‘Mış’ Gibi Yaşamak

0
73

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Beşiktaş’ın şampiyonluğu kutlamaları dün (Pazar gece) İskenderun’a konser vermek için gelen Zara’nın konseri ile birleşince sahilde nerdeyse kıyamet koptu. Arabasını, motorunu, bayrağını alan sahile hücum etti. Uzun araba kuyrukları, avaz avaz korna sesleri, Beşiktaş marşı Zara’nın sesini bastırıyordu. İftar sonrası yürüyüş yapmak için Berke ile sahile çıktık ve kendimizi korna sesleri ve yoğun bir trafiğin içinde bulduk.

Beşiktaş şampiyon olmuş, herkes bunu kutlamak için sahile akın etmiş. Ne kadar güzel canı yürekten kutluyorum yani toplumu böyle sevinçle bir araya getiren her ne olursa olsun bendenizi çok sevindirir her zaman, hoşuma gitsin gitmesin. Bendeniz milli takımdan başkasını tutmuyorum bu yüzdende fanatikliği çokta anlamıyorum. Yani öyle arabalardan sarkarak bayrak sallamak sürekli kornaya basan bir arabanın içinde olmak valla hiçbir zaman anlayabileceğim bir şey değil. Ama bunu yapanlara da bayılıyorum. Bu yüzden sahilde yürüyüş yapmak biraz zor olduğu halde yüzümüzde geniş bir gülümseme vardı. Ancak bu gürültü patırtı arasında Zara konseri baya bir zarar gördü sanırım.

Ve tabi ertesi gün temizlik işçileri baya bir yorulmuştur. Çünkü yollar çekirdek çöpleri ile halı serilmiş gibi olmuştu. Ayrıca herkes çöpünü şuraya buraya bırakmıştı. Banklarda, ağaçlar arasında, çimlerin altında. Ya ne kadar güzel eğlenmek bir araya gelmek ancak çevreye bu kadar zarar vermek?

Ve sevgili okuyucularım kullandığımız dilde bozuk ne yazık ki, ne zaman böyle olduk bilmiyorum. Ya da aslında hep böyle miyiz? Yani trafik sıkışık ağır ağır ilerliyor. Kavşaktan çıkan bir arabanın bayan sürücüsü acayip bir öfkeyle diğer bir sürücüye hiçte ortada bir şey yokken el kol hareketi yapması sonrada pencereden uzanıp “şerefsiz dikkat et” diye bağırması (kulaklarıma inanamadım) adam geri kalır mı (şerefsiz sensin)  diye yanıt vermesi. Doğrusu inanılacak gibi değildi.

Berke ile konuşa-konuşa yürümeye çalışırken arkamızdan iki genç adam yetişti. Biri bankın üzerine bırakılmış bir su şişesini kaptı tam içimden -ne güzel çöpe atacak- diyeceğim ki adam konuştu. “Yarısı su dolu cam şişe banka bırakmışlar işte bizim halkımız böyle şimdi bu şişeyi  alıp bir  Suriyeliye vereceksin” dedi öfkeyle. Sonra çöp kutusuna attı gereksiz bir öfkeyle de  -hayvan herifler işte ne olacak- diye ekledi. Ve iyi bir şey yapmış olmanın  rahatlığı içinde gerine-gerine  önümüzde yürüdü gitti. Berke ile bakakaldık.  Nasıl bir şey bu? Tamam şişeyi çöpe koydun ama neden küfrediyorsun kardeşim?

Ve işte böyle  bir acayip olduk valla. Zaten aslında huzursuz bir Ramazan ayı yaşıyoruz. Şehitlerimizin acısı bir taraftan  katliam gibi trafik kazaları  bir taraftan… Orucumuzu yaralı bereli tutmaya çalışırken yüreğimizde sızlamayan tek bir taraf yokken, biz ortada bir şey yok gibi yaşayıp  gidiyoruz. Hayatımızın her saniyesini (mış) gibi yaşayarak. Ve sevgili okuyucularım, sağlık ve sevgiyle kalalım (mış) gibi olmadan hep birlikte ayrımsız gayrımsız… Yase

& & & & &

Sümbül Efsanesi

Kral Amyklos’un Hyakinthos adında çok yakışıklı bir oğlu vardı, Apollon da onun bu güzelliğine hayran olmuştu, kısa sürede genç delikanlı ile Tanrı Apollon çok yakın dost olmuşlardı. Boş zamanlarında Eurotas’ın çiçekli kıyılarında çimenler üzerinde disk atarak birlikte vakit geçirirlerdi. Bir gün gene her zamanki gibi disk atmaya gitmişlerdi.

