Kürkçü Dükkânına Dönüş…

0
292

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Tilkinin dönüp dolaşıp geldiği yer kürkçü dükkânı” misali döndüm geldim sevgili  memleketime. Peki, ama neden kürkçü dükkânı misalini verdim ki? Ne kadar gerçek payı var burada? Valla bilmiyorum. Ancak bu misali biraz önce arkadaşım kendi için vermişti belki ondan geldi aklıma? Güzel, aydınlık ve azıcık nemli bir sabah otobüsten indim, bol kokulu ve oldukça sıkıntılı geçen bir yolculuktan sonra, eve gelince valizleri merdiven aralığına bırakıp sokağa daldım. Yapılacak bir sürü işim vardı  (nerden buluyorsam bunca işi?)

Çarşıya çıktım daha dükkânlar yeni, yeni açılıyor. Allah’tan arkadaşım açık  “hoş geldin karabatak” diye karşıladı beni. “ne zaman geldin” “yeni şimdi geldim  eve çıkmadım daha.“ “Ne işin var sokaklarda o halde bu saatte” demez mi? “Seni özledim” dedim. Tabi azıcığı doğru yoksa  eve çıkıp elimi yüzümü yıkamadan sokağa fırlayacak kadar kimseyi özlemedim daha ömrümde  ne yalan söyleyeyim.

Derdimi sıraladım, isteklerimi de, tam çıkarken diğer bir arkadaş girdi içeri “vay sen burada mısın, ben seni yoksun sanıyordum?” (Valla saçma sapan konuşmaları toparlasam bir ansiklopedi olur  hatta birkaç ansiklopedi!) “yoktum ama şimdi gördüğün gibi karşındayım” dedim.  Kucaklaştık falan. “E dedim  sen bu saatte burada ne arıyorsun işinde olman gerekmiyor mu?” “Valla haklısın” dedi “ama  tilkinin dönüp dolaşacağı yer misali  dönüp dolaşıp önce buraya gelirim önce“ “Yani şimdi ikimiz kürkçü dükkanın da buluştuk mu oluyoruz bu durumda?” diye sordum. Düşüncelere dalarak!

Şimdi bende döndüm geldim evime, oysa geldiğim evlerde benim evlerim?! O zaman üç tane kürkçü dükkanım mı var benim? Hiç böyle düşünmemiştim, bu misali, hiçbir zaman aklıma getirmemiştim. Ama belki gerçek evim dediğim yer memleketim? Güzelim İskenderun, annemin yumuşak göğsü, şefkatli kolları, gülümseyen yüzü gibi algıladığım İskenderun’um? Sevdiklerimi, ailemi toprağına  ektiğim, doğum yerim, benim gerçek kürkçü dükkanım olabilir mi? Sıcak, yumuşak kürklerinin arasına sokulup kendimi gizlediğim, ısınmaya çalıştığım ne kadar tuhaf? Gittiğiniz her yer sizin eviniz olsa da döndüğünüz yerden daha sıcak algılasanız da hatta daha güzel yaşasanız da  aslında dönmek için pek nedeninizin kalmadığı hatta  mutsuzluğunuzu, acılarınızı, düş kırıklıklarınızı anımsatacak  olsa da  doğduğunuz yere dönmek bir başka güzel oluyor?

Eh hoş geldim o zaman kürkçü dükkânıma ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım her zaman ayrımsız gayrımsız. Yase

Not; 2015 yazısı bugün gibi aynı. Bu sabah  rastlaştık kürkçü dükkanında dolaşırken (belgelerim) Yeniden Paylaşmak istedim.

& & & & &

Ve netten bir alıntı…

Dizimdeki Yara İzleri

Yaşı yeterince olgun olanlar hatırlarlar.. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülkede mahalleler varmış. Bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş. Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa, uçarak aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga etseler de kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. Herkeste paylaşma duygusu, sevgi ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş. O zamanlar çocuklar okula servis ile değil, köşe başında buluşarak giderlermiş. Onların yolunu gözlememiş evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları. Bilmezlermiş hamburgeri, MTV’yi, İnterneti, Cep telefonunu, Tetrisi, Nintendoyu…

Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbet etmeyi, hatıra defterleri doldurup sevgileri keşfetmeyi. Bilirlermiş horoz sekercisini, elleri kirli macuncunun tornavida ile koyduğu rengârenk macunları. Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra bir ıslıkla tekrar aşağıya kukalı saklambaca kaçmayı. Bilirlermiş o hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı, küsmeyi, ayni kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuş, kaybedince kapişi, Teksas’ı, Tommiks’i, Konyakçi’nin dişlerini… İç içe konan naylon topları, tastan kale direklerini. Üç korner bir penaltıyı. Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını… Otobüsteki biletçinin lastik silgi sarılı kalemini, yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı.. Evlerin arkasındaki odun kömür depolarını… Yakar topun yakısını. Mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı… Yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkardığı kahramanı ödleği. Kan kardeşliğini, ip atlama, lastiğe basma, topaç virtüözlüğünü, çelik çomağı, kırılan camları, toplanan paraları.. Açık hava sinemalarını, frigo buzu…

