Nöbete Devam…

0
85

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Geçirdiğimiz bu 12 gün ve cehennem gibi bir gecenin ardından ilk şoku atlattıktan sonra herkes konuşuyor, bilen bilmeyen, düşünen düşünmeyen, peşin yargılayan, yargısız infaz yapan. Ancak herkes “korkuyor” evet korku en belirgin ve güçlü duygu. Darbe zaten başlı başına korkunç ve bir vurgundu ortaya çıkan, dehşet verici gelişmeler ise kafaları darmadağın etmeye ve hep yeniden şoka girmemize neden oluyor. Nerdeyse kendimizden yanımızdakinden kuşku duyacak hale geldik. Askeri liselerde öğrencilere yapılan baskıları okudukça daha çok dehşete düşer olduk. Ve her yerde FETÖ’cü, her yerde cemaat olunca bir garip olduk. Ve bir korku sardı yamacımızı.

Bunca zaman içinde geldikleri mevkilere ve makamlara bakınca nasıl ayrımında olmadı kimse ve şimdi bu tarumar durumlara nasıl geldik, diye düşünmeden de edemiyoruz. Korku, dehşet ve kuşku hayatımızın odağına yerleşti. Sanki bir karabasandayız!

Kuşkusuz sokaklardayız her türlü cemaate, her türlü teröre karşı ve Cumhuriyet, demokrasi ve laiklik karşıtı her şeye ve herkese karşı. Ama bu bizi yinede içinde bulunduğumuz durumdan kurtaramıyor. Keşke hiç böyle şeyler yaşamasaydık, hiç sokaklarda demokrasi nöbeti diye bir şeye gerek duymasaydık. Ancak madem şimdi bu durumdayız. Darbeleri kim tarafından ne için olursa olsun kabul edecek değiliz hiçbir zaman. Zaten yaşanlardan anladığımız gibi her darbe en az on yıl geriye gitmemize neden oluyor. O arada yaşadığımız travmalar, korkular, doğru yanlış birbirine karışık durumlar bizi düşündüğümden de çok etkilemiş ve bu başarısız ancak çok kötü darbe girişimine karşı demokrasiye, laikliğe sahip çıkarak sokaklara döküleceğiz kuşkusuz. Artık biz bu topraklar üzerinde darbelere izin vermeyeceğiz, her isteyen istediği gibi bizi ezip geçemez diyeceğiz hep birlikte. Ve bu demokrasi, laiklik, birlik ve beraberlik nöbeti sonsuza dek sürse nöbete devam edeceğiz. Yalnızca hepimiz samimi olalım.

Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalalım birlik ve beraberlikle ayrımsız gayrımsız. Yase

& & & & &

Herkes İçin Biraz Mutluluk

Jerry, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi. Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu bir şey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile, “bu adam, bu halde nasıl iyimser olabiliyor” diye. Birisi nasıl olduğunu sorsa “Bomba gibiyim” diye yanıt verirdi. Hep “Bomba gibiyim”

Jerry, bir doğal motivasyoncuydu… Yanında çalışanlardan biri, o gün kötü bir günündeyse, Jerry yanına koşar duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı. Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni… Bir gün Jerry’ e gittim. “Anlayamıyorum” dedim. “Nasıl oluyor da, her zaman her koşulda bu kadar olumlu olabiliyorsun… Nasıl başarıyorsun bunu?”

“-Her sabah kalktığımda kendi kendime Jerry bugün iki seçimin var. Havan ya iyi olacak ya da kötü derim ve havamın iyi olmasını seçerim. Kötü bir şey olduğunda yine iki seçimim vardır. Kurban olmak ya da ders almak… Ben başıma gelen kötü şeyden ders almayı tercih ederim. Birisi bana şikayete geldiğinde yine iki seçimim var… Şikayetini kabul etmek ya da ona hayatın olumlu yanlarını göstermek. Ben hayatın olumlu yanlarını seçerim.”

yase-mutluluk1

“Yok yahu” diye protesto ettim. “Bu kadar kolay yani” “Evet kolay” dedi Jerry… “Hayat seçimlerden ibarettir. Her durumda bir seçim vardır, sen her durumda nasıl davranacağını seçersin. Sen insanların senin tavrından nasıl etkileneceklerini seçersin. Sen havanın, tavrının iyi ya da kötü olmasını seçersin… Yani sen hayatı nasıl yaşayacağını seçersin!…”

Jerry’nin sözleri beni oldukça etkiledi. Onu uzun yıllar görmedim. Ama hayattaki talihsiz olaylara dövünmek yerine, seçim yapmayı tercih ettiğimde hep onu hatırladım. Yıllar sonra Jerry’nin başına tatsız bir şey geldi. Soygun için gelen hırsızlar, paniğe kapılıp Jerry’i delik deşik etmişler. Ameliyatı 18 saat sürmüş, haftalarca yoğun bakımda kalmış. Taburcu edildiğinde, kurşunların bazıları hala vücudundaymış.

