biriktirip ve onları bir araya getirerek, Çırtıman’ın üstünde bulunan Amanos eteklerine saçalım. Yaban hayvanlarının arayıp da bulamadığı bu gıdaları onlar, gecenin bir vaktinde bulur ve yerler. Çocuklarına süt ve kendilerine enerji olur.

Yaban hayvanlarından asla kokmayın onlara yakınlaşın. Doğanın yanına her gittiğimizde; onların yemeleri için biriktirdiğimiz bayat ekmek, artık yemekler, haşlayarak suyunu aldığımız kemik, kullanım dışı bıraktığımız sebze meyveleri ayrı bir poşette onların yemeleri için onlara ayrı şekilde ikram edelim…’

Gerçi size dilleriyle şükranlarını iletemezler ama bir gün için olsa dahi onları çok mutlu edersiniz. Siz yediğiniz yemeğin ardından, bir ağacın gölgesinde karnınız tok şekilde nasıl şekerlemeyle kendinizden geçiyorsanız. Onlar da kendi yavrularına süt ve gıda olacak ikramlarınızla, gelecek hafta yine yanlarınıza gelmenizi dört gözle bekleyecekler. Yaban hayatı işte böyle bir şey; açın tok hale dönüşmesinin ne denli keyif verdiğini, siz aracınıza bindiğinizde, onların çok mutlu olduklarını çıkardıkları ama kesinlikle hiç duyamadığımız şükran sesleriyle kendilerini anlatırlar.

Tıpkı körfezden derinlere doğru batan güneşin çıkardığı kesinlikle duymadığımız müzik sesleriyle onların şükranları eş değerdir. Ancak gönül gözlerimiz açık olduğunda o sesleri duyar ve keyifle evimize döneriz. Yaban hayvanlarını ve doğamızı kesinlikle koruyalım!

Torunum Kartal, anaokulunda yaban hayatını en güzel şekilde görsel anlatım içinde bulunmuş. Onlara bu yaşta doğanın güzelliğini ve orman haftasının inceliklerini aşılayan, müdürlerine, öğretmenlerine ve milli eğitim müfredatına sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here