Ve Işığımız Parlayacak…

0
50

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar sıcak sınava girmiş olan öğrenciler veliler gergin! Çocuklar çocuk olarak büyümüyor artık, çocuk olmadan büyüyenler eninde sonunda çocukluklarını yaşamak isteyecekler!

Hemen yanı başımızda emeklemeden yürüyen çocuk hiç ummadığınız bir zamanda ve mekânda emeklemeye başlayabiliyor. Bizler sokaklarda büyüdük düşe kalka, yaralarımızın üzerine tükürük bastırır oyuna devam ederdik kimse bizi “hadi derse yarın sınavın var” diye çağırmazdı. Ama bizde hem sokakta hem okulda başarılıydık yani. Hakkımızı yedirmeyiz valla…

Başarılıydık çünkü okullarımız sağlamdı, öğretmenlerimiz sağlamdı ve bizim temel eğitimimizi çok güçlü vermişlerdi. Yeni bilgileri onların üzerine inşa ediyorduk kolaylıkla ve temelimiz o kadar sağlamdı ki hala o bilgileri kullanabiliyoruz. Şimdi düşünüyorum da biz nasıl güzel çocuklardık ya? Sokakta çatlayana dek oynar, günde en azından bir çocuk kitabı okur, dersine çalışır, okula gider ve sağlıklıydık. Onca yaraya bereye rağmen… Valla şimdi için süper gibi görünüyor ama o zamanlar çok normaldi. Ve biz ne kadar şanslıymışız? Hiç eskimiyoruz.

Dün öğretmen arkadaşlarla oturmuş konuşuyorduk onlarda aynı çocukluğu yaşamışlar ama onlarda çocukların başarısı için baskı yapıyorlar? Çocuklara hak veriyorlar ama yine de yarışa sokuyorlar. Çünkü sistemin dayattığı bu ve dışına çıkacak güçleri yok!

Ve konuştuğum, üniversite sınavlarına giren öğrencilerin çoğu umutsuz, hayattan zaman çalmak ve değişik bir ortamda yaşamak için üniversiteye gidiyorlar. Aralarında çok azı gerçekten ideallerinin peşinde! Sanki hayatı boş yaşıyoruz artık? Hem maddi, hem manevi, hem psikolojik çöküntü ile bomboş. Kötümser bir tablo çizdim belki ancak gerçekler bunlar.

Ve Suriyeli mülteciler? Sanırım asıl mülteci biz olduk. Artık “Türkçe bilen eleman aranıyor” durumuna düştük. Biz Merter de oturuyoruz en azından 30 yıldan beri. Merter tekstil merkezi bildiğiniz gibi. Şimdilerde orada devasa mağazaların üçte ikisi Suriyelilerin elinde… Bizimkiler iyi bir paraya mağazaları devrediyorlar, onlar işletiyor ve onlar toptan satış yapıyorlar. Devasa tırların üzerinde Arapça yazılar gece gündüz mal taşıyorlar. Sanırım bir tek AVM’lere girmediler yani bendeniz görmedim. Orada yalnız Suriyeliler yok tabi. Sudanlı, Afrikalı da çok, kaldırımlarda satış yapıyorlar.

Bendeniz çeşitliliği, renkleri ve ahenkleri çok severim ancak resmin üzerinde bir şey çok dikkat çekiyor ve resmin bütünlüğünü etkiliyorsa o resmi bir şeye benzemez. Ve İstanbul’un birçok yerinde durum böyle ancak bendenizin anlattıkları kendi mekânımda gördüklerim. Aslında durum çok vahim ve biz kendi derdimize düşmüşken neler-neler oluyor ülkemizde?

Ve sevgili okuyucularım her ne kadar kötü bir tablo çiziyorsam da artık ışığı gördük ya, çok güzel olacak diye inandık ya. Bütün bu kötü tablolarda yavaş-yavaş ortadan kalkacak, çocuklar çocukluklarını yaşamaya başlar mı bilmiyor ama en azından yükleri zayıflar diye düşünüyorum.

Ve ışık dedik göründü önüne sis duman gelebilir, getirilebilir. Bunun bilincindeyiz ama güzümüz, yüreğimiz ışıkta olmaya devam edecek. Ve ışığımız parladıkça, ne siz ne duman önünde barınmaz hadi el ele verip ışığımızı birlikte yayalım. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, ayrımsız, gayrımsız… Yase

& & & & &

İyilik Yürek İşidir

Birçoğumuz en son kime iyilik yaptığımızı hatırlamaz olduk. Belki de bu erdemli davranışın çarkları böylesine hızlı dönen bir dünyada çok fazla alıcısı yok. Ama daha da ilginci, bu eylemin giderek bir kötülük aracına dönüşmeye başladığıdır. Yanlış okumadınız. Kötülük için iyilik yapmak. Mümkün bu.

İyilik yaparken iki üç hamle sonra bu iyiliği bir hançer gibi kullanmayı hesaplayanlar olmadığını sanmayın sakın. Peki, nasıl olur da bu kadar soylu bir davranış kalbimizdeki balans ayarının bozukluğu sonucu bir ihanet eylemine dönüşür? Önce eskilere gidelim…

Bir akşam vakti Hz. İbrahim’in yaşadığı köyden geçen yaşlı bir yolcu, misafir olup geceyi geçirebileceği bir ev aradı. Hz. İbrahim’in kapısını çaldı ve kendisini misafir edip edemeyeceğini sordu.

