Sabahın Düşündürdükleri…

0
69

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Acaba alnımızda aptal mı yazıyor” diye düşünerek uyandım aynı zamanda mucize doktoru düşündüğüm için gülümsüyordum… Aynı zamanda hem sözlerimi hem de kendimi yitirdiğim için yataktan kalkmak istemiyordum. Ama saat bilmem kaça dayanmış, kan ter içinde kalmışsınız gece boyu terlemekten; mübarek sanki yaz yeniden döndü bu ne sıcak?

Güneş erken gidiyor artık, gün kısaldı ama güneş “erken gidiyorum” diyerek gün içine yaydığı ısıyı birleştirerek birkaç saate sığdırıyor sanki? Sizi bilmiyorum ama resmen sıcaktan bunalıyorum. İştahım kaçıyor, başım ağrıyor ama buna karşılık çalışma azmim artıyor? Kendimi bu günlerde atölyeye hapsetmişim deyim yerindeyse çalışırken alnımdan resmen terler akıyor ve o terleri kolumun yerine değil penyemi boynumdan yukarı çekiştirerek, onunla siliyorum. Tabi bu arada ellerime bulaşan boyalar, böylece her tarafa yayılıyor. Arkadaşlarım saçlarımdan boya ayıklıyor, penyelerim perişan, bendeniz perişan! Yetmiyor kafaya bir şeyler takarak uyanıyorum “acaba aptal mıyız gerçekten yoksa uzaktan öyle mi görünüyoruz?” diye örneğin.

Enflasyon tek haneli rakamlara düştü diyorlar. Biz bilmeyiz onlar düştü diyorsa düşmüştür ne de olsa uzman olan onlar, bizlerde inanırız! Belki inanırdık. Kendimden söz edeyim. Resim için kullandığım bütün malzemeler, akrilik boyadan sıvı verniğe, kağıttan tuvale, fırçaları saymıyorum bile yüzde yüz zam gelmiş. Boya tüplerinin nerdeyse cılkını çıkararak son damlasına dek kullanmaya çalışıyorum, sıktığım boya kurumasın, heder olmasın diye gecenin bir yarısına dek çalışıyorum. Ve ne yazık ki istediğim her şeyi çalışacak durumda değilim artık, boyalarıma ek yapamadığım için. Tabi elektriğe gelen yüzde 50, suya, telefona, doğalgaza ve çarşı pazara gelen zamanları saymıyoruz bile. Ömrümüzde sayı ile alışveriş yapmadık şimdi bir iki diye sayı bildiriyoruz.

Ve okullar açıldı, kitap, defterlerin fiyatları dudak uçuklatıyor. İnsanlar artık kredilerini tükettikleri için borçta yapmıyorlar, yeni kredi kartlarının peşine düşüyorlar. Ama gerçek şu ki, görünen o ki, enflasyon tek hanelere düşmüş hadi hayırlısı olsun. Biz mi bileceğiz yani öyle diyorlarsa öyledir acaba yeniden uyusam mı ya? Yok yok mucize doktor var ya bendinizi gülümseten. Konusu şusu busu değil yalnızca mucize doktora can veren Taner Ölmez’in gülümsemesi ve o güzel gözleri ben denize yetiyor. Gülümsesin herkes, her saniye, bunun günü, saati, zamanı olmaz, gülün ki dünyada sizinle gülsün. Gülümsemek için beklemeyin, yaratın… Örneğin bendeniz aklıma minik bir bebek ve gamzeli ellerini getiririm öpmem için uzattığı minik tombul ağacıklarını ve şimdi Mucize doktorun o hayretle açılan gözlerini. Her zaman bir neden bulurum valla size öneriyorum.

Ve gülümseme yerini kendine acımaya bırakabilir çabucak. Kaç günden beri kendimi Konfiçyüs’ün sözündeki gibi algılıyorum; “Söz anlamayanla konuşursan sözleri konuşmasan insanlığını kaybedersin” der. Ünlü filozof. Ve bendeniz ikisini kaybettiğim düşüncesi içindeyim bu günlerde. Gülümseyen suratla karşılık laf anlamayan ve onlara anlatmak için uğraşmadığım insanlar arasındayım. Ya yalnız kalacağım ya da konuşmayacağım durumlardayım…

Ve ekonominin yaptıramadığını biz birbirimize yapıyoruz. Ve hayvanlar günü; hayvan sevmek koruyup, kollamak, ondan söz etmek için illa bir gün mü lazım, zaten her gün, her saat çocuğu, insanı, doğayı, börtü böceği korumak, kollamak, sevmek durumunda değil miyiz? Yok mu o zaman bir günde sevmediğinizi sevebilecek misiniz?

Neyse kapitalizmin vahşetine dokunmayın canım. Birbirimize uyguladığımız vahşet bütün sistemlerin üzerinde. Örnek. Dün akşam iki kedi terk edilmiş bir evin balkonunda kavga ediyordu ama nasıl? Büyük kedi küçüğü parçaladı adeta bütün mahalle ayaklandı, minik kediyi zorla kurtaramadık, gece gece veteriner falan.