Sonra zamanla bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış. Yaşlar ilerledikçe bu birliktelik, koruma kollama duyguları bu mahallenin çocuklarının başlarına çok isler açmış. Daha sonra işsizlik, hayat pahalılığı, enflasyon, köseyi dönme, adamını bulma, mali götürme falan derken, herkes yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatin yenilgisi, çaresizlikleri,tatminsizlikleri ile başbaşa kalmış. Çocukları mi? Çocukları simdi koca koca apartmanların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içinde ve yalnız yaşıyorlar. Anneleri babaları onları çok seviyor. Beta kapmasınlar diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyor. Hafta sonları hep beraber Karum ya da Galleria’dalar. Okul servisleri çocukları neredeyse yataklarından alıyor Çocuklar trafik kaygısıyla kösedeki markete dahi gönderilmiyor. Babalar şirketlerin bilânçolarını, çocuklar da dershane reytinglerini izliyorlar. Hepsi birer test uzmanı, sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar. Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar.

Hayata açılan pencereleri; Windows 95, 98… Onlar ekrana, ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor… Ve şehrin dışında ağaçlar; tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor. Paylaşmayan, yalnız, bencil, kafesler içinde, gürbüz, güvendeki çocukları… Hiç sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış, dizlerinde yara kabukları olmamış çocukları… Can Yücel

Günün Şiiri

Her Şey Sende Gizli

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,

Kanatların çırpındığı kadar hafif..

Kalbinin attığı kadar canlısın,

Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…

Sevdiklerin kadar iyisin,

Nefret ettiklerin kadar kötü..

Ne renk olursa olsun kaşın gözün,

Karşındakinin gördüğüdür rengin..

Yaşadıklarını kâr sayma:

Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,

Sevdiğin kadardır ömrün..

Can Yücel

Ay Işığı Son Atı

Alnımda bir ağustos böceği

Yapraktan bedenim

Ağaçtan bademim

Bu zincirinden boşanmış poyrazda

Uçuyoruz dolunaya doğru

Yel yepelek yelken kürek

Uçuyor

Can YÜCEL

 

Gitti Gider

Gönül, kararın bulurum

Ten yıpranır, elden gider.

Üstüne kilit vururum,

Kul, köle, kurban olurum

Can çekişir, elden gider.

İki gözüm iki çeşme,

Düşerim canın peşine

Yar tükenir, elden gider

Sarhoşum

Sarhoşum çok şükür dilediğim gibi

Bir ben yok artık benden içeri

Onunla göz göze, diz dizeyiz

Sarhoşum, sarhoşum, sarhoş

Çok şükür biz bizeyiz

 

Sarhoşum

Caddenin göbeğine oturmuşum

Aklıma eserse sırt üstü yatabilirim

Nara atabilirim

Kem gözler umurumda  değil

Ben kendi gözlerimden kurtulmuşum

 

Sarhoşum, sarhoşum sarhoş

Doğrudur

Bırakın bağırayım avazım çıktığı kadar

Görüp göreceğim rahmet budur

Bedri Rahmi EYUBOĞLU

KARA SEVDA

ve nihayet gelip çattı

Bir dilimi zehir zıkkım

Bir dilimi candan tatlı.

Masallarla indi yere

Sebil oldu cümle hikayelere

kara kara kazanlarda kaynadı

Diyar diyar al kanlara boyandı

Türkülerde ateş alev yandı tutuştu

Gördes kiliminde nakış

Minyatür bahçelerinde suret kesildi.

Ve nihayet gelip çattı

Elveda belirsiz bedava sevince

Uçan kuşa eşe dosta elveda

Bütün haşmetiyle gelip çattı

Bir dilimi zehir zıkkım

Bir dilimi candan tatlı.

Bedri Rahmi EYÜPOĞLU

Günün Fıkrası

Hoca bir gün arkadaşıyla konuşuyormuş. Arkadaşı demiş ki; “Ya hocam dün sizin evden bir ses çıktı. Bu neydi?”

Hoca ise: “Hiç sadece hanımla biraz tartıştık. Kavuğum merdivenlerden yuvarlandı” demiş.

Arkadaşı; “Yahu hocam hiç kavuktan bu kadar ses çıkar mı?” demiş.

Hoca: “Ya anlasana içinde bende vardım” demiş.

Günün Sözü

Sabır sadece bekleme yeteneği değil, beklerken yaptığımız davranıştır.
Joyce Meyer

Hayatı seversen, haуat da seni sevecektir.
Arthur Rubinstein

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here