Sporla Beraber İbadet (4)

0
72

Değerli okurlarım, din ve sporu İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına benzetmiştim. Hem ayırıyor, hem de birleştiriyor felsefesiyle konuya açıklık getirmeye çalışmıştım. Şimdi de din ve sporun ortak yönlerine bakmamız gerekiyor. İnsanların genel görüşü din ve sporun farklı gereksinimlere ihtiyaç duyduğu üzerinde yoğunlaştığı söylenebilir.

Din ve spor hangi noktalarda farklılıklar gösteriyor? Futbol din gibidir demiştim. Gerçekten futbol isimli bir din olsaydı milyarlarla ifade edilen dünya insanı, bu dinin peşinde koşardı. İnsanları Allah’a yaklaştıran bir ibadet olurdu. Sizce de öyle değil mi?

Evet, nerelerde ayrılıyorlar! Bu ikilinin seremoni ve festivallerde, gerçekleştirilen olaylar birbirinden farklıdır. Yani özünde ayrılıklar bulunmaktadır.

Dinin temeli inançtır ve inanca bağlıdır. Sporun temeli öncelikle kusursuz çalışmaya ve sosyal ilişkilere bağlıdır. Kiliselere ve camilere ücret ödenmez. Dinlerde bir yarışma, birbirini geçme tutkusu yoktur. Spor burada tamamıyla ayrışmaktadır. Çünkü spor tamamıyla bir yarışma ve başarılı olma üzerine kuruludur. Birisinde dualarla, ibadetlerle Allah’ın güzelliklerine mazhar olmak yeğlenirken, diğerinde ise, kurallar çerçevesinde başarılı olmak hedeflenir.

Kiliselerde ve camilerde dilediğimiz gibi konuşup, istediğiniz gibi bağıramazsınız. En ağzı bozuk kişilerin bile mabetlerde adam gibi olmaları gerekmektedir. Bu konuda tüm statlar, mabetleri sekize dokuza katlar. Statlarda insanları zorla, kaba kuvvetle bağırtırlar. Bu önemli bir ayrılıktır diye düşünüyorum. Dinde, şike, doping, teşvik pirimi olur mu? Ben hiç duymadım. Futbola gelince, bu saydıklarım gırla, önüne kimseler geçemiyor. Bunları yazdıktan sonra, insanın içine bir korku giriyor ve “Futbol İyi ki Din Değilmiş” demekten kendimi alamıyorum.

Bu arada haramsız kazancın çevreye ve topluma neler kazandıracağını bir paragrafla anlatmaya çalışacağım. Yeter ki ibadet etmek isteyelim, o kadar çok ibadet edilecek mekân var ki! Bunları söyledikten sonra “Hac” ne olacak? O da bir ibadet olduğuna göre, Kâbe’nin etrafı dolaşıldığına göre azıcıkta ondan söz edelim. Ancak, Hac’ca gitmenin koşulları vardır.

*Sağlık sorunun, ağrın sızın olmayacak. *Ekonomin iyi olacak, haramsız olacak. *Kızının, oğlunun evlilik paralarını bir tarafa koyacaksın. *Akrabalarından, yakın komşularından çok fakir kimse olmayacak. *Bütün şartlar oluştuysa, ömrün boyunca bir kez Hac’ca gidebilirsin. Cimrilikle paranı biriktirip Hac’ca gidiyorsan, havanı alırsın. Borç alarak ya da faizli parayla oraya gidilmez.

Efendim, yeni bir moda çıktı bildiğinizden eminim. Hamile olanlar ya Avrupa’da ya da, Amerika’da doğum yapıyor. Nedeni malum o ülkenin vatandaşı olabilmek… Hac’ca gidenler arasında da yeni bir moda türedi. Çok hasta olanlar, yaşamından umut kesilenler Arap topraklarını tercih ediyor. Eğer Arapların toprağında ölürlerse kısa yoldan cennete giderlermiş. Orada ölenler doğruca cennete gitselerdi, o dört avratlı Arapların Allah korusun hepsinin cennete gitmeleri gerekirdi. Kimsenin kuşkusu olmasın ki, Allah işini bilir.

Spor yapanlar oruç tutmasınlar ama orucun sağlığını etkileyeceğine inananlarla birlikte spor yapanlar da İslam’ın bu şartını bedelini ödeyerek yerine getirmeyebilirler. Fitre vererek, özellikle bir fakiri doyurarak borçlarını ödemiş olurlar.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here