Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar yine çok sıcak ya da bendenize böyle geliyor? İçinde bulunduğumuz sıkıntılı zaman buna eklenince nefes almakta bile zorlanıyoruz artık. Herkes birbirini ne kadar da rahatlıkla suçluyor hayretle izliyoruz. Hiç tanımadıkları insanları “şu böyle, bu böyle” diye yaftalamıyorlar mı tüylerim diken-diken oluyor yeminle. Artık bir gözümüz diğerine güvenmez oldu! Nerede o kapıları açık bıraktığımız güven içindeki zamanlar, nerede en gizli saklı sırlarımızı paylaştığımız bir lokmayı bölüştüğümüz güzel insanlar?
Aynı evde bile sen ben olduk, en ufak bir sorunda birbirimizin yakasına yapışmaya hazırız! Sinirlerimiz keman telleri gibi gergin. İki kaşımızın arasında ve alnımızda derin çizgiler oluştu, gülmeyi unuttuk, surat asmaktan bir hal olduk. “Umut” diyoruz sarılıyoruz ama en yakınlardan gelince darbe, dibe vurmak zor olmuyor artık. İçimiz ağır, kafamız dumur, sağımız solumuz karışık, işsiz güçsüz gençler bir başka sıkıntı. Daha biraz önce kanımı donduran bir intihar mektubu okudum. Bir türlü iş bulamayan genç bir insana ait…
Belli ki artık canına “tak” demiş. Ailesinin kısıtlı bütçesi ile okumuş, meslek sahibi olmuş ama mesleğini yapamıyor, tutunacak dalı kalmamış! Biz bu gençlere ne yaptık böyle, nasıl harcadık hayatlarını, geleceklerini umutlarını nasıl kararttık? Bunun sorumlusu şu ya da bu değil hepimiz bu işin sorumluluğunu taşıyoruz. Başta aileler olmak üzere. Ama şimdi derdim suçlu aramak değil, sadece okuduğumdan beri dumura uğradığım mektubun peşindeyim. Uyandığımdan beri o mektubun sahibine nasıl ulaşabilirim nasıl yüreğine dokunabilirim onun hesaplarını yapıyorum!
Ancak sevgili gençler hiçbir şey bize hediye edilmiş yaşamdan daha önemli değildir. Ve biran diğer bir ana benzemez, anlara güvenmek gerekir demek istiyorum sadece. Lütfen kendinize zaman tanıyın. En umulmadık zaman da hiç ummadığınız güzel şeyler olabilir, olabilecekler için kapınız, yüreğiniz açık olsun. Sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım, umutlarımızı yitirmeden, ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
Yoldan Güzel Geçmek
Bir kral halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi. Ancak yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce, hatırlarda kalacak da bir yarışma düzenlemeyi istiyordu. İsteyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan etti kral, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyeceğini söyledi.
Yarışma günü, insanlar akın ettiler. Bazıları en güzel arabalarını, bazıları en güzel elbiselerini getirmişti. Kadınlardan kimileri saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı, kimi de yanlarında en güzel yiyecekleri getirmişti. Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu.
Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar kralın yanına döndüklerine hepsi ayni şikâyette bulundu; Yolun bir yerinde büyükçe bir tas ve moloz yığını vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlaştırıyordu.
Günün sonunda yalnız bir yolcu da bitiş çizgisine yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz, toprak içindeydi, ama krala büyük bir saygıyla yönelerek,altınla dolu bir torba uzattı ve: “Yolculuğum sırasında, yolu tıkayan, insanların yolculuk etmesini zorlaştıran bir taş ve moloz yığını gördüm. İnsanlar rahat etsinler diye bu tas ve moloz yığınını kaldırmak için durdum. Yolu temizlerken, taşların altında bu altınla dolu torbayı buldum. Halktan kimsenin bu kadar altını olamayacağına göre, bu altınlar size ait olmalı.”
Kral gülümseyerek cevap verdi: “O altınlar sana ait.”
“Hayır, benim değil. “Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı.”
“Evet” dedi kral. “Bu altınları sen kazandın, zira yarışmanın galibi sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin.
Çünkü YOLDAN EN GÜZEL GEÇEN KİŞİ; ARDINDAN GELENLER İÇİN YOLDAKİ ENGELLERİ KALDIRAN KİŞİDİR!”
& & & & &
Eleştiri
Renklerin ustası olarak anılan büyük bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış. Büyük usta öğrencisini uğurlarken, yaptığı resmi şehrin en kalabalık meydanına koymasını ve yanına da kırmızı bir kalem bırakmasını, halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmesini istemiş. Öğrenci birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasına gitmiş. Usta ressam üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Öğrenci resmi yeniden yapmış. Usta yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını ve yanına da insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni yapmış… Birkaç gün sonra bakmış ki resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş. Usta ressam şöyle demiş: “İlkinde insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. İkincisinde onlardan yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi. Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma.”
