Her Şeyden Önce Sağlık

0
61

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İnsanların, yakınlarımızın ve hatta kendi yaşadığımız hastalıklar hepimize ders olmalı. Belki artık hayatımızı savurarak yaşamaktan vazgeçeriz “mi?” Çünkü kardeşimin de dediği gibi ders ancak bir saat için geçerli. O saat geçince her şey  yine eskiden nasılsa öyle devam eder birçoğumuz için ne yazık ki?

Kendimden örneklemek istersem biraz direnirim, sonunda yine dönerim eski halime. Çünkü “can çıkar huy çıkmaz” der atasözleri. Ve daha bu sözleri yalanlayan çıkmamıştır, çıkmamıştır! Sabahları yataktan fırlayarak kalkarım ya her zaman. Çoktan beri böyle kalkamıyorum çünkü  çoktan beri engelli hareketlerim. Ve yetmezmiş gibi bir müddetten beri sağ bacağıma giren şiddetli kramplar sabaha mutlu uyanma zevkimi de yerle bir etti. Buna rağmen uyandığımda yine kalkmak için baya bir hamle yapıyorum. Ve krampları elimden geldiği kadar doğru davranarak savuşturmaya çalışıyorum.

Bu sabah iki büklüm krampları savuşturmaya çalışırken “her işte bir hayır var” sözünden yola çıkarak bu krampların, ki ben denizi en az on dakika kıvır, kıvır kıvrandırıp kilometrelerce koşmuş gibi yoran ve kan-ter içinde  bırakan sonrasında bir saat kadar etkisini üzerimde sürdüren, “acaba  hayır neresinde?” diye düşünmeye başladım. Evde herkes serin ve temiz havada derin bir uykuda iken.

Ve az sonra yanıt geldi. Belki bu kampların  hayrı her sabah kendimi hiç sakınmadan uyanır uyanmaz  yataktan fırlamamı engellemek? Belki bu sabah fırlamaları, kramplardan daha çok zarar verecektir kalbime! Buradaki “hayır” bir türlü koruyamadığım kalbimin korunması?

Eğer ben denizi iyice terbiye edip sabahları yataktan fırlayarak kalkmaktan vazgeçirip usul, usul zarar vermeden gidecekse bu kramplar, onlara teşekkür edeceğim doğrusu. Çok rahatsız  acılı bir koruma olmasına rağmen onlara minnettar kalacağım. Ama yok aynen devam edecekse bu kez hayır görünmez olacak ve yalnız kalbim değil bütün kaslarım zarar  görecek onlardan.

Ve sevgili okuyucularım kramp deyip geçmeyin. Potasyum, magnezyum, kalsiyum ve B 12 vitaminlerinin eksikliğinde ortaya çıkıyorlar çoğunlukta. Çok ağır egzersizleri de unutmamak gerekiyor. Ve soğuk bir ortamda fazla kalmamakta tabi…

Ve eğer yinede bir kas hastalığına bağlı değilse! Bunun için uzun testler kan ölçümleri gerekiyor. Ben deniz iyice rahatsız olup  kendime engel olamayarak acıdan ağladığım bir gün kalkıp sağlık ocağına gittim. Hiç kusura bakmasın sevgili doktor hastayı aydınlatmak, yol göstermekten baya uzak kendi halinde biri idi. Tabi kendi bildiğimle kaldım.

Ve kendi kendime geniş bir araştırma yapmak için kapsamlı bir hastaneye gitmem gerek dedim. Ama önce bir sürü işlemden nevrim dönmeden. Kendi kendimi incelemek ve bu aniden  gelişen kramplarımın mantıklı bir açıklamasını yapabilmek için kendime zaman vermeye karar verdim. Çok geçmeden gerçekten beslenme konusunda saçmaladığımı kendime itiraf etmek zorunda kaldım.  Aşırı efor harcadığımda bir gerçek.

Beslenme şeklimi hemen değiştirdim. Yemek listemde protein, karbonhidrat vitamin ve mineralleri eşit bölüştürerek almaya başladım. Hareketlerimi azaltıp  vücut ısısına önem vermeye başladım.

Ve bu konuda sağlam temeller atmış oldum. Hala tam olarak kramplardan kurtulamadım ama en azından onları denetleyebiliyorum. Domino taşı gibi ayak tabanımdan kaba etlerime dek uzanan krampları denetim altına almış olmak bile doğru yolda olduğumun kanıtı bence… Şimdilik baya bir korkuyla uyanıyorum hala. Ama yinede umutluyum gidişimden, yoksa başım belada demektir tek kelime ile.

