Kadınlar Günü Ve…

0
95

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Kadınlar her yerde ve hiçbir yerde. Kadınlar günü her zamankinden yoğun kutlandı bu yıl. Ancak kutlamalar, konuşmalar ve bir sürü etkinlik kime neye yaradı dersiniz? Bence hiçbir şeye, kendimizi birazcık tatmin ettik o kadar, yoksa hepimiz biliyoruz ki biz kadınlar potansiyel suç unsurlarıyız. Anneyiz, kardeşiz, sevgiliyiz ama yine de adımız şeytanla, yılanla birlikte anılıyor. Hiçbirimiz bir erkeğe “a yılan gibi dili var” demeyiz örneğin. Kimsenin aklına gelmeyen bir şey kadının aklına geliyorsa “Ooo şeytan gibisin valla deriz” sanki onu yüceltmek istercesine.  Hiçbir erkeğe aa şeytan gibisin demeyiz örneğin yoksa diyen var mı? Varsa da azdır herhalde. Ve bunu yapan biz kadınlarız. Kime yaparız birbirimize.  Eminim kadınlar gününe katılan bir sürü kadın şu ya da bu şekilde sessizce taciz edilmiştir hemcinsi tarafından. Katılmayanlarda taciz edilmiştir ve şu anda kuaförlerde, okulda, sokakta, trafikte kaç kadın taciz ediliyor kim bilir kendi hemcinslerince. Sonunda kadın. Hem erkelerce hem de kendi hemcinslerince tacize uğruyor yedi  yirmi dört. Emekçi olsun evinde Prenses gibi otursun. Fark etmiyor.

Zaten bu yüzden 364 gün erkelere, bir tek gün kadınlara ayrılmış. Bu bir tek günde bari taciz edilmeyelim. Ne yazık ki bu bir günde bile taciz ve şiddet ara vermedi. Hatta ölümden ölüm beğenen diyebileceğimiz uygulamalara tabi tutuldular, seks kölesi olarak kullanılmaları yetmiyormuş gibi birde müşterilerinden hamile olmaları isteniyormuş. Doğacak çocukları satmak ya da tehdit unsuru olarak kullanmak için! Kadına şiddetin boyutu anlatılamaz boyutlarda aslında. Allah yardımcımız olsun. Öyle yasalarla olacak şey değil. Adam kadını parçalamış, çuvala koymuş  ama kravatlı ama saygılı al sana ödül ceza indirimi var mı  böyle adalet. Bu yüzden bizim bir beklentimiz yok artık hiçbir şeyden kendimizi önce  kendimizden sonra bu canavarlardan korumak zorundayız. Bu yüzden bibimizin kurdu olmaktan çıkıp birbirimizin omuzu olmaya  çalışmalıyız.

Tabi bendeniz yine ve her zaman insan derim kadın erkek ayırmadan bu yüzden kendimize saygı insana saygı diyorum. Ve ne kadın şiddetini ne de erkeğinkini kabul edemiyorum. Sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım her zaman ayrımsız gayrımsız. Yase

Ben Geç Kalmadım, Ya Sen?

Sevgi dolu, ancak sevginin yürekte saklandığı bir ailede yetişmişti genç kız. Sevginin dile vurulması gerektiğini düşünmemişti hiç… Seviyorum demeye ihtiyacı var mıydı?

Babası zaten biliyordu, minik kızının kendisini sevdiğini. Kendisi de duymamıştı babasından. Sevgisi hep içindeydi, hareketlerindeydi ama dilde değil. Bunun eksikliğini duyduğunda ise çok geç kalmıştı. Utanıyordu artık. İnsan babasına seni seviyorum diyemezdi. Seni Seviyorum, bu aileden olmayan birine, belki de hak etmeyen birine kolay söylenebilirdi ama insanın babasına söylemesi utanılacak bir şey olduğunu düşünüyordu. Utanıyordu; ah bir kere deseydi babasına, gerisi gelecekti biliyordu…

