Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Günlük güneşlik güzel bir sabah! İçimiz ağır, sıkıntılı, acılı. Arka arkaya gelen, Sayın Başbakanın dediği gibi, nerdeyse vardiyalı çalışan bu vahşet terörün yaşattıkları “İnsanım” diyebilen herkesi içten içe etkilemeye devam ediyor. Niyeti sinirlerimizi laçka etmek, korkutmak, sindirmek, ayrıştırmak…
Ne yalan söyleyelim gerçekten sinirleniyoruz, gerçekten korkuyoruz, üzülüyoruz. Özelikle son İzmir saldırısı vahşetin boyutlarını bir kez daha gösterdi. Âmâ hayatımızı bunlar yönlendirmiyor sadece. Güçlenmeyi öğreniyoruz içimiz acırken, birlik ve beraberliğin önemini daha çok algılıyoruz isyan ederken, her patlama bizi birbirimize daha çok yakınlaştırıyor, kalbimiz yerinden sökülecek gibi olsa da teröre boyun eğmeyeceğiz, ayrıma gayrıma geçit vermeyeceğiz. Bunu daha çok hissediyoruz.
Ve sonunda belki inşallah bu sayede ve inançla çok yakında terörü de yok etmiş olacağız. Yalnızca güzelliği görmeye devam etsin gözlerimiz umut etmeyi, sevmeyi unutmasın yüreğimiz.
Kapalı havalar, asık, kızgın suratlar, kötümser ruh durumları… Kukumal kuşu gibi kötü düşüncelere dalıp kalmak bize bir şey kazandırmaz. Acımızı içimize gömmeli ve ayağa kalkmalıyız. Teröre ve teröriste boyun eğmediğimizi ve eğemeyeceğimizi, bizi ayırmayı kafaya takan sözde müttefik, sözde dost bildiğimiz ülkelerin gözüne gözüne sokmalıyız.
Ve sevgili okuyucularım İzmir’deki patlamada kahraman polisimiz sayesinde daha çok can kaybı yaşanmadan atlatılan saldırıda yaşamını yitiren kahraman polisimiz ve sivil vatandaşımıza Allah’tan rahmet diliyoruz, nur içinde yatsınlar, mekânları cennet olsun. Ailelerine ve camiaya başsağlığı diliyoruz. Ve yaralılara acil şifalar. Ve her zaman her şeye rağmen “yurtta sulh ve cihanda sulh” diyoruz.
Bu bir hafta sonu yazısı, dilerim bu arada kötüye dair hiçbir şey yaşanmasın sevgili güzel ülkemizde. Bir mucize gerçekleşsin “silah bırakıyorum” desin terör. Mucizeler her zaman gerçekleşir bendeniz buna inanırım! Ve şimdi ve her zaman sağlıkla, sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım. İnadına ayrımsız, gayrımsız, el ele yan yana. Yase
& & & & &
Tilki Yağmuru
Zamanında Joseon krallığında (KORE) Gu Mi Ho adında çok güzel bir kız yaşarmış. Bu kız öyle güzelmiş ki kral bile bu kız için methiyeler dizer ona ipek ve altından armağanlar yollarmış. Gel zaman git zaman kızın güzelliği ülkede duyulmuş. Qing Hanedanından (ÇİN) bile insanlar bu kızla evlenmek için kendi içlerinde ölümcül kavgalar eder olmuşlar.
Aradan yıllar geçmiş ve Gu Mi Ho aşkı genç bir çiftçi olan Chen Eun Baek adında bir delikanlıda bulmuş. Onca krala rağmen kızcağız sadece aşk ve sevgisi bulunan bu adamı istiyormuş. Birbirlerine tutkuyla bağlanmışlar. Ancak genç delikanlı o kadar yakışıklıymış ki köyün tüm kızları ona aşıkmış. Düğün günü gelip çattığında Gu Mi Ho gelinliğini giymiş ve evinin çardağında oturup kocasını beklemeye başlamış. Bu sırada köyün tüm kızları sokağa dökülüp kıskançlıkla bağırmışlar “Gu Mi Ho bir cadı. Biz onun erkekleri tuzağa düşürüp ciğerlerini yediğini gördük” Bunları duyan genç çiftçi Cheng korkmuş. Düğüne gitmeme kararı almış. Ancak genç kız kocasını günlerce beklemiş. Kızın evinin yakınından geçenler onu çardakta gelinlikle otururken görünce gerçekten korkmuşlar. Tapınaklarına gidip köyün koruyucusu büyük anne Mingang’a yalvarmışlar ve demişler ki “Lütfen büyük anne başımızdaki bu belayı kaldır. Ciğer yiyen tilkiyi kafese kapat ki kocalarımız ve çocuklarımız güvende olsun.”
