Umut Yoksa Hayatta Yoktur

0
118

Sanat Yazısı

Değerli okurlarım, yaşam denilen çok ilginç bir yolculuktayız hepimiz. Nereye gittiğimiz, sonun ne olacağı belli ama yine de herkesi geçmeye çalışırız. Oysa o yol, dönüşü olmayan yolculuğun adıdır. Ancak, o yolculukta, her geçen gün geçmişimize ve geleceğimize yeni bir şeyler ilave ediyoruz. Yeni gün, yeni şeylerin başlangıcı olmanın yanı sıra ömrümüzden de bir günü alıp götürmekte, bizleri kaçınılmaz sona bir gün daha yaklaştırmaktadır.

Muhtemelen bir anlamda yaşamı bu açıdan sorgulamak gerekiyor. Yaşadığımız günler sorgulanabilir ama yaşayacağımız günler varsa onlar hakkında sağlıklı yargılar geçerli olmayabilir. Sadece hayallerimiz vardır.

Yeni açılımlara adım atarken, yapılan sorgulamalarla geçmişin muhasebesini yaparken, dünün götürdüklerinin yanı sıra yeni bir günün getirdikleri ile yeni bir günün geçmişimize ekledikleri ile bir potada eritmek bizleri doğru sonuçlara ulaştıracaktır. Bu doğru sonuçlar insanları mutlu etmeyecek sonuçları olabilir. Fakat mutluluk katmayacağını bildiğimiz sonuçtan korkmamak ne olduğu bilinmeyen en korkunç sonuçtan daha tehlikelidir.

Bundan korkmanın bir esbab-ı harbiyyesi olamaz. Gerçeği öğrendiğimizde ve gerçeğin acı olduğunu ama dozunda olan bir acının yemeğe olduğu kadar yaşamada lezzet kattığını idrak ettiğimizde, bırakın birazcık yansın canımız ama inadımızdan da vazgeçmeyin, merak etmeye ısrarla devam edin, bu konuda öfkenizi frenlemeyin, sevginizi büyütmeye devam edin, yeniliklerle heyecanlanın korkunuzu yok edin ve kendi gerçeğinizden ürkmeyin.

Bunları söylerken, kişinin vereceği, kendisi hakkında vereceği karar kendi kararı olacaktır. Kararınız yoksa, sevmiyorsanız hayatınız da yoktur. Bu dünyaya sadece yemek içmek için geldiyseniz, yaşayan canlı birer ölüsünüz demektir. Hal böyle olunca, yaşam karşısında en olumlu yaklaşımımız günü iyi yaşamaya karar vermek aynı zamanda ödünsüz yaşamak. Dün yaşanmıştır muhasebesi size aittir. Yarının garantisi yoktur. Bütün mesele yaşadığımız günü iyi değerlendirmek, kendimize ve çevremize yararlı olmak. Var mı itirazınız?

Dünlerden ders alarak, yarınları doğru kurgulayarak yaşamak vazgeçilmez prensibimiz olmalıdır. Yaşamın peşi bırakılmaz, bırakılmamalı. Geriye güzel şeyler bırakarak anılmalıyız. Bir yerlerde ve bir zaman, artık yeter demenin kararını da gerçekçi yöntemlerle vererek gelen her yeni günde, kimlerle ne kadar zamanın nereye kadar ve neye rağmen, geçmişimize neler katabileceğini bilerek…

Her şeye rağmen, bu ülke bizim… Başka bir Türkiye yoktur! Onu parsellemek isteyenlere karşı çıkmalıyız, gözümüzü karartmalıyız. Gölgesinde bulunduğumuz bayrak bizden utanmamalı, üstünde yaşadığımız aziz toprak bizden nefret etmemeli. Ne demek istediğim anlaşıldı değil mi?

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Çaresizlik Çok Zor

Değerli okurlarım, milyonda bir mutlu gibi olanlarla ve bir de Âdem Babamızla, Havva Anımızı saymayacak olursak, birçoklarımızın çok iyi bildiği evlilik öyle balıklama atlanacak bir iş değil. Bu ifadelerimle evliliğe karşı olduğum izlenimini vermek istemiyorum.

Evlilik bir zarurettir, ihtiyaçtır ya, çoluk çocuk, sözde düzenli bir yaşam düşünüldüğünde kaçınılmaz bir hadise oluyor. Buraya kadar bir terslik yok işler yolunda. Sizleri bilemem ama bazı şeyleri anlamakta oldukça güçlük çekiyorum. Kadınların erkeklere nazaran birkaç yıl daha fazla yaşadıklarını da buraya sıkıştırmak istiyorum.

Konumuz evlilik değil, genel olarak erkeklerin çaresizliği ve oldukça zor durumlarının su yüzüne çıkması. Erkekler zor durumda kalır mı demeyin sakın. Onlar çoğu zaman öylesine zor durumlar yaşarlar ki, cehennem narını sırtlarında hissederler. Kimselere de dert yanmazlar, içlerine atarlar, yürekleri parçalanır ve bunlardan dolayı onların yüreği yamalı ve de ömürleri kısadır.