Seni seviyorum dedikleri tek tek yok olmuştu hayatından. Hak etmemişlerdi bu sevgiyi, hatta seni seviyorum kelimesini. Anlamı bile basitleşmişti bu kelimenin. Oysa hep yanında olan canı gibi sevdiği babasına söyleyememişti. Sırf söyleyememek değildi hırsı. Dokunamıyordu babasına. Sadece bir kere elini tutmuştu babası. Çok acı çekiyordu genç kız, ufak bir operasyon sırasında babasını yanında istemişti. Elini tutmuştu babası, sıkıca. Sanki eli kuvveti olmuştu kızın. Acısını hafifletmişti… Bir kez tutmuştu elini… Her gece dua etti genç kız; Tanrım babamın elini tutmam için, ona sevgimi haykırmam için yardım et. Onun kolunda, gururla yürümek istiyorum. Kimi zaman unuttuğu da oluyordu bu duayı ama Tanrı biliyordu ve bir fırsat yaratacaktı onun için. Buna emindi… Ve bir gece babasının hastalanmasına şahit oldu genç kız.

Birden bire değil yavaş-yavaş hastalanmasının her anını gördü. Babasının kolunun uyuştuğunu fark etti önce, hastaneye götürene kadar yavaş-yavaş gelen felcin her dakikasına şahit oldu. Hıçkırarak ağlarken, babasının koluna girdiğini ve onun elini tuttuğunu hatırlıyordu… Hastaneyi inletircesine ağlamaları engellememişti felci. Neden Tanrım, neden şimdi, neden böyle bir zamanda? Haykırışlarını duyanlar ettiği duayı bilemezlerdi ki… Günler boyu ağlamaları dinmedi. Seni seviyorum demesini duymadı babası belki ama Tanrı duymuştu ve babasını genç kıza bağışlamıştı belli ki… Bundan sonra babasına, hak eden kişiye söyledi genç kız sevdiğini. Utanmadan, gururla söyledi. “Babam bu duygularımı belki hiç bilmedi. Ama ben herkesten çok hak ediyordum ona sevgimi söylemeyi. Ve en çok o hak ediyordu benim sevgimi…”

& & & & &

İstiklal Marşımızın Kabulü

Yarın 12 Mart İstiklal Marşımızın kabulünün yıldönümü… Bir kez daha okuyalım İstiklal Marşımız nasıl kabul edilmiş…

Türk Kurtuluş Savaşı’nın başlarında, İstiklâl Harbi’nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekâleti, 1921’de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce yarışmaya katılmak istemeyen Burdur milletvekili Mehmet Akif Ersoy, Maarif Vekili Hamdullah Suphi’nin ısrarı üzerine, Ankara’daki Taceddin Dergâhı’nda yazdığı ve İstiklal Harbi’ni verecek olan Türk Ordusu’na hitap ettiği şiirini yarışmaya koymuştur. Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Âkif’in yazdığı şiir coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir. Mecliste İstiklâl Marşı’nı okuyan ilk kişi dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver olmuştur.

Mehmet Âkif Ersoy İstiklâl Marşı’nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat’a dahil etmemiş ve İstiklâl Marşı’nın Türk Milleti’nin eseri olduğunu beyan etmiştir.

mehmet-akif-ersoy1

Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara’da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul etmiştir. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930’da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör’ün 1922’de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır.

Üngör’ün yakın dostu Cemal Reşit Rey’le yapılmış olan bir röportajda da kendisinin belirttiğine göre aslında başka bir güfte üzerine yapılmıştır ve İstiklal Marşı olması düşünülerek bestelenmemiştir. Söz ve melodide yer yer görülen uyum (Prozodi) eksikliğinin (örneğin “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” mısrası ezgili okunduğunda “şafaklarda” sözcüğü iki müzikal cümle arasında bölünmüştür) esas sebebi de budur. Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde günümüzde İstiklâl Marşı olarak söylenmektedir.

Günün Şiiri

İstiklâl Marşı

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl…
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

Ruhumun senden, İlâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâ-mahrem eli.
Bu ezanlar -ki şehadetleri dînin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerîhamdan, İlâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!

Mehmet Akif ERSOY

Günün Sözü

Düşüncelerimizin haricinde, hiçbir şey tamamıyla bizim elimizde değildir.

Rene Descartes

Çoğunlukla kayıplardır bir şeylerin kıymetini anlamamızı sağlayan.

Arthur Schopenhauer

Akıllı insan düşündüğü her şeyi söylemez, fakat söylediği her şeyi düşünür.

Mevlânâ Celâleddîn Rûmî

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here