Yolcu seksen yaşındaydı ve o yaşına kadar hiç iman belirtisi göstermeden yaşamıştı. Hz. İbrahim ise kapısını çalan bu insanı Hak yoluna davet etmesinin peygamberliğinin gereği olduğunu düşünmekteydi. “Bir şartım var” dedi adama. “Senin Allah’a iman etmeni istiyorum. Kabul edersen misafirim olursun.”

Adam kızdı. Kabul etmedi ve akşamın son ışıkları altında köyün ufkuna doğru ilerledi. Tam o sırada Hz. İbrahim’e ilahi uyarı geldi. “Ey İbrahim, biz o insana ömür verdik, mal verdik, evlatlar verdik, rızk verdik. Bunun karşılığında ona şart koşmadık. Ama sen kulum, ona bir gecelik misafirlik için iman etmeyi şart koştun.”

Bu uyarıyla aklı başına gelen Hz. İbrahim hemen koşup adamı durdurdu ve evine çağırdı. Adam “koştuğun şarttan neden vazgeçtin?” diye sordu. Hz. İbrahim “Allah bana hiçbir karşılık istemeden ve senin iyiliğin için olsa bile şart koşmadan iyilik yapmamı emretti” karşılığını verdi.

Bunun üzerine “seksen yıl bihaber yaşadığım Allah’a şimdi iman ediyorum” dedi adam.

Şimdi bana, “iyi de hocam, bu eski bir mesel, zaman değişti, günümüze gelelim” diye çıkışabilirsiniz. Peki! Olay geçen Ramazan’da İstanbul Bağcılar’da yaşandı. Bir grup insan bir araya gelip fakirlere maddi yardım götürmeye koyuldu. Bir gün karşılarına çok muhtaç yaşlı biri çıktı. Ona düzenli olarak 200 TL ödemeye başladılar. Aradan bir müddet geçmişti ki, yine böyle bir başka fakire rastlayıp ihtiyaçlarını sordular, yardım önerdiler.

Adam reddetti: “Bana her ay birisi 100 TL ödüyor zaten.” Bunun üzerine yardımsever dostlarımız “bizi bu zatla tanıştır da çabalarımızı birleştirelim” deyince, adam onları götürdü. Karşılarına çıkan kişi, o her ay 200 TL ödedikleri yaşlı ve çok fakir adamdı. Dostlarımız şaşırdılar ve oracığa çöküp ağladılar.

Evet, iyilik yürek işidir!.. Ve bildiğim bir şey varsa o da iyiliğin artık birçoğumuzun becerebileceği bir iş olmadığıdır. Haşmet Babaoğlu

Günün Şiiri

Gel Seninle Resim Yapalım

Gel seninle resim yapalım.

Bir yüz çizelim ince,

Küçük nezleli bir burun

Ve gözler zeytin iriliğinde.

 

Sonra bir gelincik, ince bir boyun,

Soyulmuş bademden daha ak bir ten,

Öyle bir yüz ki seher vakti

Mutluluk estirsin güneş doğarken

 

Ve saçlar çizelim, bulutlar,

Türküler, masallar gibi,

Hepsinin üstüne sonra

Kocaman bir insan yüreği.

 

Öyle bir yürek ki sevgiyle

Arkadaşlıkla, mutlulukla dolsun,

İsterse ondan sonra

Bütün şairler ölsün.

Cahit KÜLEBİ

Gizli Sevda

Senin gözlerinden öyle acı

Bir ışık geçer ki bazan…

Melek mi, şeytan mı belli olmaz

Bakar pusularda uzaktan.

Senin ellerin öyle nârin

Bulutlar gibi yüzsün varsın.

Takip penceni yüreğime

Baştan başa yırtarsın.

 

Masallarda iki tel birbirine

Sürtülürse yardıma devler koşar.

Senin saçların öyle gür ki

Rüzgâr esse kıyamet kopar.

 

Alıp başımı delicesine

Koşmak isterim nere olursa olsun.

Tutarsın devler gibi yolumu,

Ne yana koşsam durdurursun.

Cahit KÜLEBİ

Günün Fıkrası

Kaçış Planı

Günün birinde deliler hastanesinden üç deli bir kaçış palanı yaparlar. Plana göre içlerinde birisi yolun sonundaki demir parmaklıklara bakacak, eğer parmaklıklar aşağıdaysa üstünden atlayacaklar eğer yukarıdaysa altından geçeceklermiş. Ertesi gün demir parmaklıklara bakmaya gideni koşa koşa geri gelmiş. Delilerden biri; “Ne oldu?” demiş. Nefes nefese cevap vermiş; “Arkadaşlar üzgünüm ama kaçamıcaz.” “Neden?” “Çünkü demir parmaklık yok.”

Günün Sözü

Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.
Hz. Mevlâna

Başkalarının bahtiyarlığına imrenme. Çok kimseler var ki, senin hayatına gıbta ediyorlar.
Hz. Mevlâna

Kimde bir güzellik varsa, bilsin ki ödünçtür.
Hz. Mevlâna

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here