Ve sevgili okuyuculardım tavsiye vermekten aslında hiç hoşlanmam. Bu yüzden şunu yapın falan demiyorum. Ama ben deniz bunları yaptım bilginize sunarım diyebiliyorum. Ve unutmayın her bedenin kompleksleri başkadır. Birinin çok iyi  tolere  ettiği durumu bir diğeri tolere edemeyebilir. Herkes kendinin ve bedenin  ayrımda olmalı. Ve bu günkü yazımız ne yazık ki rahatsızlıklarımız üzerine  yaptığımız tespitlerimizle geçti. Sağlık  damgasını basıyor her durumda yaşamımıza. Ve şimdi sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum, birlik ve beraberlikle  sevgili okuyucularım. Yase

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum. Bazen büyük gibi görünen sorunların aslında çok basit çözümleri olabiliyor. Bunu çok güzel anlatan bir hikâye…

Osman Efendi’nin Ağrıları

Osman Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır. İlaç alır geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder. Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendi’nin baş ağrısı artarak sürer. Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar. Başka doktorlar çağrılır… Osman Efendi Uşak’ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaat eder. Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz. Ev halkı birbirine karışır, baş ağrısından geceleri uyuyamayan Osman Efendi’yi İstanbul’a götürmeye karar verirler. İstanbul’da en iyi doktorlar seferber olur. Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır…

Görünüşe bakılırsa Osman Efendi turp gibidir. Oysa dayanması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmiştir. Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran Osman Efendi bu defa da apar topar yurtdışına götürülür. O devirde Amerika değil İsviçre moda, Zürih’e gidilir. Haftalarca hastanede kalınır, onlarca profesör konsültasyon yapar, testler tekrarlanır. Sonuç: Efendi’ye teşhis konulamaz.

Artık yerinden kalkamayan Osman Efendi’ye ağrı kesici iğneler verilir, altmışlarını süren adamın ülkesine dönüp ‘dinlenmesi’, daha doğrusu son günlerini evinde-geçirmesi tavsiye edilir. Osman Efendi bitkin, aile perişan. ‘Kader’ denilir, Uşak’a dönülür.

Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar. Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Osman Efendi’nin eski berberi ‘Berber Mehmet’ cağrılır Berber yataktan kalkamayan Osman Efendi’yi tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler. Berber Mehmet bir an düşünür. ‘Beyim’ der,’Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın?’ Bir bakar, ‘Hah işte’ der ‘Kıl dönmüş. ‘Osman Efendi’nin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker. Ev halkı Osman Efendi’nin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşar. Berber Mehmet, Osman Efendi’nin elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir.

Osman Efendi’nin kanayan burnuna pansumanlar yapılır, kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır. Ertesi sabah Osman Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz ızdıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, Berber Mehmet’i çağırtır ve ona bir servet bağışlar.

Günün Şiiri

Gece Şiirleri

Çiy doladım kasnağına gecenin. Işıksızlığın hep

yoksul  yalnızlıklara çıkması doğurur o rüzgârı.

Giz dizilmiş çardaklar incir kokulu, çiçek hattı

gözlerine doğru. Kokunda korku. Kafka; mürekkebini

içtiğim mevsimsiz aşk. Ölümün önünde yayılan;

çıbanı yüzümün. Devrik yürek savunması ömrüm.

Yaşlı bir adam vurgun yemiş. Kuşlar. Düşler.

Kapılma saatleri, basamaklarında ateş yatan zaman

merdiveninin dik soluğuna. Ve çekip giden bir ben,

aynı denize, irkilen iskeleden.

Sıcak bir buğu düşürdüler ceplerinden, kışın gelişini

gözlerime yıkan gölgeler, ölüme giderken. Sonuna vardım

ufuk renginin, gündüz rüyalarımda gördüğüm. Gün sayıyor

kör eşgalim. Sönüyor gülüşüm, gülün bağrında ikindi vakti.

Zaman çağlıyor, ömrümü biçmeden. Çölde ıssızlık sürüsü

gecelerim. Pencerelerden akan yollarda usulca büyüyor

hüzün. İsyan dumanları. Bir kıyı, boğulduğum. Suçluyum.

Talan edilmiş sokaklara yeleler taktım, yenilgilerimi

asmak için. Korku salmış düş dudaklarına. Üzgünüm.

Gecenin deniz kanatlarında, bir kuşun sesine dalmış

düş topluyorum, gözlerime öpücük. Kendine açan bir ışığı

emiyor kalbim. Kara tren, sisler durağında akıntısı

kavuşmanın. Ten, sahili gurbetin. Dalga dalga köpürüyorum

aşka. Buyruk: Tez boynu vurula!

Haritası parçalandı ellerimde gecenin, bir yitiriş değil

bu, sınırları tutamadım yerinde, gözlerime doldu sular,

şimdi zaman oynak bir gölge. Nasıl başlasak geri dönmemek

için? Hüzünkıran  ardında saklanan kalbimle, artık, okyanuslara

açılmak geçmeli içimden. Biliyorum. Ama kavuşmalar ayrılıktır

bazen.

Kaan İNCE

Günün Fıkrası

Turist Geldi

Londra’ da arkadaşlar Türk mahallesine gitmişler. Oradaki Türklerden bazıları tek kelime İngilizce bilmiyor. Çünkü adamlar manavdan alış veriş yapıyor, manav Türk, ev sahipleri Türk, arkadaşları Türk, esnaf Türk filan… Neyse efendim bunlar giriyorlar bir bakkala, kasadaki elemanla bir hoş sohbet derken içeri bir İngiliz giriyor, kasadaki eleman patronuna bağırıyor: “İsmail abi bakivercen mi, turist geldi bi tane”

Günün Sözü

Çok dinlememiz, az konuşmamız için iki kulağımız ve bir dilimiz vardır.
DIYOJEN

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here