Seni  Kendine Rağmen  Önemsiyorum

0
68

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Ne zaman bu kadar tahammülsüz olduk birbirimize, ne zaman bu kadar ayrıştık bilmiyorum. Yoksa aslında biz her zaman böyle miydik? Havayla cıva mıydı birbimize sevgimiz, saygımız? Aslında her şey menfaatlere dayalıydı da biz yeni mi anladık bu gerçeği? Hiç bilmiyoruz ancak bildiğimiz bir şey var ki derin bir düş kırklığı içinde olduğumuz. Yaşadığımızı sandığımız dostluklarda hayatta aslında (mış) tan başka bir şey değilmiş?

Demek birbirimizi boğazlamamızı, ne dostluğumuz, ne sevgimiz, ne de yüzyıllardan beri ayrım gayrım gütmediğimiz engelleyemeyecek? Offff!!! Korkunç bir gerçek bu. Ve ne yazık ki bu gerçek yaşandı bizden önceki her devirde ve şimdilerde yaşanıyor gözümüzün, yüreğimizin  ta içine içine sokularak… Ne yazık ki komşuluk, yurttaşlık, milliyetçilik ve aradaki kan bağı havayla cıva oldu. Keskin bir bıçakla -sen- -ben- diye ayrıştık. Yanı başımız da yaşanalar insanlığa sığmayacak akıl almaz vahşetler ve bizler bunların ve tarihin yakın tanıkları olarak yaşananlardan ders çıkaracağımıza aksine çanak tutuyoruz, kişisel menfaatlerimiz için mi? Kendimizi kiraya mı vermişiz onu için mi ayrışıyoruz? Bunu ancak ayrım yapanlar bilir. Vicdan her zaman doğruyu söyler eğer kulak verilirse tabi.

Gelelim ana konumuza… 2013’ün son günlerinde  yılın son resim sergisi için çalışıyordum. Belediye Kültür Sarayında izleyicilerle buluşacaktı resimlerim heyecanlıydım tabi. Salonun anahtarlarını almak üzere Belediye Kültür Müdürü sevgili Süheyla hanımın yanına çıktım. Süheyla Hanım çok yoğundu.  Küçücük odası giren çıkanlarla doluydu. Çalan telefonlar cabası… Herkes her zaman olduğu gibi işinin hemen olmasını istiyordu. Süheyla Hanım gerçekten ses tonunu asla değiştirimden sakin, anlayışlı ve yardımsever bir şekilde hem telefonlara hem de odadakilere yanıt yetiştiriyordu. Küçük odada oyunlarını sergilemek isteyen genç öğrencilerden, ses teknisyenlerinden, sakallı tekeli insanlara kadar her çeşit insan vardı.

Bendeniz sadece anahtarları alıp gideceğim, ayrıcalık istemiyorum, oturup sıramı bekliyorum, tabi bu arada etrafı da kolaçan ediyorum. Süheyla Hanım  dini bir sempozyum verecek olan o genç sakallı, tekkeli insanlar için  onlarca yeri aradı.  Belediye Kültür Sarayının ses düzeni bozukmuş, ışıkları arızalıymış, daha bir sürü eksik gedik varmış ve o eksikleri sempozyumdan önce giderebilmek için  olağan üstü gayret gösteriyordu. Ne oradaki tiyatrocu gençler bir sabırsızlık gösteriyordu ne de bendeniz “ver kardeşim  şu anahtarı sizi bekleyemem” demedim.  Herkes sessizce Süheyla Hanımı izliyordu. Onu izlerken “işte bu” dedim. Belediyenin olanaklarını vatandaşlar arasında eşit taksim edebilen sevgili bir yurttaş. O zaman Yusuf Civelek başkandı. Bu çok güzel bir şey diye düşündüm ama hemen sonra “olması gerekende   budur” diye düzeltim.

Seçilmişler başa gelir gelmez toplumun bütün kesimlerini kucaklamak zorundadırlar diye düşünürüm her zaman. Olması gereken budur. Bendeniz hiçbir zaman partizan olmadım, kendime ait bir siyasi görüşüm var  ve görüşümün temelinde ayrımcılık yapmak, hele-hele haksızlık yapmak yok. Ve temam insandır, doğadır, bir lokma, bir hırkadır. Desturum vicdanımdır. O yılın sergisi çok başarılı bir şekilde izleyiciler ile buluştu, gençler oyunlarını sergiledi, diğer grupta sempozyumlarını verdiler. Herkes mutlu memnundu kendinden.

Şimdi ise ne değişti ki sevgili arkadaşım, komşum Işık Şener belediyeden dert yanıyor hatta ufak yollu tehditler savuruyor.

Belediye Başkanı Sayın Seyfi Dingil başa geldiğinden beri ayrım gayrım yapmadan bütün halka eşit mesafen bakıyor. Bunun neresinde hata var? Kültür Müdürü sevgili Süheyla Hanım da aynen yerinde duruyor. Sevgili Işık diyor ki -Cumhurbaşkanına saygıdan dolayı oy vermişler Ak Partiye- İşte ne güzel söylemiş, Cumhurbaşkanı yalnızca Ak Partinin başkanı değil ki. Bütün Cumhurun başkanıdır adı üzerinde ve her kesime eşit mesafededir. Sevgili Işık  bunu senin de bilmen gerekmiyor mu?