& & & & &
Koruyucu Melek
Dünyaya gelme hazırlıklarının tamamlandığını öğrenen bir bebek, Tanrı’ya sormuş: “Tanrım beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler, fakat ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım?” Tanrı, doğmak üzere olan bebeğe gülümsemiş. “Tüm meleklerin arasından bir melek de senin için seçtim” demiş. “O seni dünyada bekliyor olacak ve seni koruyacak. Meleğin sana her gün şarkı söyleyecek, gülümseyecek, acıktığında karnını doyuracak, uykun geldiğinde uyutacak. Sen her anında onun sevgisini duyumsayarak büyüyecek ve mutlu olacaksın.” Bebek yine sormuş: ” Peki insanlar bana bir şey söylediklerinde, ben onları nasıl anlayabileceğim” demiş. “Dillerini bilmiyorum ki… Söylediklerini anlayamam ki…”
Tanrı, çaresiz bebeği yine cesaretlendirmiş: ” Tüm varlığınla güvenebilirsin meleğine,” demiş. “Anlamadığın her şeyi o sana anlatacaktır. O seni, yaşamı pahasına bile hep koruyacaktır.” O sırada bir sessizlik olmuş… Dışardan “Dünyanın sesleri” gelmeye başlamış. Çocuk, dünyaya ayak basmak üzere olduğunu anlamış ve çabucacık bir soru daha sormuş Tanrı’ya: “Tanrım galiba dünyaya ayak basmak üzereyim” demiş. ” Sormayı unuttum, meleğimin adını… Lütfen hemen söyler misin adını?” Bebek “yola” çıkmadan Tanrı onu son kez cesaretlendirmiş: “Meleğinin adının önemi yok yavrum” demiş. “Sen ona nasıl olsa “anne” diyeceksin.”
Günün Şiiri
Gafil Gezme Şaşkın
Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün
Yalan dünya senin olsa ne fayda
Akibet alırlar tatlı canın
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda
Söylersin de söz içinde şaşmazsın
Helâli haramı yersin seçmezsin
Nasibin kesilir de sular içmezsin
Akar çaylar senin olsa ne fayda
Söylersin de el içinde sözün var
Yeler çalışırsın oğlun kızın var
Bu dünyada üç beş arşın bezin var
Bedestenler senin olsa ne fayda
Bir gün alır götürürler evinden
Hakk´ın kelâmını koyma dilinden
Kurtulaman Ezrail´in elinden
Dünya dolu malın olsa ne fayda
Pir Sultan Abdal´ım çıktık oturduk
Kaza lokmasını burda yetirdik
Dünya bizim diye çektik getirdik
Yalan dünya bizim olsa ne fayda
Pir Sultan ABDAL
Gizli Bakışlar
Bir bakış ki açıyor gönül muammasını,
İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,
Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,
Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.
Bir bakış, bir aşığa neler anlatır,
Bir bakış, bir aşığı saatlerce ağlatır
Bir bakış, bir aşığı aşkından emin eder,
seven insanlar daima gözleriyle yemin eder.
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
Tabiat Odam
Severim kırlarda ben yaşamayı,
On iki ayı.
Severim kırların yeşil göğsünü,
Bütün süsünü.
İstemem başımın üzerinde dam,
Tabiat odam.
İstemem topraktan başka bir yatak,
Kehkeşanlar tak.
Kuşlardan savrulan bir incecik tüy,
Üstümde örtü.
Ve aydan kırpılan bütün yıldızlar,
Rüyamda kızlar.
Her sabah neşeyle uyanan bir eş,
Koynumda güneş.
Dallarda ötüşen kuşlar kabilem,
Bilmezler elem.
Ağlarsak bizimle beraber olur,
Hemşirem yağmur.
Sızlarsak bizimle beraber sızlar,
Kardeşim rüzgâr.
İsteyen toplasın binlerce arşın,
Karlardan kışın.
Mutlaka öptürür bağlarda temmuz,
Çıplak bir omuz.
Severim kırlarda ben yaşamayı,
On iki ayı.
Severim kırların yeşil göğsünü,
Bütün süsünü.
Ölürsem istemem ne yas, ne kefen,
Ne başka bir fen.
Üstümden kalkmasın çimen, çiy, yosun,
Ruhum uyusun.
Ahmet Kutsi TECER
Günün Sözü
Arkamda yürüme, öncün olmayabilirim, önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece eşit oluruz.
Ute Kabilesi
Herkes aya benzer, kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
Mark Twain