Hoş Geldiniz Geçmiş Olsun Sayın Balbay

0
70

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Düşünüyorum da, CHP Milletvekili Gazeteci Yazar Mustafa Balbay bu sabah ailesi ile dört yıldan sonra ilk kez kahvaltı sofrasında buluşacak ya da buluştu. Ne harika bir şey! Ailesi, annesi babası için! Gözümle görmüş gibi oluyorum, hasretle bakışmalar, sevimli ve sevinçli bir telaşla mutfağa gidip gelmeler falan, ah şimdi o kahvaltı sofrasında neler konuşulur neler, birde geride kalmış yıllar varsa, anılar birikmişse yürek kırıklığı, inançsızlığa dönüşmüşse inanç ve daha bir sürü şeyler yüreğin derinliklerinde yatıyorsa, o kahvaltı sofrasından kalkmak çok zor olur çok.

Nerden mi biliyorum?  Birçoğumuz gibi bendenizde yaşadım böylesi  bir kahvaltıyı çünkü. Geldiğim yer değişik olsa da  anlarım o ilk sabah yaşananları. Neyse ya, anı olan her şey “anı” olarak yaşasın derinliğimizde. Şimdi ileri bakma zamanı. Bendeniz hoş geldiniz diyorum sevgili Balbay aramıza. Hak her zaman yerini bulur buna inanmışımdır ama hak yerini bulana dek çekilenler neyin bedeli acaba? Onu bir türlü anlayamam.

Her ne ise felsefe yapmadan darısı diğerlerinin başına diyelim ve hakkın her zaman yerine geleceğinden umut kesmeyelim. Ancak hak verilmez alınır onu da unutmayalım.

Ve yurdumuzda soğuklar “bırr” yaptırıyor. Hava soğuk ama yurdun her köşesinden sıcak haberler gelmeye devem ediyor. Siyasilerin gündemi bu aralar  çok yoğun. Aday adaylığından adaylığa çıkmak için yoğun koşturmalar, kulis yapmalar, para teklifleri, falcılar, hacılar, hocalar hep devrede. Aldığım haberlere göre bizim burada. Söyleyenlerin yalancısıyım. Çok konuşulan yerde çok yalan olur kuşkusuz. Falcılar köşe olmuş siyasilere fal açmaktan diyorlar. Ama  bu garip bir şey değil bence. Her zamanın olağan şeylerinden biri ve çok insani bir şey. Şaka bir yana gerçekten bunları yapanlar olabilir en azından birini -fala baktırmak gibi- Bunların hiç birini yapmayanlarda var kuşkusuz.

Siyaset ince bir sanat aslında  haldır huldurluğu kaldırmayan. Dilerim seçeceğimiz adaylar bu inceliklerden nasiplerini almış olsunlar. Rahmetli İsmail Cem gibi, “önce üslup”  diyebilsinler. Halkla aynı dili konuşup aynı sofraya oturabilsinler. Ve en önemlisi partiler üstü olsunlar seçildiklerinde. Her zaman gözlemliyorum, partililer, parti üstü olanları çok sevmiyorlar. İlla bir ayrıcalık yapılsın istiyorlar.

Ve bizim sorunumuz bu illa bir kayırmacılık bekleriz seçtiğimiz insandan. Oysa bir tek beklentimiz olabilir  oda eşit mesafede olmaları ve seçildikten sonra halkın oyu ile o mevkiye geldiklerini unutmamaları. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım diyorum bütün ayrı gayrlığa inat. Yase

& & & & &

Cennet

Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir kazada birlikte ölmüşlerdi… Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar… Adam çok susamıştı… biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular.. rengarenk çiçeklerle süslü bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı, ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın… Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu: “Afedersiniz… Burası neresi?”

Kadın ona gülümsedi: “Burası Cennet, efendim”

Adam bunun üzerine sevinçle “Harika…!!!” dedi “Peki bana biraz su verebilir misiniz, gerçekten çok susadım”….

Kadın cevap verdi: “Tabi efendim, içeri girin… içerde dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz…..”

Böylece adam köpeğine döndü, “Hadi oğlum içeri giriyoruz” diyerek kapıya yürüdü……… ama kadın onu birden durdurdu: “Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez.. hayvanları içeri almıyoruz…”

Bunun üzerine adam bir an durdu.. düşündü.. ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönünde yürümeye koyuldular…. bir süre geçtikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda buldular, ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı… adam sordu:
“Afedersiniz…. bana biraz su verebilir misiniz??”

Dede “İçeri gel” dedi.. “kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir ceşme var…”

Adam sordu: “Peki arkadaşım da benimle gelip ordan içebilir mi?”

Dede; “Tabii…” dedi.. “Çeşmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kase bulacaksın…”

Bunun üzerine adam kapıdan girdi… biraz yürüdükten sonra sağ tarafta çeşmeyi buldu.. Adam çeşmeden köpek de oracıktaki kaseden doya doya içerek susuzluklarını giderdiler… derken adam geri giderek girişte bekleyen dedeye sordu: “Su için çok teşekkür ederim… peki burası neresi..?”

Dede “Burası cennet” dedi.. bunu duyan adam şaşırdı: “Ama nasıl olur..? az önce burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler…”

Dede “şu rengarenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi?” dedi… “ama orası Cehennem…”

Adam iyice şaşırmıştı: “Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz..??”