Ve bendeniz her şey bitikten sonra atölyemde çalışırken o kavgacı, kendinden küçük kediciği adeta parçalayan, sarı sinsi kedi kapımın önünde durdu, içeri atlayacak! Ve bendeniz ona “buyurun mu” diyeceğim ve onu sevecek miyim asla ve katha sevmeyeceğim “git kapımdan” dedim “benim kardeşini dövenlerle işim olmaz.” Gözlerime dik dik baktı sonrada çekti gitti. Aynı biz insanların birbirine yaptığı gibi ve biz hayvanlar günü insanlar günü diye bunu yapanları sevecek miyiz? Hayvanlarımızla kocaman bir aile olduğumuz uzun yılları düşündükçe onları sevmek olabilir mi çocuklarımız sevdirmek olabilir mi?

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım, ayrımsız gayrımsız. Her zaman hep birlikte. Yase

& & && &

Önce Kendi Çizgini Uzat

Öğretmen sınıftaki zeki fakat kıskanç öğrenciye: “Niçin arkadaşlarını çekemiyor, onların yaptıklarını bozup kavga ediyorsun?” diye sordu.

Öğrenci, bir süre düşündükten sonra, “Çünkü onların beni geçmelerini istemiyorum” dedi. “En iyi ben olmalıyım. ”

Öğretmen, masasından kalktı, eline bir parça tebeşir aldı ve yere 15 cm. uzunluğunda bir çizgi çekti, kıskanç öğrenciye bakarak, “Bu çizgiyi nasıl kısaltırsın?” dedi.

Öğrenci bir süre bu çizgiyi inceleyip içinde çizgiyi birçok parçaya bölmek de olan birkaç yanıt verdi. Öğretmen, yanıtları kabul etmedi ve yere ilkinden daha uzun bir çizgi çekti. “Şimdi birinci çizgi nasıl görünüyor?” diye sordu.

Öğrenci utana sıkıla, “Daha kısa” diyerek başını öne eğdi.

Öğretmen bu yanıt üzerine öğrencisine unutmaması gereken şu öğüdünü verdi: Bilgini ve yeteneklerini artırarak kendi çizgini uzatman, rakibinin çizgisini bölmeye çalışmandan daha iyidir…

Günün Şiiri

Suda Ayak İzleri

Önce bir deniz düşer aklıma
Masmavi bir şarkı başlar derinden.
Sonra yosun kokan ıslak bir rüzgar;
Saf saf, serin serin gelir,
Rüzgarda lirik fısıltılar,
Rüzgarda ilkbahar sahillerinden
Müjdeler taşıyan sözlerin gelir!

Açılır hayale kıvrak bir yelken,
Çözülür dolaşır mısralar bir bir.
Ve sen gelirsin uzaklardan sen;
Hani o en yitik efsanelerden
Ta ruhuma gülen gözlerin gelir.

Çocuksu bir umut karışır tuza,
Tüm katı gerçekler çözülür, erir.
Kıyıdan bir gölge uzar sonsuza
Yasaklar, incecik bir geçit verir;
Üzerinden ürkek, belli belirsiz
Üzerinden kaçak yakamozlarla
Bana doğru ayak izlerin gelir

Bekir Sıtkı ERDOĞAN

Bin Birinci Gece (Hancı)

Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş
Aman karanlığı görmesin gözüm
Beyaz perdeleri, ger yavaş yavaş

Sıla burcu burcu… ille ocağım
Çoluk çocuk hasretinde kucağım
Sana her şeyimi anlatacağım,
Otur baş ucuma, sor yavaş yavaş

Güç bela bir bilet aldım gişeden
Yolculuk başladı Haydarpaşa’dan
Hancı n’olur, elindeki şişeden
Birkaç yudum daha ver yavaş yavaş

Ben o gece, hem ağladım, hem içtim
İki gün, diyardan diyara uçtum
Kayseri yolundan, Niğde’yi geçtim
Uzaktan göründü, Bor yavaş yavaş

Garibim, her taraf bana yabancı,
Dertliyim; çekinme, doldur be hancı
İlk önce kımıldar hafif bir sancı
Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş

Bende bir resmi var, yarısı yırtık
On yıldır evimin kapısı örtük
Garip bir de sarhoş oldu mu artık
Bütün sırlarını der yavaş yavaş

İşte hancı ben, her zaman böyleyim
Öteyi ne sen sor, ne ben söyleyim
Kaldır artık, boş kadehi neyleyim
Şu bizim hesabı, gör yavaş yavaş

Bekir Sıtkı ERDOĞAN

Günün Sözü

Zehirle pişen aşa kim gelir.

Yunus Emre

Yarınlar hep güzel olacak denir. Oysa bugünler, dünün yarınları değil midir?

Victor Hugo

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here