Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah? Dilerim bu son günlerdeki pastırma sıcakları sizleri de benim kadar etkilemiş olmasın. Belki bu kadar etkilenmeme çok kısa zamanlar içinde değişik iklimlerde dolaşıyor olmam! Bu yüzden dengem alt üst olmuş vaziyette. Şaşmış vaziyette ve buna yaşadığımız olumsuzluklar eklenince tümden şaşırdım valla sanki dumura uğradım bütün tepkilerim aşırı ama bir tekini bile yansıtamıyoruz, bakalım ne zamana dek sürecek bu durum? Belimiz kırık sanki her gün gelen şehit haberlerinden ve ahtapot gibi her yere sinen FETÖ belasından. Ne diyelim? Hiçbir sıkıntı sonsuza dek sürmez hiçbir mutlulukta… Bu yüzden sabretmekten ve başsağlığı dilemekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Ve sevgili okuyucularım sağlık, sevgi, birlik ve beraberlikle kalalım her zaman ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
Geçmek
Bir kral halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi. Yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce, bir yarışma düzenlemeye karar verdi. İsteyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyeceğini söyledi.
Yarışma günü, insanlar akın ettiler. Bazıları en güzel arabalarını, bazıları en güzel elbiselerini getirmişti: Kadınlardan kimileri saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı, kimi de yanlarında en güzel yiyecekleri getirmişti. Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu.
Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar kralın yanına döndüklerine hepsi aynı şikayette bulundu: Yolun bir yerinde büyükçe bir taş ve moloz yığını vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlaştırıyordu.
Günün sonunda yalnız bir yolcu da bitiş çizgisine yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz toprak içindeydi, ama krala büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzattı: ‘Yolculuğum sırasında, yolu tıkayan taş ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı.’
Kral gülümseyerek cevap verdi: ‘O altınlar sana ait delikanlı.’
‘Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı.’
‘Evet’ dedi kral. ‘Bu altınları sen kazandın, zira yarışmanın galibi sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin. Çünkü yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir.’
& & & & &
Ve Mesnevi’den bir öykü…
Perişanlıklar İkilikten Doğar
Rivayetçiden şu hikâyeyi de dinle: Kazvinlilerin adetleridir; Vücutlarına, kol ve omuzlarına, kendilerine zarar vermeksizin iğne ile mavi dövmeler dövdürürler. Bir Kavzinli, tellağın yanına gidip “Bana bir dövme yap; fakat canımı acıtma” dedi.
Tellak “Söyle yiğidim; ne resmi döveyim?” diye sorunca “bir kükremiş aslan resmi döv” dedi; “Talihim aslandır, onun için aslan resmi olsun. Gayret et, dövmeyi adamakıllı yap!” Tellak “Vücudunun neresine döveyim?” dedi. Kavzinli “İki omzumun arasına” dedi.
Tellak, iğneyi saplamaya başlayınca yiğidin sırtı acımaya başlayıp, “Aman usta, beni öldürdün gitti. Ne yapıyorsun?” diye bağırdı. Usta “Aslan yap dedin ya” dedi. Kazvinli sordu: “Neresinden başladın? Usta “Kuyruğundan” dedi. Kazvinli dedi ki “Aman iki gözüm, bırak kuyruğunu. Aslanın kuyruğu ile kuyruk sokumum sızladı, nefesim kesildi, boğazım tıkandı. Aslan varsın kuyruksuz olsun. İğne yarasından yüreğime fenalık geldi, bayılacağım.”
Usta, Kavzinliyi kayırmadan, merhametsizce aslanın bir başka tarafını dövmeye başladı. Yiğit yine bağırdı “Burası neresi?” Usta: “Kulağı” dedi. Kazvinli “Bırak, kulaksız olsun. Orasını da yapma” dedi. Usta bu sefer başka bir yerine başlayınca Kazvinli yine feryat etti: “Bu üçüncü iğne de neresini dövüyor?” Usta: “Azizim, karnı” dedi.