Ben onu olaydan 6 ay sonra gördüm. “Nasılsın” diye sorduğumda “Bomba gibiyim” dedi “Bomba gibi”

“Olay sırasında neler hissettin Jerry” dedim.

“Yerde yatarken, iki seçimim var diye düşündüm. Ya yaşamayı seçecektim ya da ölümü… Ben yaşamayı seçtim.”

“Korkmadın mı, şuurunu kaybetmedin mi?”

“Ambulansla gelen sağlık görevlileri harika insanlardı. Bana hep iyileşeceksin merak etme” dediler. Ama acil servisin koridorlarında sedyemi hızla sürerlerken doktorların ve hemşirelerin yüzlerindeki ifadeyi görünce ilk defa korktum. Bu gözler bana “Bu adam ölmüş” diyordu. Bir şeyler yapmazsam, biraz sonra ölü bir adam olacaktım gerçekten…”

“Ne yaptın?” diye merakla sordum…

“Kocaman bir hemşire yanıma yaklaştı ve bağırarak herhangi bir şeye alerjim olup olmadığımı sordu… “Var” Doktorlar ve hemşireler merakla sustular… Derin bir nefes alarak kendimi topladım ve bağırdım: ‘Benim kurşunlara alerjim var!’ Doktorlar ve hemşireler gülmeye başladılar… Tekrar bağırdım. Ben yaşamayı seçtim. Beni bir canlı gibi ameliyat edin, otopsi yapar gibi değil…”

Jerry, sadece doktorların büyük ustalıkları sayesinde değil, kendi olumlu tavrının büyük katkısıyla yaşadı. Yaşaması bana büyük bir ders oldu. Her gün, hayatımızı dolu dolu yaşamayı seçme şansımız ve hakkımız olduğunu ondan öğrendim ve her şeyin kendi seçimimize bağlı olduğunu…

Günün Şiiri

Unutmak Yok

“Nerelerdeydin” diye sorarsan,

“Hep eskisi gibi” diyeceğim;

Toprağı örten taşlardan söz edeceğim

Ve sürdükçe kendini harcayan ırmaktan

Ben yalnız kuşların yitirdiklerinin bilirim.

Gerilerde kalan denizi bilirim… bir de ağlayan ablamı

Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler?

Neden günler yeni günleri izliyor?

Neden koyu bir gece birikiyor ağızda… neden ölüler!..

“Nereden geliyorsun “diye sorarsan

bölük pörçük sözcüklerle konuşmak zorundayım

ağzı zehir gibi yakan araçlarla

çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla

ve avutamadığım yüreğimle…

Andaç değil yanımızda götürdüklerimiz

unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil

yaşlarla kaplı yüzler / boğazımıza yapışan eller

ve yapraklarından sıyrılan şey:

aşınmış bir günün karanlığı, acıyı kanımızla tatmış bir günün

İşte menekşeler, işte kırlangıçlar

bize sevinç veren ne varsa

geçici ve küçük duyarlıkların

yan yana göründüğü küçük kartpostallarda

ama bu sınırın ötesine geçmeyelim

dişlemeyelim sessizliğin çevresindeki kabuğu…

Ne karşılık vereceğimi bilemem

öyle çok ki ölüler

ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler

ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler

ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller

ve öyle çok ki unutmak istediklerim.!…

Şili’li Ozan Pablo Neruda

Can Vermeler 

Can çekişmeler başladı Kajamarka’da,
Ulu ağaç mavi pistil Athaualpa,
Dinledi rüzgarı:
Bir çelik sesiydi uğuldayan
Karanlığın ışıltısıydı bu
-Güçlü ve oynak-.
Bir atlı topluluğuydu
Çayır çimen arasında kıpırdayan!
Başbuğlar geldiler
Beyzadelerle çevrilmiş İnka
Kurtuldu şarkıdan ve danstan
Bir başka gezegenden gelme
Terli ve sakallı ziyaretçiler
Saygı duruşunda bulunuyorlardı
Hayın yürekli, kokmuş çakal
Valverd bir armağan sürdü
Bir sepetçik, bir meyve belki
Atların geldikleri diyardan
Athaualpa aldı bu nesneyi
Bilmiyordu neyin nesiydi bu
Ne çınlar ne parıldar!
Gülerek bıraktı yere,
Katil haçlı çakal
Gürleyiverdi:
“Vurun, öldürün;
Bağışlarım sizi cümle günahınızdan.”
Bir gökgürültüsü koştu
Haramilere.
Bu anda beyzadeler
Çevirdiler can çekişen İnka’yı.
Kanımız doldu beşiğine,
On bin Perulu düştü yere
Haçların kılıçların altına
Pizarro Estramadur’lu zalim cellat
Bağladı o canım kollarını İnka’nın
Gece kara bir kor gibi indi
Peru’nun üstüne!

Pablo NERUDA

Günün Sözü

Denizin dibinde incilerle taşlar karışık bulunurlar. Övülecek şeyler de kusur ve yanlışların arasında bulunur.

Mevlana

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here