İnsan Önce ‘Kendisi’ Olmalı

0
80

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bir bilgeye sormuşlar; “Bir İnsana düşen ilk iş nedir?” Cevap açıktır “İnsanın kendisi olması” der bilge. Kendisi olması? Nedir kendi olmak? İnsan ne zaman gerçekten kendi olabilir? Sokakta yürürken kalabalıkta yürüyenin aslında kendi değil de sureti olduğunu düşünebilir mi insan? Yapmaması gereken bir işi etki altında kalıp yaptığında o ne kadar kendi olabilir?

Ben deniz radikal kararlar alıp yolumu ona göre belirleyene dek kendim değil miydim? İnsan aslında ne zaman kendi olduğunun ayrımına varıyor ki? Bence insan gözünü ilk kendine açar. Kendimizle ilgili bir şey anlatacağımız zaman “kendimi bildim bileli” diye başlarız söze. Değil mi? Kendimizi ne zaman kaybederiz peki?

Her zaman kaybedebiliriz diye düşünüyorum. Kendimizi unutsak bir tenha da… Bize ne unutturur kendimizi peki? Dünyanın tuzakları çoktur. Ve onu unutmak o kadar kolaylaştırır, ona sahip olmayı ve elimizde tutmayı başarmasak.

Bazen elimizde olamayan şeylerde yaşayabiliriz. Ve kendimizi unutmadan “kendime rağmen yaptım” deriz. Bazen de öz kendimizi tümden unuturuz; kimdim, neydim, niçindim, nedendim, hepsini birbirine karıştırırız o zaman bize dayatılan her şeyi “lop diye” yutarız birkaç kendimiz oluşur kendimizin dışında biz onları kendimiz gibi taşırız. Ayrımına bile varmayız.

Bu sabah kendimi arıyorum. Canım sıkılıyor halim yok. Ve eğer kendiniz değilseniz… Hani durmuşsunuzdur bilmem hangi yöne oturunca daha rahat yazıyorum bilmen hangi masada daha akıyor yazılar deriz ya. O zaman bütün bunlar havayla cıva olur ve bir şey yazamazsınız hatta okuyamazsınız. Şu an böyle bir an işte.  Ve şimdilik sağlık, sevgi, birlik, beraberlik içinde kendimizle birlikte kalalım sevgili okuyucularım. Yase

& & & & &

Kurabiye Hırsızı

Bir gece, kadının biri havaalanında bekliyordu. Uçağının kalkmasına daha epeyce zaman vardı. Havaalanındaki dükkândan bir kitap ve bir paket kurabiye alıp kendisine oturacak bir yer buldu. Kendisini kitabına kaptırmış olmasına rağmen, yanında oturan adamın olabildiğince cüretkâr bir şekilde ararlarında duran paketten birer kurabiye aldığını fark etti; ne kadar görmezden gelse de. Bir taraftan kitabını okuyup kurabiyesini yerken, bir taraftan da gözü saatteydi.

Kurabiye hırsızı kurabiyeleri yavaş tüketirken, kadının kulağı da saat tik-tak’larındaydı; ama tiktaklar sinirlenmesini yine de engellemiyordu. Kendi kendine düşünüyordu; Kibar bir insan olmasaydım, şu adamın gözünü morartırdım! Her kurabiyeye uzandığında, adam da elini uzatıyordu. Sonunda pakette tek bir kurabiye kalınca, ‘Bakalım şimdi ne yapacak?’ dedi kendi kendine.

Adam yüzünden asabi bir gülümsemeyle son kurabiyeye uzandı ve kurabiyeyi ikiye böldü. Kadın kurabiyeyi adamın elinden kapar gibi aldı ve, Aman Tanrım, ne cüretkar ve ne kaba adam; üstelik bir teşekkür bile etmiyor! diye düşündü. Hayatında bu kadar sinirlendiğini anımsamıyordu. Uçağın kalkacağı anons edilince, derin bir nefes aldı ve rahatladı. Eşyalarını topladı ve çıkış kapısına yürüdü. Kurabiye hırsızına dönüp bakmadı bile. Uçağa bindi ve rahat koltuğuna oturdu. Daha sonra kitabını almak üzere çantasına uzandı.

Birden gözleri şaşkınlıkla açıldı. Gözlerinin önünde bir paket kurabiye duruyordu! Çaresizlik içinde inledi; Bunlar benim kurabiyelimse eğer; ötekiler de onundu ve benimle her bir kurabiyesini paylaştı! Üzüntüyle, özür dilemek için çok geç kaldığını anladı. Kaba ve cüretkâr olan kurabiye hırsızı kendisiydi.

