“Kolaj” Tekniğiyle “Kolej” Açmak!

0
305

Yırtma yapıştırma tekniğiyle yapılan resimlere kolaj deniyor.. Kolej ise programlarında “bir yabancı dil öğretimine” ağırlık veren resmi ya da özel Türk ve yabancı okulların adı oluyor..

1956 yılından başlayarak MEB tarafından “Maarif Koleji”  adıyla yabancı dilde öğretim yapan resmi kolejler de açılıyor.. 1973 tarihli ve 1739 sayılı temel eğitim yasası uyarınca tüm resmi kolejlerin adı “Anadolu Lisesi” oluyor.. Bu liselerinin orta kısmı da bulunuyor.. Resmi adıyla Anadolu Lisesi veya resimlerdeki adıyla kolejlerdeki öğretim diğer liselerle kıyaslanamayacak ölçüde “iyi olanak ve koşullarda” yapılıyor.. Anadolu Lise’lerinden mezun olanlar, (diğer lise mezunlarının önünde) girdikleri bir yarışma sınavı olan üniversite sınavını rahatlıkla kazanıyor.. Anne babaların büyük kısmında, kendi çocuklarının da bu okullara yerleşmesi halinde üniversiteyi rahatlıkla kazanabilecekleri fikri yerleşiyor.. Ve Anadolu’nun hemen her yerinde, her yıl için az sayıda öğrencinin yerleştirildiği “(güya) yabancı dilde öğretim yapan bir Anadolu Lisesi” açılıyor..

 Sonra, yurdumuzun en başarılı öğrencilerinin “yabancı dille öğretim marifetiyle” köreltilmekte olduğu gerçeği, bu okullardan üniversiteye giden öğrencilerin derslerdeki başarım çarpıklığında açığa çıkıyor.. Ve yabancı dille öğretimden vazgeçiliyor.. “Yabancı dil ağırlıklı” öğretim veren okullara dönüştürülüyor.. Tüm orta okullar sekiz yıllık zorunlu ilköğretim kapsamına alınıyor.. Orta kısmı kaldırılan Anadolu Liselerinin sayısı da artırılıyor.. Az sayıda öğrencinin yerleştirildiği, yüz binlerce öğrencinin yarıştırıldığı, Lise Giriş Sınavı (LGS) adı, Orta Öğretim Kurumlarına yerleştirme Sınavı (OKS) olarak değiştiriliyor..  2007 yılından itibaren de İlköğretim 6.sınıfından başlayarak, Anadolu Liselerine girişte değerlendirmeye esas alınmak üzere, seviye belirleme sınavları (SBS) yapılması kararlaştırılıyor.. Yine aynı yıldan itibaren ilköğretimin 4. ve 5. sınıflarında, haftada 3 saat yabancı dil adı altında zorunlu İngilizce öğretimi uygulanması kararı alınıyor..

Henüz anadil becerilerini kazanmakta olan öğrencilerimizin, zorunlu İngilizce ile çerçevelenmesinde, düşsel bir çarpılma oluyor.. Bu çarpık kolajın, eğitimimizdeki milliliği alt üst edici niteliği, çerçeveyi bırakıp resme bakıldığında görülmüş olmalı ki devamında sistem değişikliğine gidiliyor.. 12 yıl zorunlu, 4 artılı sisteme geçiliyor.. Ve fakat ilk 4’ün ikinci sınıfından itibaren zorunlu yabancı dil (İngilizce) dersi yapıştırılıyor ve ikinci 4’ün son sınıfında İngilizce dersi de dahil edilerek, üçüncü 4’ü içeren liselere geçiş TEOG sınavlarına endeksleniyor..

 “Dille düğümlenen dişle çözülemez” diyor, bin yıl öncesinden “Divanı Lügati-t Türk’ü”  yazan Kaşgarlı Mahmut.. 1991 yılında, “Türkçem benim ses bayrağım” başlığı altında, “Bugünlerde Türkçe hor görülerek zengin ulusların diline özeniliyor. Bazı okullarda dersler Türkçe yerine Amerikanca ile yapılıyor” diyor ulusal eğitimcilerimizden Zeki Sarıhan.. Yirmi yıl öncesinde, toplum bilimci Porf. Dr. Mustafa Erkal, “Beyin göçünü doğuran faktörler” başlığı altında,  “Mevcut eğitim sisteminin ve bilhassa bazı eğitim kuruluşlarının gelişmiş ülkeler için pazar olabilme özelliğini” sıralıyor..

Geçen haftaki gazetelerde, “Eğitimde Reform Paketinin Ayrıntıları” başlıklı haberde özetle şu bilgiler veriliyor.. “MEB, 2,5 yıldır üzerinde çalıştığı yabancı dil projesini hayata geçirecek. Bu çerçevede okullarda yabancı dil kalitesini artırmayı hedefliyor. Buna göre 5.sınıfta sadece Türkçe ve yabancı dil eğitimi verilecek.”

 “Yabancı dil öğrenimi, bir ihtiyaç karşılığında zorunlu, öğretimi ise ilgi, heves, heyecan ve yetenek gelişimine göre gönüllü olmalı” diyor eğitim bilimciler.. “Ülkemizde yabancı dil öğretiminde bir sorun olduğunu ve bu sorunu çözmeden zorunlu yabancı dil eğitiminin erken yaşlara çekilmesinin ana dilde çözülmeye yol açacağını, kaldı ki her öğrencinin ille İngilizce öğrenmek zorunda da olmadığını” dile getiriyor pedagoglar..

Bu düşüncelerle söz konusu haber üzerinde tartıştığım bir öğretmen arkadaşım, “yes” şivesiyle “pes be biradır” dedi ve zemini “AB katılım süreci çerçevesinde ‘Avrupa Yurttaşlığı’ ambalaj kağıtlı bir kolaj çalışmasıyla yanıt verdi; “Ne kadar erken başlanırsa o kadar iyi!” Devamında “okey mi” dedi ve ekledi: “Ana sınıfında da olmalı!” Arkadaşın bu düşüncesini, Necip Fazıl’ın, “Bir Adam Yaratmak” adlı eserinden, “Sana manevi kapı kapalı, sen maddi bir kapının yüzüne çarpılmasını bekliyorsun!” cümlesiyle karşıladım.. Fazıl şairimiz, söz konusu eserinde roman kahramanı Hüsrev’in dilinden; “Körlüğü zedeledim!” diyor ve haykırıyordu: “Çerçeveyi bırak, resme bak!”

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here