Hayat Sevince Güzel

0
65

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Faturalar gelmeye başladı ve aylıklar uçtu gitti.   Ayın sonuna kadar artık ne olursa yaparız durumundayız. Faturaları ödemekten hiç kimse kaçınmaz, kullandım, ödeyeceğim tabi bütün hizmetlerin bir karşılığı vardır ve olmalıdır ancak bir sürü artık saymaktan öğrenmekten bıktığımız vergiler ile uçurulmasa? Örneğin elektik faturası kullanılan 44 TL ödenen 144 TL. Tam 100 TL şunun bunun vergisi ve bu yalnızca bir kalemden ve asgari ücrete kıyak yapılmış 75 TL artırılmış!  Teşekkürler bir tek faturanın vergisine yetmiyor bu para!  Eh ne diyelim Allah razı olsun! Biz uzaylıyız da?

Ve diğer faturalar doğalgaz… Zaten doğalgaz neyimize, sarılın battaniyeye oturun işte köşenizde yerin dibinden çıkarılıyor, ülkeleri birbirine kırdırıyor, ne gereği var canım sarılın battaniyelere tabi yeteri kadar varsa olsun bitsin. Sakın ola eve internet ve diğer acayip TV kanallarını gösteren garabetlerden bağlatmayın yoksa faturaların altından hiç kalkamazsınız valla ve yiyecek ekmek bile bulmazsınız. Zaten işiniz gücünüz yok çıkın sokağa güneş parlıyor, bir parka oturun, güneşlenin hem D vitaminini beleşten alırsınız hem de ve en yakındaki wifi’den nasibinizi çok meraklıysanız tabi.

Güneşimiz, havamız çok şükür gani gani ama bunları kullanan kim? Arkadaşım Almanya’da bizdeki güneşin onda biri olmayan güneşten yararlanarak eve elektrik bağlamış, komşularına da satıyor! Ama biz utanmasak güneş enerjisi kullanmayacağız. Oysa bu enerjiyi yalnız yıkanmak için değil kaloriferlerde bile kullanabiliriz. Çokta uçuk olmayan tesisatlar ile ama dünya vahşi emperyalist, faşist ve kapitalist, doğayı koruma adı altında tahrip eder ve cebini doldurmak için uğraşır, savaşlar yaratır, insanları kırdırır birbirine sonrada tamir için melek kesilir ve biz salak salak yazarız, çizeriz, düşünürüz. Paran kadar düşün kardeşim ya da düşünmek neyine?

Ve uçuyoruz, ev kirası, faturalarlar, çocukların okul giderleri, yeme içmeyi hiç katmıyorum, para pul olup uçuyor ve bu durumda enflasyon düşüyor? Gençler evlenmiyor değil çocuk yapsın, çocuk yapın deniyor! Özel okullarda öğretmenler maaş alamıyorlar, hala her mahalleye özel okul açılıyor. Bekarlara aylık bağlama gibi bir  şeylerde söyleniyor. Allah için bir şey vermeyin elimizdekini de almayın!

Ve dün yazmıştım sosyal tesislerdeki çay bardaklarını… Valla bir zamanlar bendeniz cebime kahve ve çay fincanımı koyarak giderdim arkadaşlarımın evine sonra bu huyumu bıraktım ama şimdilerde olur ya bir tarafta neresi olursa olsun bir bardak çay içmek isterim diyerek yine bardaklarımı yanımda taşımaya başladım ve sevgili okuyucularım tavsiye ediyorum. Valla ilaç almak için ne gerekiyorsa yapılmalı diye düşünüyorum. Ve tesislerde mümkünse kağıt bardaklar kullanılmalı ya da bulaşık makineleri artırılmalı bu tesislerin zaten havaları hastalıklı birde çaydan, kahveden nasibimizi almayalım değil mi?

Ve sevgili okuyucularım atölyede çalışmak başlı başına bir olay! Bir defa gelen gidene psikolojik, sosyolojik danışmanlık yapıyorsunuz ilk başta ve o arada çalışıyorsunuz. Bu bendenizi çok sevindiriyor. Gelenler genç çocuklar, aileleri ile sorun yaşayanlar, sanata meyilli, sıradan olmayan, düşünen, araştıran ve azıcık değil çok mutsuzluğun içinde olduklarını sananlar. Onlara “a” diyorlar “nasıl oluyor da biz böyle kimseye açmadığımız gizlerimizi size döküyoruz?” Bendeniz bir şey yapmıyorum valla! Ve bu duyduklarım bendenizi üzüyor çünkü ailelere, çocuklarına yeterince zaman ayıramıyorlar onu öğrendim. Aile isterse kültürlü olsun çocuk bir şey sorunca şimdi zamanı değil diye geçiştirebiliyorlar ve bu geçiştirme çocukları çok üzüyor ve içlerine çekilmelerine sebep oluyor. Ne olur elinizdeki işi iki dakika bırakıp çocuğunuzu dinleseniz? Bu yazı daha sürer evet ailelerde haklı ama çocuk sahibi olmak başka bir şey ve özellikle çocuk sorguluyorsa! Lütfen azıcık ilgi…

Ve sevgili okuyucularım daha birçok sorunla uğraşıyorum aslında tek tek aileleri ile konuşmak istiyorum ama?  Ve akşam okuma saati ah zevkten eriyorum sıcak mutfakta elimde “Oblomov” ah  ya bitirmeye az kaldı keşke 600 değil 1600 sayfa olsaydı, her satırı ile gülümsemekten gülümseyerek uyur oldum valla ısrarla tavsiye diyorum hemen alın ve okumaya başlayın.

