Keşke Güçlü Olmak Zorunda Kalmasaydık

0
83

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Kendim için söylersem iyi, çünkü zamanı an olarak algılıyorum. Ve her anı çok değerli buluyorum. Çünkü bir an sonra, o an olmayacak. Kötü buluyorum çünkü “an”cı olmak bazen kendine haksızlık yapmak gibi geliyor. Yani azıcıkta düşçü olmanın kime zararı var ki tarihlerin özelliğinden kendine hoşluk yaratmak “an”ın dışında dolaşmak değil ki?

Ve düşünüyorum insan belki fantezileri için gelmiş dünyaya. Yani elimde kitabım, dışarıda yağmur evde kahve kokusuna karışan kızarmış ekmek kokusu benim fantezim ve bazı sabahlar sırf bu güzellikleri görebilmek için dünyaya geldiğimi sanırım. Ya da çok sevdiğim bir yazarın o günkü yazısından alacağım doyurucu zevk için. Ancak fanteziler kişiye göre değişir örneğin bir işkencecinin fantezisi işkence yapmaktır zahir. Ya da bir holiganın fantezisi engelliler basketbol maçında olay yaratmak.

Evet, dün kendimle ilgiliydim yazmak istediğim konu bu güne kaldı. Yeri de gelmişken hemen gireyim bari başka yollara sapmadan. Ve biz aklımızla üstün değiliz ne yazık ki kötülüğümüzle üstünüz diğerlerinden.

Bir öğretmen gencecik yardım istiyor “öldürüleceğim” diyor. Kimse ciddiye bile almıyor “ölüm hakmış” ölüm hak tabi ama öldürülmek hak mı? Bile bile geliyorum diyen?

Evet sevgili okuyucularım bütün bu yaşadıklarımız bizi güçlendirmeli, kendimize getirmeli ve kimseden bir şey beklememeyi öğretmeli. Aslana demişler “neden ensen kalın çünkü kendi işimi kendim yapıyorum” demiş.

Dün hastayım demiştim ve yalnızlıktan alıyorum gücümü demiştim. Çünkü o en gerçek ve acımasız öğretmenim. Aynı zamanda sevgilim… Hastalığa direnmeyi öğrenmekle birlikte kötülüklere direnmeyi de öğretiyor. Kendine güvenmeyi ve kimseden çok ama çok zorda kalmadan yardım istememeyi, deyim yerinde ise kendi yağında kavrulmayı da.

Bunun için her zaman bütün duyuların berrak ve net olabilmesi şart. Bunun için de önce sağlam bir beden ve sağlam bir düşünce içinde doğru nefes almanız gerekiyor. Sporun azı çoğu önemli değil. Yalnızca azıcık doğru hareket doğru nefes bu bile yeter.

Ve sevgili okuyucularım. Keşke bu kadar güçlü olmak zorunda kalmasaydık. Dünya bu dünya olmasaydı. Yer çekimi falanda olmasaydı. Güçlü olmak güzel ama kardeşim bazen de yoruyor insanı ya!

Ve sevgili okuyucularım hava kar havası, dışarıda çok soğuk var. Kış kışlığını göstermeye başladı. Bizim buralarda. Ve şimdilik sevgili okuyucularım sağlık, sevgi, birlik, beraberlik ve güçlü olmak dileği ile hoşça kalalım diyorum. Yase

& & & & &

Karadut’un Hikayesi

Bir zamanlar birbirlerine aşık iki genç vardı. Kızın adı Tispe, delikanlının ki ise Piremus idi. Bunlar yanyana evlerde otururlardı. Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı ask beslerlerdi. Fakat aileleri görüşmelerini istemezler, birbirlerine uygun olmadıklarını düşünürlerdi.

Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardı. İki evin arasında gizli bir çatlak vardı aileleri bunu bilmezler onlarda geceleri burada buluşur o aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarını dile getirirlerdi. Bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağaca Piremus dan önce varmıştı. Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya geldi. Korkarak bi mağaraya doğru koşmaya başladı. Farkında olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürmüştü. O sırada Piremus geldi gördükleri karşısında donup kalmıştı.

Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe’nin eşarbını parçalıyordu. O an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tispe yi öldürerek yediğiydi. Tispe siz yaşayamazdı. Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Kanlar içinde cansız bedeni yere düştü. Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermişti. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşti.