Hyakinthos’a deli gibi aşık olan kelebek kanatlı güzel Zephiros (Batı rüzgarı) onların bu kadar yakın olmalarını çekemiyor adeta kıskançlıktan kuduruyordu. Zephiros gemicilerin en çok sevdiği rüzgar olduğu halde artık görevini yapmıyor, hatta kıskançlığının neden olduğu öfke ile gemileri kayalara bile çarpıyordu. Kıskançlıktan ne yaptığını bilmez bir hale gelmişti. O günde kuvvetli bir esintiyle Apollonun fırlattığı diskin yönünü değiştirdi. Ve disk hızla genç Hyakinthos’un kafasına çarptı.

Zavallı delikanlı kafasında kanlar akarak yere yuvarlandı, Apollon bu felaket karşısında deliye dönmüştü. En sevdiği dostunu çok kötü yaralamıştı. Hyakinthos’un yaralarına oğlu Askleipos’un en tesirli ilaçlarından koydurdu ama fayda etmedi zavallı Hyakinthos çok kan kaybetmişti ve oracıkta can verdi. Bunun üzerine Apollon onu her ilkbahar açan sümbül çiçeğine dönüştürdü.

& & & & &

Hakiki Muhabbet Nedir?

Kırılan iki arkadaştan biri, uzun bir aradan sonra diğerinin kapısını çalar. “-Kim o?” diye seslenir içerdeki. “-Benim” der kapıyı çalan. “-Burada ikimize birlikte yer yok” diye cevap verir öbürü.

Aradan uzunca bir zaman geçer… Yeni bir umutla tekrar çalar sevdiği arkadaşının kapısını. “-Kim o?” diye sorar yine içerdeki. “Sen’im” der bu sefer. Ve kapı sonuna kadar aralanır.

Hz. Mevlânâ da; “Birisinin kalbinde taht kurmak, sevgisini kazanmak istiyorsanız, öylesine sevmelisiniz ki, benliğinizi bırakıp âdeta o olmalısınız” diye anlatır hakiki muhabbeti.

& & & & &

Öğüt

Bir gün Emir Süleyman Pervane, Mevlana’dan kendisine öğüt vermesi için ricada bulunmuştu. Mevlana, bir zaman düşündükten sonra: “Emir Pervane, Kur’anı ezberlediğini duyuyorum, doğru mu?” Dedi.

Pervane: “Evet.”

“Ayrıca, Şeyh Sadreddin’den hadis ilmi okuduğunu da duydum.”

“Evet doğrudur.”

Bunun üzerine Mevlana şöyle buyurmuştu: “Mademki, Tanrı ve onun peygamberinin sözlerini okuyorsun… O sözlerden öğüt alamıyorsan, hiçbir ayet ve hadis’in emrine uyamıyorsan, benim nasihatimi nasıl dinler ve ona uyarsın.”

Pervane, bu sözler üzerine ağlayarak dışarı çıkar.

Günün Şiiri

Gönül

Evvel sen de yücelerden uçardın

Şimdi enginlere indin mi gönül

Derya deniz, dağ taş demez geçerdin,

Karada menzillin aldın mı  gönül.

 

Yiğitliğin elden gitti yel gibi.

Damağımda tadı kaldı bal gibi

Hoyrat eli değmiş gonca gül gibi

Bozulmuş bağlara döndün mü gönül

 

Hasta olsan yatağın istersin

Kadir Mevlam sağlığını göstersin

Cennet i Aladan bir köşk dilersin

Boynunun farzını kıldın mı gönül

 

Karacaoğlan der ki, söyle sözünü

Hakka teslim eyle kendi özünü

El içinde karalama yüzünü

Yolun doğrusunu buldun mu gönül.

Karacaoğlan

Hiç Olmayacak Bir Gece

Hiç olmayacak bir gecede

bir sokağı, sırılsıklam, yakalamak

bir ucundan, geçip gitmeksizin.

 

Kar ortasında donmuş bir güneş.

Büyük Sahra’da yürüyen buz dağları…

Kadife yüzeyli kaktüsler.

Düşlerde bile kalmamış.

 

Hiç olmayacak bir gece için

koştuğumuzda birbirimize,

yazıp yaşayamamaktı, biliyorduk

artık özlemleri bile

hak etmediğimizi.

 

Yarın sabah marketlere dolacak

insanlar, ellerinde

yazarkasaların fiş kusmukları.

Sonra bankalarda

teleişlemlerin mucizeleri başlayacak.

Paydos düdüğüyle işçiler,

gözlerinde üretimin parıltısı

ve ceplerinde

farkına varılmaksızın yitirilmiş

yaşamların kırıntılarıyla

tulumlarını asacaklar.

 

Hiçbiri, hiçbiri bilmeyecek,

hiç olmayacak bir gecede,

hiç geçilmeyecek bir sokağı

ıslak uçlarından yakalamanın

ne demek olduğunu.

 

Çünkü onlara

hiç anlatılmayacak.

Ahmet CEMAL

Günün Sözü

Her şeyi düşünmek, çoğun her şeyi düzene sokmak demektir.

Bernard SHAW

Aşk ve sevinç büyük çabaların kanatlarıdır.

GOETHE 

Çocuk, dünyanın en büyük saadetidir.

DOSTOYEVSKİ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here