Konuya şöyle bakalım dilerseniz… Ezbere değil, tanık olduğum olaylardan söz ediyorum. Adam yalnız yaşıyor, mütevazı gelirli, kimseye de muhtaç değil. Açlığı tokluğu kendine ait! Günün birinde bir uyanık kafasına giriyor, aynı zamanda da damardan zerk ediyor bu sözleri, Yalnızlık Allah’a yakışır oğlum…

Dinin ne olursa olsun bu sözler çok etkilidir. Adam konuya hep iyi yönden bakar, envale olmuştur, düşüncede fakirleşmiştir, sonunda çaresiz evet der. Atalarımızın bizlere bıraktığı önemli miraslar vardır. Nedir?

“Bir Kişinin azığı, iki kişiyi aç gor…” Bunu bile bile elini taşın altına koymak değil, ateşi yudumlamak da değil benim ifademle başını tankın paletleri altına koymakla eş değerdedir. Yoksulluğun cicim ayı, yoksulluğun balayı olmaz. Yoksulluk sadece kişiyi çaresizleştirir ve derin- derin düşündürür. Oldu mu şimdi? Olmaz.

Bir süre sonra çocukları dünyaya geliyor. İşte o zaman seyret gümbürtüyü, kardeşim sen zaten zor geçiniyordun, elin kızını peşine taktın, olmadı, bir de sübyanın geleceğini karartıyorsun. Olur mu? Olmaz…

Kadınlardan da az yaşadığımızı istatistikler söylüyor. Doğruluğu hakkında bir şey söyleyemem. Yaradan bilir. Yürekleri yamalı olanlar birkaç yıl eksik değil, o kadar fazla yaşasa ne yazar. Hanımı erken ölen erkekler, nedense fazla yaşamıyorlar. Bunu kesin olarak söyleyebilirim.

Bu anlattıklarım madalyonun bir yüzü. Bir de ikinci yüzü var. Adamın işleri iyi değil, kız tarafı zengin ve göğüs geriyor. Yani pembe ufuklar her tarafa hakim. Tatlı servisini önden veriyorlar. Suni bir rahatlama mevcut. Olur mu sizce? Olmaz.

Bu defa da esaret hayatı başlıyor, şuraya baktın, buraya baktın uyarılar, evde bir sorun çıktığında müsebbibi sensin. Bu gibi hallerde sorgusuz sualsiz infazlar birbirini takip eder. Yaşamın sıcak bakmadığı bu çaresiz adama kızılır mı? Acınır mı?

Evlilik en gelişmiş savaş biçimidir. Hiçbir komutan düşmanıyla aynı yatağı paylaşmamıştır. Ama erkekler o riski göze alıyorlar. Hatta “Gidişin olsun da gelişin olmasın” dualarını sık-sık duymalarına rağmen. Bu durumdaki erkekler tesadüfen de olsa onlardan birkaç yıl fazla yaşasa n’olur, yaşamasa n’olur.

Mahkeme kapılarında can alırcasına birbirlerine kıvılcım sıçratanlar hala çoğunlukta. Bunlar zorla mı evlendiler. Hayır. Yine de erkekleri suçlu buluyorum. Evliliğin şartlarını yerine getiremiyorlar. Sevgi, saygı, hoşgörü tamam da, bir şeyi görmeyeceksin, duymayacaksın, unutkan olacaksın. Sabır, sabır, sabır…

Bu tamam da en önemlisi avrat ağızlı olacaksın. Bu bir hakaret değildir. Bunları yaparsanız mutlu olursunuz her halde. Sürç-ü lisan ettiysem af ola.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

İnsanların Varlık Nedeni

Her şeyi Tanrı yaratmıştır bu tamam da biraz da insanlara bakalım. Neler yapıyorlar. Sanat eseri öncelikle bir maddedir. Örneğin, bir müzik fiziksel bir varlık olarak bir sestir. Bir heykel çamur ya da taştır. Ancak bunlar bir sanat eseri olarak maddi varlığı aşarlar ve belli bir anlama sahip olurlar. Duyguları, düşünceleri ve hayal gücünü içerirler. Sanatçının maddeye duygu ve düşüncelerini katması, maddeyi şekillendirir. Bundan dolayı da sanat eseri biçim kazanmış maddedir.

Her şeyi yaratan Tanrı, bütün var olanların olabilirliğini kendinde barındıran biricik özdür. Evren, zorunlu bağlantılar sistemidir ve evrendeki her şey zorunlulukla olup biter. Bu anlamda, Tanrı bile özgür değildir. Tüm varlıklar Tanrısal özün bir görünüşüdür. Tanrı tek-tek nesnelerin ve görünüşlerin varlık nedenidir.

Günün Sözü

Çaresiz Kalanlara Yılan Vız Gelir

Öcal’dan İnciler

Libasın Yenisi Dostun Eskisi!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here