Özeleştirinin Diyalektiği!

0
123

“Ben konuşayım sen dinle” monologu içinde nutuk çeken birileriyle ne zaman karşılaşsam, gelir dilimin ucuna “MFÖ” üçlüsünün o meşhur “Peki peki anladık” şarkısı.. Onaylama anlamında değil elbette.. Ya? Eleştirinin diyalektiğini hatırlatma bağlamında..

Monologcuların sözlüğünde, diyalektik sözcüğü bulunmaz zira.. Kendileri vardır yalnızca.. Karşısındakileri yok sayan bu tür kişiler sentezli gelişime kapalı, dolayısıyla ‘özeleştirinin diyalektiğinden de’ bihaberdirler.. Öte yandan münakaşalı ortamlarda “Her şeyi en iyi sen bilirsin! Her şeyden sen anlarsın!”  gibi takdimlerden, alaysı da olsa “Sen neymişsin be abi!” gibi takdirlerden de hoşlanırlar..

Kendini dışarıya karşı izole eden bakış, görüş ve duyuşta olanları, “termodinamiğin ikinci yasasında” tanımlanan sisteme benzetebiliriz bu anlamla.. Söz konusu sistem özetle şu: “Dışa izole edilmiş kapalı bir sistemde, bütün enerji çeşitleri ısıya dönüşür. Sistemin her yerinde ısı tamamen eşit hale gelir. Böylece bir enerji türünden diğerine geçiş olmaz. Hareket biter.”

Oysa değişerek gelişme, gelişerek değişme içeren diyalektik bir sentezleme süreci olan yaşamın temelinde hareket, dolayısıyla değişim dönüşüm bulunmakta.. Ve bu süreçte düşüncelerimizi sorgulayabilmemiz yönüyle yapacağımız özeleştiri de, diyalektiğin doğasında yer almakta.. Bu anlamda monologculara, C. Rumi’nin, “Her gün bir yerden göçmek ne iyi, Her gün bir yere konmak. Bulanmadan donmadan akmak ne güzel! Dünle beraber gitti cancağızım, Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım!” dizelerini hatırlatabiliriz diye düşünüyorum ben.. Ve fakat ne “güne” uyum sağlama adına ‘güce’ boyun eğenlerin “dün dündü” türü görüşlerinde; ne de “güne” karşı çıkma adına “dünü” yok sayan ‘Hakkı’ inkârcı körlüklerde yer alır, “gerçek yaşamı üretme ve yeniden üretme” anlamında bir düşünsel sorgulama..

Kendi bildiklerinin tek ve mutlak doğru olduğu hüsnü zannı ile nutuk çeken bu tür monologcular, hareketi hakaretle karıştırarak başkalarını eleştirir ve fakat kendi özeleştirilerini ise hiç yapmazlar.. Başkalarının eksiğini gediğini araştıran ve (kimin yok ki) bulan; söküğünü yırtığını dikmek için “iğneyi kendine batırmadan” elinde çuvaldızla gezen ve kendi yaşamlarıyla “soru cevap nakışlı” münakaşası olmayanların, özeleştiri yapabilmesi mümkün mü?

Karşılıklı düşüncelerin “soru cevap nakışlı” diyalog tarzına deniyor münakaşa.. Münakaşa esnasında, muhatabımızı iğneleyerek düşüncelerimizi nakşetmek isteğimiz, kelimenin tabiatından geliyor.. Ve fakat sökük veya yıpranmış düşüncelerimizi dikmek veya yama yapmak için iğneyi kendimize (bırakalım batırmayı) dokundurmadan, eleştirdiğimiz  kişiye iğnelemelerimiz çuvaldız etkisi yapmakta.. Çuval; seyrek dokunmuş büyük torbaların adı, “duz” eki ise Farsça terzi anlamında.. Bizi bir başkasının çuval gibi görmesinden hoşlanmayız tabii ki.. Ve fakat bu, “Ben neymişim be abi!” anlamına da gelmez elbette.. Ne diyor Bizim Yunus? “Sen sana ne sanırsan, Başkasına da onu san. Dört kitabın manası, Budur eğer var ise.”

Kendi dokumalarının ilmiklerinde hiç sökük olmayacağı hüsnü zannını, (hüsnü kuruntusu demek daha doğru olur aslında) herkesi seyrek dokunmuş çuval gibi görme suizannıyla birleştirip elinde çuvaldızla gezenler kimler? Açık nesnel düşüncelerin iletişimi üzerine kurulmuş münakaşa ortamlarında, güçlü adına gizli öznel duyguların etkisiyle haksızlığa değil Hakka ve haklıya muhalif olanlar mesela.. Muhatabının sökülen, yırtılan gömleğini dikmek için değil, göğsüne dürtmek için kalemi, düzeltiyorum çuvaldızı eline alan ve ‘haklıdan değil güçlüden yana’ monolog yapan; “her şeyi en iyi bilen, her şeyden en iyi anlayan” bu zatı muhteremlerin sadece tezleri var ve karşı tezlere tahammülleri de yok.. Dolayısıyla gelişimin doğasındaki sentezi de inkâr edenler, bu tür monologcu kişiler.. Oysa biyokimyacılar, “hayatın aminoasitlerin proteinleri sentezlemesiyle oluştuğunu, geliştiğini ve sürdüğünü” söylüyorlar.. Türkçesiyle topraktaki tuzsal parçacıkların su ile birleşmesi yani..

BM’de Kudüs oylamasında, monologcu güçlüden değil haklıdan yana saf tutan insanlık vicdanımızın, ‘tez, anti tez, sentez’ diyalektiğiyle dünyamızı kardeşlik gezegenine dönüştürmesini umuyor, ‘Hıristiyan’ yurttaşlarımızın “Noel Bayramını” ve yeni yılınızı barış ve esenlik dileklerimle kutluyorum.

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here