Piremus un cansız vücudu yerdeydi ve elinde Tispe’nin düşürdüğü eşarbını tutuyordu. İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamamıştı. Ama esarpı ve uzaklaşan aslanı görünce anladı. Bir an ve mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmişti. Ve onun öldüğünü düşünen Piremus askı uğruna canına kıymıştı. Tispe bir an bile düşünmeden hançeri aldı ve göğsüne götürdü. Onların aşkı ölesiye bir aşktı ölüm bile onları ayıramazdı. Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri sapladı.

Birden vücudu Piremusun bedeninin üstüne yığıldı. O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzleştirmek istediler ve bu ciftin üstünde duran ağacı bunların askına adadılar. Piremusun kanını bu ağacın meyvelerine, Tispenin gözyaşlarını ise ağacın yapraklarına verdiler. O günden beri kara dut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini, (Piremusun kan lekesini), dut ağacının yaprakları, (Tispenin gözyasları) temizler.. Bilirmisiniz dut agacının meyvesinin lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin gittiğini göreceksiniz…

 Günün Şiiri

AYIN BÜYÜTTÜĞÜ OĞULLAR

Bize kanlı bir uykunun, bir kardeşlik sabahı başlatacağı müjdelenmedi.

Cinayetten dönen kardeşiniz, gölgesini gizlediği duvarların ötesini görür.

Ellerini yıkar ve sizi dünyada bir söz olarak bırakır.

Sessiz bir törenle iç geçirme arasında duran yerde gömdüm onları.

Ölü oğullar. Kurban hepsi.

Sanki onlara, kurban oluşlarını hatırlatmak için var yeryüzü.

Yüzleşiyoruz.

Sızlanmaya başlayan bir çırpınmada “yeter” diyorum.

“gidin ve öldürmeyin”

ağzımda kesik bir gülüş. Kâbus olmalı.

Bir cinayetten dönen kardeşim korkutuyor beni.

Kanlar içinde uyanıyorum. Terliyim.

Aç gözlerini. Tırnaklarını acıyan yerlerine bastır.

Biri var mı göğsümü mendiliyle silecek.

Kardeşim bir cinayetten dönüyor. Karanlık dehlizlerden.

Siyah paltosu

Ve gözleriyle.

Ona benzemeyeceğim.

Gece ayaklarımız okşandı ve büyük dağları geçeceğimiz söylendi.

Karlarla bekletilmiş büyük dağları geçtik.

Bahçede ilk gün keskin bir çizgiyle yan yana duran üç yıldızı gördük.

Mutlak. Yol açıcı.

“Bakmak istiyorum ayaklarına” dedi eğilen bir ses.

Onlara, bir daha görüşmeyebiliriz demedim.

Hepimiz biliyorduk.

O dağ oğullarını yedi.

Ve onları bir sese kapattı.

Kolu yok kiminin. Kimi kör…

Kardeşlik eski bir masalın bilgisinde kaldı.

Kardeşlik acımaydı.

Bejan MATUR

Günün Fıkrası

Yarun Gideyruz

İdris ile Temel Trabzonspor maçına gitmeye karar verirler. Maç günü stada gelirler ve maç saatini beklemeye başlarlar. Hava oldukça yağmurludur. Stadın yakınındaki bir kahvehaneye gidip, birer çay içerler. Bu arada dışarıdaki yağmur alabildiğince hızlanmıştır.

İdris bunun üzerine serzenişte bulunmaya başlar. Kendisine has şivesiyle; “Yağacak zemeni buldun. Ha bugün de yağmur yağar mı? Durmadan yağiy, şemsuye de almadık. Pok yiyenun havası, para da yok ki kapali trübüne cidelum. Boşuna ıslanacauk” diyerek söylenmektedir.

Bunları birkaç kez tekrar edince Temel dayanamayıp ona der ki: “Ula İdrus uşağum. Ne düşüneysun kendini üzeysun. Maça yarın gideyruz…”

Günün Sözleri

Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir.
W.Lippmann

Dün yaptığınız şey size hala çok iyi görünüyorsa, bugün yeterli değilsiniz demektir.
Earle Wilson

Afrika’da her sabah bir aslan uyanır, en yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa aç kalacağını bilir. Aslan ya da ceylan olmanızın bir önemi yoktur. Yeter ki güneş doğduğunda koşmak zorunda olduğunuzu bilin.
Afrika Atasözü

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here