‘Ya Olduğun  Gibi Görün Ya da Göründüğün Gibi Ol!’

0
107

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah?  İnsanlar var her şeyi bildiğini sanır, insanlar var aptala yatar, insanlar var çok konuşur o kadar ki  ne demek istediklerini  kendileri bile unutur. Bazıları da vardır ki ayar çekmekten hoşlanır. Bazıları vardır ki bendeniz gibi bütün bunlara “lahavle” çeker.

“Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Demiş Mevlana Celaleddin Rumi.  Ve eklemiş

Güneş gibi ol şefkatte, merhamette.

Gece gibi ol ayıpları örtmekte.

Akarsu gibi ol keremde, cömertlikte.

Ölü gibi ol öfkede, asabiyette.

Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette.

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

İşte bendeniz gibilerde böyle olmaya çalışır didinir özellikle sabırları zorlandığında “ölü gibi ol öfkede, asabiyette” durumları- şimdiki gibi –

Ve insanlar o kadar çok şey bilirler ki tevazuluyu unuturlar. O kadar çok konuşurlar ki söylenmemesi gerekenleri söylerler kırdı mı incitti mi farkına varmazlar. Asabiyete gelince ortada toz duman bırakmazlar haklı olduklarını sanırlar asla özeleştiriden haberleri bile olmaz.  

Akarsu olmaya gelince valla akarsular ama keremde ve cömertlikte mi onu bilmiyorum. Çünkü her iki sözcükte göreceli bendenizce yani   Kerem”i farklı yorumlarım başkaları farklı yorumlar.  Keremin yeri göğü doldursa ve eğer bu saydıklarımızdan biri eksikse bendenizce o Kerem Kerem olmaktan  çıkar.

Ve  ya olduğum gibi olmaya çalışıyorum ya da göründüğüm gibi. Arkada, şurada, burada ruhuma zarar şeyler biriktirmemeye çalışıyorum. Ve iyi olmaya çalışıyorum, iyiyim, kerem sahibiyim, tevazuda harikayım diyemem ancak bunlar için çalışıyorum diyebilirim. Belki “lahavle” çekmem bundan. Ve yaratandan dolayı yaratılanı hoş görebilirsin, tabi ancak sevmek ayrı iş. Ve keşke herkes tek bir defa olsun kendini kendi aynasında değil de başkasının aynasında görebilse.

Bu günlerde sinirliyim, uykularım huzursuz ve iştahsızım, sıkıntılıyım yani ister istemez “ya olduğun gibi ol ya da göründüğün gibi”ye geliyor yazılarım. Sıkıntılıyım, sıkıntılı yazıyorum kafam bozuk öyle yazıyorum.

Görme engelli Fatmagül Benli arkadaşın kitabını okurken bazılarınıza çok garip gelebilir ama gerçek bendenizde görme özürlüsüydüm.

Ve sevgili okuyucularım bizler özene bezene yaratılmış insanlar   keşke kendi kendimizin ayrımda olsaydık. Bazen gerçekten çok yorgun algılıyorum kendimi her şeyi bırakıp gitmek istiyorum ne uyumak ne de konuşmak ne de yazmak ne de resim yapmak  ve bunun  nedeni  işte şu garip insanlar ve garipliği kaldıramayan bünyeler.

Şimdi sağlıkla sevgiyle kalmaya çalışalım sevgili okuyucularım. Ve ne olursa olsun olduğumuz gibi olmaya gayret edelim. Yase

& & & & &

19 Eylül Gaziler Günü

Sevgili okuyucularım bugün 19 Eylül Gaziler Günü. Binbir zorluklarla elde edilmiş bu topraklar uğruna canlarını vermiş şehitlerimizi bir kez daha minnetle anıyoruz. 19 Eylül Türkiye Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e gazilik unvanının verildiği tarihtir. 19 Eylül’ün tarihine şöyle kısaca bir bakalım…

19 Eylül Gaziler Günün Anlam ve Önemi

Bu gün 19 Eylül Gaziler Günü Bilindiği gibi, Muharip Gazi, harbe katılıp da, harpten sağ olarak dönen savaşmış kahramanlardır. Gazilik unvanı devlet tarafından verilir. En büyük Gazi, bu unvanı 19 Eylül 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararı ile alan vatanın kurtarıcısı ve kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. 2002 senesinde çıkartılan yasa ile 19 Eylül günü Gaziler Günü olarak kabul edilmiştir.

Tarih boyunca hür ve bağımsız yaşamış Türk milleti işgal ve esarete alışık olmayan asil ve büyük bir millettir. Bu nedenle tarihinde bu uğurda çok savaş yapmış bir çok insanını şehit ve gazi vermiştir.

