Tatil Dönüşü

0
153

Günaydın sevgili okuyucularım, uzun bir bayram tatilinin ardından nasılsınız bu sabah? Çoğumuz yorgun ve sıkıntılı bir telaş içindeyiz. 15 Temmuz’daki başarısız darbe girişiminin ve sürekli gelen şehit haberlerinin üzerimizdeki ağırlığı gün geçtikçe daha çok ağırlaşarak sürüyor. Bu ağırlıkla çıktığımız tatile birde kendimizi götürdüğümüz için her ne kadar tatil, tatile, bayram bayrama benzemese de tatil tatildir, bayramda bayram.

Ve şimdi o kaygısız olmaktan çok, kuşkunun ve korkunun gölgesinde zamandan gün çalarak geçen tatilden dönmek ve başka bir ağırlığın altına girmek başlı başına bir ruh sıkıntısı! Birde üzerine okullar açıldı, çocukları okula yerleştirebilme telaşı koşuşturması ki, bildiğiniz gibi  şimdi her şey ters yüz olmuşken hiçte kolay değil, buna bir türlü serinleyemeyen havaları ve toz toprak içindeki sevgili İskenderun’umuzu da eklersek! Valla içimiz yangın dışımız telaş durumlarındayız.

Uf ya amma sıkıntılı bir tablo çizdim ya! Ama ne yapalım ki gerçek; tamam belki kaygısızlar vardır aramızda sayısı çok olmayan, onlar bu tablonun figürlerinden değillerdir. Ancak çoğumuz bu tablonun içindeyiz.

Ve aslında şöyle kaygısız yazılar yazmak istiyorum uzun uzun ilkyazı yazmaya başladığım zamanlardaki gibi.  Bir dokunurdum tuşlara, parmaklarıma yetişemezdim, parmaklarımda aklımdan geçenlere yetişemezdi.  Sular seller gibi akardı, neşeli cıvıltılı yazılarım. Ama şimdi? Omuzlarımıza çöken ağırlıklar kadar ağır olmasa da ağır yazılarım ve sular seller gibi değil ne yazık ki? Ancak umudum kapının önünde bekliyor sevgiyle, kaygısızlıkla besleneceği zamanları. O kadar zayıfladı ki sevgili dostum o kadar süzüldü derinlere kaçtı ki gözleri korkarım ki onu yeniden büyütmek zor olacak. Ve sevgili okuyucularım her şeye rağmen ayrımsız gayrımsız kalalım, sevgiyle sağlıkla ne olursa olsun yalnızca hep birlikte. Yase

& & & & &

Fıkra gibi ama gerçek. Hayat iyi şeyler düşünmekle başlar…

Gerçek Avustralya Mahkeme Gündemi 12659-Hamile Bayan Davası

Yaklaşık 8 aylık hamile bir bayan otobüse biner. Karşısında oturan adamın ona gülümsediğini fark eder. Hemen başka bir koltuğa geçer. Bu sefer gülümseme sırıtmaya dönüşür ve bayan da tekrar yer değiştirir. Adam daha da eğleniyor gibidir. 4cü yer değiştirmede adam kahkaha atar, bayan, şoföre şikayet eder ve o da adamı tutuklattırır.

Olay mahkemeye intikal eder. Hakim adama ( yaklaşık 20 yaşındadır) söyleyeceği bir şeyi olup olmadığını sorar. Adam cevap verir; “Sayın Hakim, şöyle oldu: Bayan otobüse bindiğinde durumunu fark ettim. Üstünde “Çift Nane İkizleri Geliyor” yazısı olan bir reklam afişinin altına oturdu ve ben sırıttım. Daha sonra kalktı ve üzerinde “’Logan’ın ağrı kesici merhemi şişikleri azaltır” yazılı afişin altına oturdu, ben de gülümsemek zorunda kaldım. Daha sonra “William’ın büyük çubuğu yaptı” yazan deodorant afişi altına oturunca kendimi çok zor tuttum. Fakat, Sayın hakim, dördüncü defa kalkıp “Goodyear kauçuğu bu kazayı önleyebilirdi”’ afişinin altına oturunca… Ben koptum” (Alıntı)

& & & & &

Kırıntı

Bir evde bozulan televizyon için eve televizyon tamircisi çağrılır.Tamirci televizyonu tamir için arka kapağını açar ve gördüklerine şaşırır.Televizyonun içi ekmek kırıntılarıyla doludur.Televizyon tamircisi gözlerini hemen evin 4 yaşındaki kızına çevirir ve O’nu süzer.Tamirci kendince suçluyu bulmuştur. Anne ve baba bunun nedenini kızlarına sorduklarında aldıkları cevap Onları duygulandırır.

4 yaşındaki kız televizyonda Afrikalı aç çocukları her gördüğünde televizyon kapağından içeriye ekmek kırıntıları attığını söyler.

& & & & &

Hastane Odası

Hastanenin bir koğuşunda üç kötürüm bulunuyordu. Bunlardan koğuşa ilk gelen pencerenin önüne, ikincisi ortaya, üçüncüsü ise kapı kenarına yatırılmıştı. Ortadaki hasta iyimser bir adam olduğu için, neşeli konuşmalarıyla ötekileri eğlendiriyor ve kederlerini azaltmaya çalışıyordu.

