Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Beşiktaş’ın şampiyonluğu kutlamaları dün (Pazar gece) İskenderun’a konser vermek için gelen Zara’nın konseri ile birleşince sahilde nerdeyse kıyamet koptu. Arabasını, motorunu, bayrağını alan sahile hücum etti. Uzun araba kuyrukları, avaz avaz korna sesleri, Beşiktaş marşı Zara’nın sesini bastırıyordu. İftar sonrası yürüyüş yapmak için Berke ile sahile çıktık ve kendimizi korna sesleri ve yoğun bir trafiğin içinde bulduk.
Beşiktaş şampiyon olmuş, herkes bunu kutlamak için sahile akın etmiş. Ne kadar güzel canı yürekten kutluyorum yani toplumu böyle sevinçle bir araya getiren her ne olursa olsun bendenizi çok sevindirir her zaman, hoşuma gitsin gitmesin. Bendeniz milli takımdan başkasını tutmuyorum bu yüzdende fanatikliği çokta anlamıyorum. Yani öyle arabalardan sarkarak bayrak sallamak sürekli kornaya basan bir arabanın içinde olmak valla hiçbir zaman anlayabileceğim bir şey değil. Ama bunu yapanlara da bayılıyorum. Bu yüzden sahilde yürüyüş yapmak biraz zor olduğu halde yüzümüzde geniş bir gülümseme vardı. Ancak bu gürültü patırtı arasında Zara konseri baya bir zarar gördü sanırım.
Ve tabi ertesi gün temizlik işçileri baya bir yorulmuştur. Çünkü yollar çekirdek çöpleri ile halı serilmiş gibi olmuştu. Ayrıca herkes çöpünü şuraya buraya bırakmıştı. Banklarda, ağaçlar arasında, çimlerin altında. Ya ne kadar güzel eğlenmek bir araya gelmek ancak çevreye bu kadar zarar vermek?
Ve sevgili okuyucularım kullandığımız dilde bozuk ne yazık ki, ne zaman böyle olduk bilmiyorum. Ya da aslında hep böyle miyiz? Yani trafik sıkışık ağır ağır ilerliyor. Kavşaktan çıkan bir arabanın bayan sürücüsü acayip bir öfkeyle diğer bir sürücüye hiçte ortada bir şey yokken el kol hareketi yapması sonrada pencereden uzanıp “şerefsiz dikkat et” diye bağırması (kulaklarıma inanamadım) adam geri kalır mı (şerefsiz sensin) diye yanıt vermesi. Doğrusu inanılacak gibi değildi.
Berke ile konuşa-konuşa yürümeye çalışırken arkamızdan iki genç adam yetişti. Biri bankın üzerine bırakılmış bir su şişesini kaptı tam içimden -ne güzel çöpe atacak- diyeceğim ki adam konuştu. “Yarısı su dolu cam şişe banka bırakmışlar işte bizim halkımız böyle şimdi bu şişeyi alıp bir Suriyeliye vereceksin” dedi öfkeyle. Sonra çöp kutusuna attı gereksiz bir öfkeyle de -hayvan herifler işte ne olacak- diye ekledi. Ve iyi bir şey yapmış olmanın rahatlığı içinde gerine-gerine önümüzde yürüdü gitti. Berke ile bakakaldık. Nasıl bir şey bu? Tamam şişeyi çöpe koydun ama neden küfrediyorsun kardeşim?
Ve işte böyle bir acayip olduk valla. Zaten aslında huzursuz bir Ramazan ayı yaşıyoruz. Şehitlerimizin acısı bir taraftan katliam gibi trafik kazaları bir taraftan… Orucumuzu yaralı bereli tutmaya çalışırken yüreğimizde sızlamayan tek bir taraf yokken, biz ortada bir şey yok gibi yaşayıp gidiyoruz. Hayatımızın her saniyesini (mış) gibi yaşayarak. Ve sevgili okuyucularım, sağlık ve sevgiyle kalalım (mış) gibi olmadan hep birlikte ayrımsız gayrımsız… Yase
& & & & &
Sümbül Efsanesi
Kral Amyklos’un Hyakinthos adında çok yakışıklı bir oğlu vardı, Apollon da onun bu güzelliğine hayran olmuştu, kısa sürede genç delikanlı ile Tanrı Apollon çok yakın dost olmuşlardı. Boş zamanlarında Eurotas’ın çiçekli kıyılarında çimenler üzerinde disk atarak birlikte vakit geçirirlerdi. Bir gün gene her zamanki gibi disk atmaya gitmişlerdi.
Hyakinthos’a deli gibi aşık olan kelebek kanatlı güzel Zephiros (Batı rüzgarı) onların bu kadar yakın olmalarını çekemiyor adeta kıskançlıktan kuduruyordu. Zephiros gemicilerin en çok sevdiği rüzgar olduğu halde artık görevini yapmıyor, hatta kıskançlığının neden olduğu öfke ile gemileri kayalara bile çarpıyordu. Kıskançlıktan ne yaptığını bilmez bir hale gelmişti. O günde kuvvetli bir esintiyle Apollonun fırlattığı diskin yönünü değiştirdi. Ve disk hızla genç Hyakinthos’un kafasına çarptı.