İskenderun Belediyesi, kültür sarayında Levent Üzümcü’ye neden izin vermiş? Neden biliyor musun sevgili kardeşim. Dini bilgi şöleni verenlere de izin verdiği için. Ve kendisi aslında bütün ülkenin cumhuruna say6gı duyduğu için bugün ülkede her çeşit insan yaşıyor dincisinden, Allah tanımazına kadar. Hepsini aynı şemsiye altında toparlayabilmek için.

levent üzümcü iskenderun ile ilgili görsel sonucu

Bu güzel ve olması gereken şeyi belediye yapınca sevgili genç arkadaşım “ne yaptın belediye sen” başlığı altında çok ağır bir yazı döşemiş belediyeye ve oradaki arkadaşlara. Nedeni de muhalif bir isme belediye kültür sarayını kiraladığı için? Aynen yazısından aktarıyorum; “Referandum öncesi bu izin verilir mi,  bu beyin yıkama makinesine bu süreçte müsaade edilir mi? Neden Arsuz Belediyesinde yapılmıyor orda yapılsa anlarım, CHP belediyesi yapabilir ne de olsa fıtratlarında var. (bu fıtratların da var sözünü anlamadım) ama İskenderun bunu yapmamalıydı.

2014’te belediyede oturan herkes Cumhurbaşkanına saygıdan verilen oylarla orada. O belediye kültür sarayı  Levent Üzümcü’ye  verilsin diye alınmadı. Bu ülkede 20 belediye  bunu yapsa referandum da sıkıntılar doğurur, hatta 5-10 tanesinde bile, sizin ihmalkârlığınız yüzünden ben ülkemin geleceğini   kaybedemem sizin kaybettirmenize de  izin vermeyeceğim.”

Bu sözlerleler ne yazık ki benim gibi düşünmeyeni kabul etmiyorum ayrımcılığı da  var. Ve çok korktuğun anlaşılıyor… Bu kadar mı güvenmiyorsun davana ki birkaç Levent Üzümcü referandumu tehlikeye atar diye korkuyorsun. Bu kadar mı beyinleri yıkanmaya müsait görüyorsun?

Peki, o zaman “hayır” diyecekleri potansiyel terörist ilan edenler PKK ve FETÖ’cülükle suçlayanlardan korkmak mı gerekli bu durumda onlarda beyin mi yıkıyorlar! Valla sevgili, yakışıklı, modern arkadaşım, kardeşçiğim senin -hiç kusura bakma- bu yazıyı samimi olarak yazdığına inanmıyorum. Ama samimi isen de kınamıyorum Allah’a sığınırım kınamaktan düşüncelerin buysa bana da saygı duymak düşer ama karalama ve iftarlardan ve hele-hele tehditlerden hiç hoşlanmam.

Ve son olarak “keşke kendin gibi kalabilseydin” diyorum.  Başkası olsaydı yanıt vermezdim tenezzül meselesi. Ama seni kendine rağmen önemsiyorum. Komşumuzsun ve biz komşularımızı çok severiz.

Ve sevgili okuyucularım, sağlıkla, sevgiyle ve her şeye inat ayrımsız gayrımsız kalalım. Bu dünyalar güzeli sevgili ülkemizde… Yase

Günün Şiiri

Sevgi Duvarı

sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi

kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

Can YÜCEL

Yapraktı

Bir başka yolculuk dalından düşmek yere,

Yaşadığından uzun;

Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere.

 

Ağacın yüksekliğince,

Dalın yüksekliğince rüzgarda;

Ve bir yeni ö’mü’r

Vardığın çimen yeşilliğince.

Can YÜCEL

Günün Fıkrası

Kanca

Bir liman barında bir denizci ve bir korsan sohbet etmekte ve karşılıklı maceralarını anlatmaktadırlar. Korsanın tahta bacağını, elindeki kancayı ve bir gözünü kapatan bandı fark eden denizci sorar: “Eee, bacağını nasıl kaybettin?”

Korsan anlatır: “Denizin ortasında fırtınaya yakalanmıştık. Dev bir dalga beni güverteden aldı götürdü. Adamlarım beni gemiye çekerken bir grup köpek baliği ortaya çıktı ve aralarından biri bacağımı koparıverdi..”

“Korkunç…” diye sızlandı denizci.

“Peki o kanca nedir?” “Aaa…” diye devam etti korsan, “Bir ticaret gemisine borda etmiştik, tabancalar patlıyordu, kılıçlar şakırdıyordu. O kargaşada elim koptu gitti… Kimin yaptığını göremedim bile..”

“Aman Tanrım.. Dehşet verici bir şey bu…. Peki gözünün üstündeki bant nedir?”

“Bir martı geldi ve gözümün üstüne pisledi…” diye cevap verir korsan.

“Yani gözünü bir kuş pisliği mi kör etti?” diye merakla sorar denizci… “Ama nasıl olur?”

Korsan gayet sakin anlatır: “Kancayı taktıkları ilk gündü, tamam mı?”

Günün Sözü

Aynı dili konuşan değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler.

Mevlana

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here