Kazvinli “Fena acıyor, iğneyi bu kadar çok batırma, bırak, karınsız olsun” deyince Tellak şaşırdı, hayli müddet parmağı ağzında kaldı. İğneyi yere atıp “Alemde kimse böyle bir hale düştü mü ki? Kuyruksuz, başsız, karınsız aslanı kim gördü? Allah bile böyle bir aslan yaratmamıştır” dedi.
Kardeş, iğne yarasına sabret ki gavur nefsin iğnesinden kurtulasın. Varlıkların kurtulmuş olanlara felek de secde eder, güneş de, ay da. Vücudunda nefsi ölen kişinin fermanına güneş de tabidir, bulut da. Gönlü ışık yakmayı, şulelenmeyi öğrenmiş olan kişiyi güneş bile yakamaz.
Allah; doğması, batması muayyen olan güneş hakkında “Doğduğu ve battığı zaman onların mağaralarına vurmaz; o mağara hiç güneş yüzü görmezdi” demiştir. Bir cüzü, külle ulaşırsa o cüz’ün yanında diken bile, gül gibi baştanbaşa letafet kesilir.
Allah’ı ululamak, yüceltmek, nasıl olur? Kendini, varlığını horlamak, toprak mesabesinde tutmakla. Allah’ı levhidetmeyi öğrenmek nedir? Kendini tek Allah önünde yakıp yok etmek… Gündüz gibi şulelenip parlamayı diliyorsan geceye benzeyen varlığını yak!
Varlığını o varlığı meydana getirenin varlığında bakırı kimya içinde eritir, yok eder gibi eritir, yok eder gibi erit, yok et (de altın ol) Sen, sıkı sıkıya ben’e, yapışmış ( yokluğu ve birliğe ulaşmış) sın. Bütün bozuk düzen işler, bütün bu perişanlıklar, ikilikten meydana çıkıyor.
Günün Şiiri
Sevmekten Kim Usanır
Sevmekten kim usanır
tadına doyum olmaz
hangi gönül uslandı ah
sevenle oyun olmaz
Kaç kere yemin ettim
kaç gönüle de girdim
sensiz yapamıyorum ah
Tarih Kötüdür
İşte gençliğimin şiirleri
İlk gençliğimin
Güzel şeyler
Deli saçmaları
Beceriksizlikler
Şehvetle titreyen parmaklarla yazmışım onları.
Bir çocuk için
En güzeli
Belki bütün yazdıklarımın en güzeli
Gövdemi ılık
Kirli
Pırıl pırıl bir havuzda düşlerdim
Göğsümde nilüferler
Su çiçekleri
Garip bir çocuk dediler bana
İçine kapalı
Güçlü
Onun koluna girerdim
Zayıflığı çekerdi beni
Acımasız pırıltısı
Geceleyin kendini sevmesi
Organları
Çocukluğumun şiirleri
Hepsinde umarsız bir çığlık
Zavallı
Traji-komik
Şanlı tarihim:
Ne zorbalar geçmiş beynimden
Ne haksız kıyımlar olmuş gövdemde
Kimler can vermiş hapishanelerde
Hangi sınıf egemen?
İlk şiirlerim
Alaycı bir göz
Kirpiklerinde tohum
Düzensiz patlamalar
Yaralı omuzlarım
Biri kavga türküsü
Acemi
Çığlık çığlığa
Yarım
Bütün bunlar şimdi geçmişte kaldı
Çocukken yazdıklarım beni yüreklendiriyor
Bir budala gibi
Yoksul bütün halklar gibi
Şaşkın bir el yazısıyla
Ayaklanmalar tasarlıyorum.
Barış PİRHASAN
Günün Fıkrası
Temel binanın altıncı katından düşmüştü. Hemen etrafına bir kalabalık toplandı. Yoldan geçen biri kalabalığı yardı ve yaralı Temel’in üzerine eğilip sordu: “Ne oldu?” Temel zorlukla konuştu: “Vallahi bilmiyorum. Ben de şimdi geldim”
Günün Sözü
Gönlü ışık yakmayı, aydınlanmayı öğrenen kişiyi, güneş bile yakamaz. Gündüz gibi ışıyıp durmayı istiyorsan, geceye benzeyen benliğini yakıver.
Mevlana