Soğuk bir kış gecesi, pencerenin yanındaki hasta öldü. Onu kaldırdıktan sonra ortadaki hastayı pencerenin önüne, kapının yanındakini de ortaya yatırarak, boşalan yere yeni bir hasta getirdiler. Pencerenin önüne alınan iyimser hasta, dışarıda gördüklerini anlatmaya başladı.

Yol kenarındaki parkı, dev çınar ağaçlarını, cıvıldaşan kuşları işlerine koşan insanları, neşeli çocukları ve karşı dağlardaki çiçek dolu tarlaları uzun uzun anlatarak, çaresiz durumdaki arkadaşlarını rahatlatıyordu. Adam kısa bir süre sonra, gelip geçenlere isimler takmaya başladı. Öteki hastalar, artık sabah işe gidenlerin, seyyar satıcıların ve akşam vakti yorgun argın eve dönenlerin öykülerini dinleye dinleye, onları gözleri önünde canlandırıyordu.

yase-manzara1

Kısa bir süre sonra hastanenin ruha ağırlık veren havası dağılmış ve bir türlü geçmek bilmeyen can sıkıcı saatleri tatlı öyküler doldurmuştu. Bir gün ortadaki hastanın aklına bir fikir geldi. Eğer pencerenin önündeki hastaya bir şey olursa oraya kendisi geçecek ve onun öykülerini dinlemektense, dışarıdaki renkli ve canlı yaşamı kendi gözleriyle görecekti. Bu düşünce günlerce kafasına yer etti. Yattığı yerden hep bunu düşünüyor ve çareler araştırıyordu. Sonunda onu da buldu. Pencerenin önündeki hastaya bazen kalp krizleri geliyordu. Adam bu
durumda komodinin üzerindeki ilacına güçlükle uzanıyor ve odada hasta bakıcı olmadığından ilacı kendisi alıyordu.
Bir gece, pencere önündeki hastaya yine bir kriz geldiğinde, ortadaki hasta büyük bir gayretle doğrularak onun ilacını deviriverdi. Şişe yere düşmüş ve paramparça olmuştu. Ertesi sabah, pencerenin önündeki hastayı ölü buldular.

Ve onu kaldırdıktan sonra, ortada yatan hastayı cam kenarına geçirdiler. Adam göreceği manzaranın heyecanıyla dışarıya baktığında beyninden vurulmuşa döndü! Pencerenin bir kaç metre ötesinde, simsiyah bir duvardan başka hiçbir şey yoktu…

Günün Şiiri

Ilgaz Dağlarından

Siz, ağaçlar, elbet beni bildiniz,
Ben sizden ayrılmış yürür bir dalım.
Ey çamlar, köknarlar, ey yeşil deniz.
Ben kendi kendini sürür bir dalım.

Kırığım, içimden çıkmaz bu acı,
Gün oldu başıma hasretin tacı,
Düşündüğüm zaman asıl ağacı,
İçimi yalnızlık bürür bir dalım.

Ne sert kış ne gümrah ve gölgeli yaz,
Ne ılık meltemler, ne keskin ayaz.
Mevsimler derdime bir şifa olmaz,
Ben kökünden kopmuş çürük bir dalım.

Ahmet Kutsi TECER

Kır Uykusu

Ne hoştur kırlarda yazın uyumak!
Bulutlar ufukta beyaz bir yumak,
Ağaçlar bir derin hulyaya varmış,
Saçında yepyeni teller ağarmış.
Baş yorgun, yaslanır yeşil otlara,
Göz dalgın, uzanır ta bulutlara.
Öğleyin bu uyku bir aralıktır,
Saf hava bir kanat gibi ılıktır.
zaman gönülde ne varsa dinler,
Yüzlere tülümsü bir buğu iner.
Erirken sıcakta yaz kokuları,
Ne hoştur, ne hoştur kır uykuları!

Ahmet Kutsi TECER

Günün Fıkrası

Trabzon’la Rize arasında bir zamanlar gümrük varmış. Temel her gün bisiklet ve önünde bir kum torbasıyla gümrükten geçermiş. Bir gün Gümrük Memuru bu durumdan kuşkulanmış. Temel’e: “Dur. Ne geçiriyorsun gümrükten” demiş. Temel: “Kum” demiş.

Memur kum torbasına elini sokmuş karıştırmış gerçekten sadece kum varmış torbada. Bu olaydan sonra Temel yıllarca gümrükten bisikletle önünde kum torbası olduğu halde geçmiş. Yıllar sonra Trabzon’da bir kahvede Temelle Gümrük Memuru karşılaşmış.

Gümrük Memuru: “Ula Temel artık emekli oldum sana bir şey yapamam gerçekten ne geçiriyordun gümrükten?” demiş.

Temel: “Bisiklet” demiş.

Günün Sözü

En büyük bilgelik şu andan zevk almayı hayatın en büyük amacı kılmaktır, çünkü tek gerçek budur, başka her şey düşünce oyunudur. Ama bunun en büyük budalalığımız olduğunu da söyleyebiliriz, çünkü yalnızca kısa bir süre için var olan ve bir rüya gibi kaybolan içinde bulunduğumuz bu an asla ciddi bir çabaya değmez.

Arthur Schopenhauer

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here