I.Dünya savaşından sonra cennet vatanın topraklarını işgal eden işgal güçlerine karşı Mustafa Kemal’in önderliğinde Şerefli bir kurtuluş mücadelesi vermiştir.İşte bu kurtuluş savaşında batı cephesinde devam eden Kütahya-Eskişehir savaşlarında elde ettikleri başarıyı devam ettirerek ,Türk ordusuna son darbeyi vurup Ankara’yı işgal etmeyi düşünen Yunanlılar 13 Ağustos 1921 de yeni bir saldırı başlattılar.23 Ağustos 1921 de başlayan ve 22 gün 22 gece süren Sakarya savaşında atından düşüp yaralanmasına rağmen cepheden ayrılmayıp üstün komutanlık,vatan ve millet sevgisini bir defa daha ortaya koyan Mustafa Kemal Paşaya 19 Eylül 1921 de TBMM tarafından Gazilik unvanı ile Mareşallık rütbesi verilmiştir.İşte bu büyük mücadele sonunda hepimizin bildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.

Başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizi minnetle anıyoruz. Şehitlerimizin ruhları şad olsun.

& & & & &

Pasta

Fırına geldiğimde, ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir dostum olan fırıncı; “Biraz bekleyeceksin hocam” dedi. “İki üç dakikaya kadar çıkarıyorum” Kenarda ki tabureye oturup beklemeğe koyulurken,içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş paltosunun sol yaka altında bir madalya parlıyor ve yürürken hafifçe topallıyordu. Selam verdikten sonra; “Ekmeklerimi alayım” dedi. “Benim ikizler acıkmış.”

Fırıncı adamın kendisine uzattığı torbayı alarak tezgahın altına eğildi. Ve bir gün önceden kalan ekmeklerden dört beş tane koydu. Ekmeklerden bazılarının altı yanmış, bazılarının şekli değişmişti. Yaklaşıp fırıncıya sordum. “-Neden taze ekmek vermiyorsun? Biraz sonra çıkacak ya!”

Fırıncı; “-Bozuk ekmekleri kendisi istiyor dedi. Çok fakir olduğundan ona yarı fiyatına veriyorum.” “-Kim bu adam diye sordum.” “-Kore gazilerinden dedi.  Oğlu ile gelini bir trafik kazasında vefat edince ,ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır onlara bakıyor hem çok az bir maaşla.”

Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını algılıyor ufak olsa da    bir şeyler yapmak istiyordum. “Bu seferlik farkı ben vereyim” dedim. “Hiç olmazsa bu gün taze ekmek yesinler.”

Fırıncı teklifimi kabul eti ve biraz sonra fırından çıkan taze ekmeklerden büyük bir umursamazlıkla  adamın torbasına terleştirmeğe başladı. Bir taraftan da “Çok şanslısın hacı amca dedi. Çocuklar için sana bu gün pasta gibi ekmek vereceğim.”

Yaşlı amca bir evlat gibi sevgiyle kucakladığı ekmek torbasını göğsüne bastırarak; “-Allah senden razı olsun evladım, dedi. Bu günün onların doğum günü olduğunu nerden anladın?”

Günün Şiiri

Sevgilerde

Sevgileri yarınlara bıraktınız

Çekingen, tutuk saygılı.

Bütün yakınlarınız

Sizi yanış tanıdı

 

Bitmeyen işler yüzünden

(siz böyle olsun istemediniz)

Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi

Kalbinizi dolduran duygular

Kalbinizde kaldı

 

Siz geniş zamanlar umuyordunuz

Çirkindi dar vakitlerde sevgiyi söylemek

Geçeceği aklınıza gelmezdi.

 

Gizli bahçenizde

Açan çiçekler vardı

Gecelerde ve yalnız

Vermeye az buldunuz

Yahut vakit olmadı.

Behçet NECATİGİL

Günün Fıkrası

Katı, Sıvı, Gaz

Olay, bir arkadaşımın annesinin gözetmen olarak bulunduğu ilkokulu dışardan bitirme sınavlarından birinde gerçekleşiyor. Dışardan bitirme sınavı ya, yağlı ballı adamlar da var sınavda. Gözetmenler sınav sırasında sıraların arasında dolaşıyorlar. Tam o sırada gözetmen bakıyor, adamın biri soruların hiçbirine cevap verememiş; acıyor adama. “Maddenin üç halini yazınız” sorusunu parmağıyla işaret ediyor ve adamın kulağına eğilip cevabı fısıldıyor: ” Katı, Sıvı, Gaz.” Sınav kurulunu dumura uğratan an cevap kâğıtları okunurken gerçekleşiyor. Sorunun cevabı, kâğıtların birinde aynen şöyle yer alıyor:

“Katır, Sığır, Kaz”

Günün Sözü

Dostluk iyi kişiler arasında çabucak temelleşir, güçlükle yıkılır.
Beydeba

Bir kötülüğü beğenen, onu işleyenden daha kötüdür.
Şemsettin SAMİ

Köpeğe atılan bir kemik yardımseverlik değildir. Yardımseverlik en az köpek kadar aç olduğunda etini onunla paylaşmandır.
Jack LONDON

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here