Bunun üzerine büyük anne yapraklarla süzülmüş ve yavaşça Gu Mi Ho’nun çardağına gelmiş. İnce tülü aralayıp içeri girince ne görsün. Gu Mi Ho’nun güzelim makyajı akmış, cam gibi gözleri ağlamaktan şişmiş ve kadife sesi gıcır gıcır kısılmış. Büyük anne Mingang kıza acımış ancak yinede köydekileri rahatlatmak için zavallı kızın arkasına geçmiş ve ciğerine bir hançer saplamış. Gökyüzündeki güneş bir anda daha da parlamaya başlamış. Kızcağızın ipek gibi teni tüylenmiş ve kürklenmiş zeytin gözleri mavi olmuş. Oklava gibi beli eğrilmiş kamburlaşmış ve bir tilki olmuş. Hem de 9 kuyruklu bir tilki. Sonra Mingang Gu Mi Ho’yu ensesinden tuttuğu gibi bir resmin içine atıp kuyruklarını da resimden silivermiş. Zavallı kız suçsuz yere hem hapis hem tilki olmuş. Ardından ağlamaya başlamış. O ağladığı gibi o güneşli bulutsuz havada yağmur yağmaya başlamış. İşte tilki yağmurunun hikayesi de buradan gelir.
Günün Şiiri
Küçük İstavritin Öyküsü
Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanıp
hızla atıldı çapariye
önce müthiş bir acı duydu dudağında
gümbür gümbür oldu yüreği
sonra hızla çekildi yukarıya…
Aslında hep merak etmişti
denizlerin üstünü
neye benzerdi acep gökyüzü.
Bir yanda büyük bir merak
bir yanda ölüm korkusu.
“Dudağı yarıklar ” denir,
şanslıdır onlar, hani
görüp de gökyüzünü , insanı
oltadan son anda kurtulanlar.
Ne çare balıkçının parmakları
hoyratça kavradı onu
küçük istavrit anladı yolun sonu.
Koca denizlere sığmazdı yüreği.
Oysa, şimdi yüzerken
küçücük yeşil leğende,
ansız uzanıvermiş dostlarına
değiyordu minik yüzgeci.
İnsanlar gelip geçtiler önünden
bir kedi yalanarak baktı gözünün içine
yavaşça karardı dünya,
başı da dönüyordu.
Son bir kez düşündü derin maviyi,
beyaz mercanı bir de yeşil yosunu.
İşte tam o anda eğilip aldım onu.
Yürüdüm deniz kenarına
bir öpücük kondurdum başına,
iki damla gözyaşından ibaret sade
bir törenle, saldım denizin sularına.
Bir an öylece baka-kaldı
Sonra sevinçle dibe daldı.
Gitti tüm kederimi söküp atarak,
teşekkürü de ihmal etmemişti.
Bir kaç değerli pulunu
Elime, avuçlarıma bırakarak.
Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme.
Sorar gibiydiler, neden yaptın bunu niye?
” Bir gün dedim, bulursam kendimi
yeşil leğendeki
küçük istavrit kadar çaresiz,
Son ana kadar
hep bir umudum olsun diye… “
Günün Fıkrası
Kocası karısına kadınların bir günde kaç kelime kullandığına dair bir makale okuyordu… “Erkeklerin 15,000 kelimesine karşılık 30,000 kelime”
Karısı yanıtladı: “Sebebi erkeklere her şeyi tekrar etmek zorunda olmamızdır.”
Kocası karısına döndü ve sordu: “-Efendim?”
Günün Sözü
Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol.
Hz. Mevlâna
Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.
Hz. Mevlâna
İnsanın bir şeyi öğrenebilmesi için her şeyden önce o şeyi sevmesi gerekir.
GOETHE