Dede gülümsedi: “Kızmıyoruz….. çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakanları Cennet’ten uzak tutuyorlar….

Şubat Güneşi

İşte Hayat Bu, Seni “Dayanamam” Dediğin Şeylerle Dener

Zeynep kahvaltıdan sonra nihayet eşyalarının dolaplara yerleştirmeyi anımsadı. Günü giysilerini kitaplarını yerleştirmekle geçti. Tabi çok kolay olmadı bu, anıları yanız bırakmıyordu bir türlü. Odasının hemen bitişiği de abisin odası vardı. Abisi ondan on yaş büyüktü. Ve onu tanımadığı babasının yerine koymuştu Zeynep. Hem abisi hem babası hem de en yakın sırdaşı arkadaşı idi. onu kaybetmek Zeynep için inanılmaz bir şeydi. Uzun zaman kendine gelememişti 17 yaşında 27 yaşındaki arkadaşı, babası, abisi tek dostunu kaybetmişti. Bu kabul edebileceği bir şey değildi.  Ama  zaten kimse sormamışı  ki  kabul eder misin? diye çaresiz   kabul etmiş hatta dayanmıştı.“ işte hayat bu, seni dayanamam dediğin her şey ile dener.” Demişti kendine geldiğinde. Ve hemen üzerindeki yün ceketi çıkarıp atmıştı. Abisin armağanı bir ceketti bu. “onun hayatımdaki yeri de bu ceket gibi ödünç alınmıştı hayattan, bir müddet  ısıttı ama ödünçtü, şimdi geri vermek zorundayım onu da  “diyerek   ceketi  çıkarıp üzerinden atmıştı ve bir daha asla ısınmayacağını düşünmüştü. Buz kesmişti damarlarında akan kan.

Hep üşümüştü ondan sonra, annesinin sevgisi bile ısınmasına yetmemişti. Ama o aslında daha çok üşüyecekti eğer bilseydi bunu, sarılırdı ödünçte olsa bütün sevgilere. Ama hangimiz bilebiliriz ki hayatın bize ne gibi sürprizler hazırladığını?!

Evin içi sıcaktı ama Zeynep’in elleri ayakları buz gibiydi. Kitaplarını yerleştirirken. Çok zorlanıyordu. O kitaplarda neler gizliydi bir o biliyordu. Üstelik kitapların arasına sıkıştırtmış notlar resimler, paralar, kuru çiçekler düştükçe gözlerinden akan yaşlarda bir türlü kurumuyordu. Sonunda yerleştirme işinden vazgeçti her şeyi ortada öylece bırakıp kalktı. Yürüyüşe çıkmaya karar verdi ama karnı açtı, neredeyse geldiğinden beri doğru dürüst bir şeyler yememişti. Buzdolabı  her türlü yiyecekle dolu olduğu halde…

“Tamam” dedi kendine “dönüşte yerim şimdi bir kahve içip akşam olmadan gidip geleyim. Bakalım ben yokken neler değişmiş İskenderun’da.”

Kahveyi ocağa koyup hemen üstünü değiştirmeye gitmişti. Tam kahve taşmak üzereyken yetişti.  Cezveyi ocaktan aldı. Ve bunun için kendi kendini kutladı?  Ama tabi bu işi çözene dek milyonlarca kez kahve taşırmış ve ocağı temizlemek zorunda kalmıştı.” Ocağı temizlememek için kahveyi taşırmamak gerek “  bu kadar basit işte “derdi hep. Hayat bu arada Zeynep e onu  mutlu edecek ufak şeyleri de öğretiyordu.  Ne kadar zalim olduğunu unutturmak için zahar? Kahveyi bardağa boşaltı ve hızla içmeye başladı hep bir yerlere yetişmek zorundaymış gibi algılıyordu kendini. Yaşı yirmiye varmamıştı daha, ama sanki her şey elinden kayıp gidiyordu ve zamana yetişemiyordu bir türlü. Bu yüzden hızlı olmayı öğrenmişti hızlı konuşmayı hızlı düşünmeyi hızlı yürümeyi hızlı kahve içmeyi hızlı kitap okumayı ve o hızla sokağa çıkıp asansörü beklemeden  merdivenlerden indi. Yine hızlı hızlı çocuklarla top sektirdi.ve yine o hızla .deniz kenarına indi. Müthiş bir gün batımı vardı. Güneş denizde batıyordu ,gökyüzü ve deniz kızıla boyanmıştı adeta. Bu manzaraya daldı. Sonra güneşin hızla denizde kayboluşunu izledi. Ardında bıraktığı sedayı! Sonra Ne zaman hava karardı ne zaman etraftan insanlar yok oldu, ne zaman kara bulutlar gökyüzünü kapladı fark etmedi bile. Arkası Yarın

Günün Sözü

Varacağın yeri bilmiyorsan vardığın yerlerin hiçbir önemi yok.

Altınları zamanla biriktirerek satın alabilirsiniz. Ancak zamanla biriktirdiğiniz altınları vererek geçen zamanı asla satın alamazsınız.

Haksızlığa sapıp bütün insanlar seni takip edeceğine, adaletle hareket edip tek başına kal, daha iyi.

Gandi

Günün Fıkrası

Adamın biri lokantaya gitmiş, garsona: “Barmen bana bir soda ama içine limon koyma.” demiş. Garson bir süre sonra geri dönmüş ve: “Kusura bakmayın, limon kalmadı, portakal koymasak olur mu?” diye sormuş.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here