& & & & &

Farklı Yaklaşımlar, Farklı Sonuçlar

Dr. Ruskin, Amerikan Tıp Birliği dergisinde yayınlanan aşağıdaki yazısında, gülünç bir yanlış anlamanın kişide nasıl tümüyle farklı bir yaklaşım duygusu oluşturabileceğini anlatmaktadır. Dr. Paul Ruskin, öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken onlara şu olayı okudu:

Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor. Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor. Zaman, yer ya da kişi kavramı yok. Yalnız, nasıl oluyorsa, kendi adı söylendiğin de tepki veriyor. Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir çaba harcıyor ne de bakım yapılırken yardımcı oluyor. Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor. Dişleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor. Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde… Yürümüyor. Uykusu sürekli düzensiz! Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor. Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir neden yokken sinirleniyor. Bir gelip onu yatıştırana dek de feryat figan bağırıyor.

Bu olayı okuduktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle birinin bakımına üstlenmek isteyip istemediklerini sordu. Öğrenciler bunu yapamayacaklarının söylediler. Ruskin, kendisinin bunun büyük bir zevkle yaptığını ve onlarında yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırdılar. Daha sonra Ruskin hastanın fotoğrafını dolaştırmaya başladı. Fotoğraftaki, doktorun altı aylık kızıydı.

Günün Şiiri

Barışın Tadı

Bir ağaç, kesebilirler ağacı,

Ağacın ne gelir elinden?

Biraz çaba, testere falan,

Eh, az çok da zaman,

Ağaç devrildi gitti.

Bir kuş, vurabilirler bir kuşu

Bir el ateş ya da bir iki taş

Bir avuç tüy düşer toprağa.

 

Bir öküzün ya da bir atın

İşi kolay görülür ve hazırdır

Kesimevinde kasap önlüğü.

Bir çocuğun, oğlan ya da kız,

Ne gelir elinden katile karşı?

Bakışlar, diyeceksiniz şimdi,

Ama gözü dönmüşse katilin

Ya da kimse yoksa ortada?

Bir adam, koca bir adam da

Bir kuş gibi avlanabilir,

Belki daha da kolay hatta.

 

Bir ağaç, bir kuş, bir öküz, bir at

Bir çocuk, bir adam

Yok oldular işte ard arda.

Ama dostlarım, hepimiz olsak

Ne bok yiyebilirler

Onca insanın karşısında?

Ne yapabilirler

Direnen halklara?

Eugène GUILLEVIC / Çeviri: Cemal SÜREYA

Gömüt Üzerine Bir Avuç Toprak

Herkes bir avuç toprak atıyor

Bense, onun üzerine

Birkaç parça gökyüzü atıyorum

Birkaç güney Arnavut türküsü

Zeyrin dalları altında o bunaltıcı sıcaklardaki

Birkaç ağustosböceği

İyi yürekli babacığım

Bunları çok severdi.

Fatos ARAPİ /Çeviren: Tahsin SARAÇ

Günün Fıkrası

60’lı yaşlarına gelmiş iki adam, bir ömür boyu birbirlerinin en iyi dostu olmuşlardı… Derken bir gün bir tanesi ağır hasta oldu… Ölüm döşeğindeyken yanında yine en iyi dostu vardı ve ona fısıldadı; “Bana bir iyilik yap olur mu? Cennete gittikten sonra orda futbol oynanıyorsa lütfen bir şekilde bana haber ver…” Öteki “Tamam…” dedi. “Bütün hayatım boyunca en iyi dostum sendin, bunu senin için yapacağım…” Ve birkaç dakika sonra da öldü… Bir hafta sonra adam uyurken birden arkadaşının sesini duydu: “Dostum… Sana bir iyi bir de kötü haberim var…” Öteki hemen sordu: “İyi haber nedir?” “Cennette futbol oynanıyor…” “BU HARİKA!!! Peki kötü haber nedir???”  “Yarınki maçta kalede sen varsın…”

Günün Sözü

Bizi güçlü yapan yediklerimiz değil, hazmettiklerimizdir! Bizi zengin yapan kazandıklarımız değil, muhafaza ettiklerimizdir! Bizi bilgili yapan okuduklarımız değil, kafamıza yerleştirdiklerimizdir!

Francis BACON

Her şeyi denerim; ama yapabildiklerimi yaparım.

Herman MELVİLLE