Zavallı delikanlı kafasında kanlar akarak yere yuvarlandı, Apollon bu felaket karşısında deliye dönmüştü. En sevdiği dostunu çok kötü yaralamıştı. Hyakinthos’un yaralarına oğlu Askleipos’un en tesirli ilaçlarından koydurdu ama fayda etmedi zavallı Hyakinthos çok kan kaybetmişti ve oracıkta can verdi. Bunun üzerine Apollon onu her ilkbahar açan sümbül çiçeğine dönüştürdü.
& & & & &
Hakiki Muhabbet Nedir?
Kırılan iki arkadaştan biri, uzun bir aradan sonra diğerinin kapısını çalar. “-Kim o?” diye seslenir içerdeki. “-Benim” der kapıyı çalan. “-Burada ikimize birlikte yer yok” diye cevap verir öbürü.
Aradan uzunca bir zaman geçer… Yeni bir umutla tekrar çalar sevdiği arkadaşının kapısını. “-Kim o?” diye sorar yine içerdeki. “Sen’im” der bu sefer. Ve kapı sonuna kadar aralanır.
Hz. Mevlânâ da; “Birisinin kalbinde taht kurmak, sevgisini kazanmak istiyorsanız, öylesine sevmelisiniz ki, benliğinizi bırakıp âdeta o olmalısınız” diye anlatır hakiki muhabbeti.
& & & & &
Öğüt
Bir gün Emir Süleyman Pervane, Mevlana’dan kendisine öğüt vermesi için ricada bulunmuştu. Mevlana, bir zaman düşündükten sonra: “Emir Pervane, Kur’anı ezberlediğini duyuyorum, doğru mu?” Dedi.
Pervane: “Evet.”
“Ayrıca, Şeyh Sadreddin’den hadis ilmi okuduğunu da duydum.”
“Evet doğrudur.”
Bunun üzerine Mevlana şöyle buyurmuştu: “Mademki, Tanrı ve onun peygamberinin sözlerini okuyorsun… O sözlerden öğüt alamıyorsan, hiçbir ayet ve hadis’in emrine uyamıyorsan, benim nasihatimi nasıl dinler ve ona uyarsın.”
Pervane, bu sözler üzerine ağlayarak dışarı çıkar.
Günün Şiiri
Gönül
Evvel sen de yücelerden uçardın
Şimdi enginlere indin mi gönül
Derya deniz, dağ taş demez geçerdin,
Karada menzillin aldın mı gönül.
Yiğitliğin elden gitti yel gibi.
Damağımda tadı kaldı bal gibi
Hoyrat eli değmiş gonca gül gibi
Bozulmuş bağlara döndün mü gönül
Hasta olsan yatağın istersin
Kadir Mevlam sağlığını göstersin
Cennet i Aladan bir köşk dilersin
Boynunun farzını kıldın mı gönül
Karacaoğlan der ki, söyle sözünü
Hakka teslim eyle kendi özünü
El içinde karalama yüzünü
Yolun doğrusunu buldun mu gönül.
Karacaoğlan
Hiç Olmayacak Bir Gece
Hiç olmayacak bir gecede
bir sokağı, sırılsıklam, yakalamak
bir ucundan, geçip gitmeksizin.
Kar ortasında donmuş bir güneş.
Büyük Sahra’da yürüyen buz dağları…
Kadife yüzeyli kaktüsler.
Düşlerde bile kalmamış.
Hiç olmayacak bir gece için
koştuğumuzda birbirimize,
yazıp yaşayamamaktı, biliyorduk
artık özlemleri bile
hak etmediğimizi.
Yarın sabah marketlere dolacak
insanlar, ellerinde
yazarkasaların fiş kusmukları.
Sonra bankalarda
teleişlemlerin mucizeleri başlayacak.
Paydos düdüğüyle işçiler,
gözlerinde üretimin parıltısı
ve ceplerinde
farkına varılmaksızın yitirilmiş
yaşamların kırıntılarıyla
tulumlarını asacaklar.
Hiçbiri, hiçbiri bilmeyecek,
hiç olmayacak bir gecede,
hiç geçilmeyecek bir sokağı
ıslak uçlarından yakalamanın
ne demek olduğunu.
Çünkü onlara
hiç anlatılmayacak.
Ahmet CEMAL
Günün Sözü
Her şeyi düşünmek, çoğun her şeyi düzene sokmak demektir.
Bernard SHAW
Aşk ve sevinç büyük çabaların kanatlarıdır.
GOETHE
Çocuk, dünyanın en büyük saadetidir.
DOSTOYEVSKİ