Ve gülümseyerek yazımı kapatıyorum “Oblomov’u” düşündüğüm için ve şimdi atölyeye ineceğim çok seveceksiniz yaptığım resimleri kalıbımı basarım neden mi çünkü ben çok seviyorum. Soruyorlar nasıl seçiyorsunuz yapacağınız resmi diye. Hemen yanıt veriyorum severek!! Sevmediğim hiçbir şeyi yapmam, yapamam

Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, her şeye rağmen hayat sevince güzel. Ayrımsız, gayrımsız… Yase

Ve inşallah Nazlı adlı arkası yarın romanını beğeniyorsunuzdur valla günlük doğaçlama değil yaşanmışlıklardan yola çıkarak yazıyorum… Nazlı, bakalım başına neler gelecek?

& & & & &

Kozadaki Kelebek Hikâyesi

Bir gün, adam ormanda gezerken bir kelebeğin kozasından çıkmaya çalıştığını gördü. Kozasındaki küçük delikten çıkmaya çabalayan kelebeği saatlerce izledi.

Sonra adam, kelebeğin kozadan çıkmak için çabalamaktan vazgeçtiğini, gücünün kalmadığını düşündü. Kelebeğe yardım edeyim de kolayca çıksın diye düşündü ve kozadaki deliği daha rahat çıksın diye büyüttü.

Bu sayede kelebek kozasından kolayca çıkabildi. Fakat çıkmaya daha hazır değildi, bedeni hala kuru ve kanatları buruş buruştu. Adam, kelebeğin gücünü toplayıp, kanatlarını açıp, uçacağını düşünüyordu. Ama Kelebek kozasından zamanından önce çıkmıştı. Ne kadar çabalasa da uçamadı ve buruşmuş kanatlarıyla yerde sürünmeye devam etti.

Adam iyi niyetli bir şekilde kelebeğe yardım etmeyi istemişti ama bilmediği nokta; kelebeğin kozadan çıkmak için çabalaması, bedenindeki sıvının kanatlarına gitmesini ve bu sayede doğru zamanda kozasından çıktığında uçabilmesini sağlayacaktı.

Hayat akarken sarf edilen çabalar, uğraşlar bizi hayatımızdaki bir sonraki adıma hazırlar,  gerekli güce ulaşılmasını sağlar. Kendi kanatlarınızla uçmak isterseniz emek vermeniz, zorluklarla mücadele etmeniz gerekir.

& & & & &

Nazlı

Üniversite sınavlarına hazırlanırken dershanede Güneş’in kız kardeşi Ayla ile aynı sınıftaydı kısa zamanda kaynaşmışlardı kızlar. Nazlı çok rahat, kendinden emin, çalışmaktan çok, dinleyerek öğrenen, pratik zekâlı, küçük, büyük herkesle ilgilenen, tatlı, konuşkan bir kızdı. Bu yüzden okulda herkes onu severdi. Güzel konuştuğu gibi güzel giyinirdi. Üstelik çok güzeldi. Ayla ilk görüşte “İşte abime uygun bir kız” demişti. Abisi Güneş Kıbrıs’ta üniversite okuyordu. Ayla, Nazlı’ya her fırsatta abisini anlatıyor onu övüp havalara çıkarıyordu. Üstelik sürekli Nazlı’yı evlerine davet ediyordu. Ancak Nazlı’nın Güneş’i düşünecek zamanı yoktu. Ortaokuldan beri bir erkek arkadaşı vardı onunla o zamanlar arası bozuktu bu yüzden üzgündü.

Ve tek bir hedefi vardı üniversite sınavlarını kazanıp iyi bir kariyer yapmak!!! Ailesi ve öğretmenleri de onu bu şekilde yönlendiriyordu. Ancak Nazlı’nın talipleri günden güne artıyordu. Üstelik reddedilmeyecek kısmetler vardı. Babası onu karşısına alıp “hoca mı, koca mı?” demişti Nazlı hiç tereddütsüz tabi ki “hoca” diye yanıt vermişti. Babası “bende öyle tahmin etmiştim” diyerek kızının saçlarına bir öpücük kondurmuştu. Bu konuda orada kapanmıştı ama tabi büyük konuşmamak gerekiyormuş. Nazlı bunu sonra anlayacaktı. “Kader” demedi başına gelenlere yalnızca “aşk” dedi “katıksız aşk” aslında nasıl bir aşk bildiği yoktu! Arkası Yarın

Günün Şiiri

Bu Bizimki

Yıkıcı bir aşk bu,
Yıkıyor milletin ortasına
Tutku yükünü.

Bölücü bir aşk
Ekmeği suyu bölüyor
Günde üç öğün.

Hain bir aşk bu,
Sizin eve hırsız girer
Onunkine polis.

Yasadışı bir aşk bu,
Evlenmeyi
Hiç mi hiç düşünmüyor.

Soyguncu bir aşk bu,
En sıradan ezgilerden
Sevinçler devşiriyor

Kökü dışarda bir aşk,
Dante ile Beatrice’inkine
Fena öykünüyor.

İşgalci bir aşk bu,
Samanlık sevişenin diyor
Başka şey demiyor

Cemal SÜREYA

Günün Sözü

-Halim açık denizde düdük çalan bir gemi,
Kim duyar ötelerden haber veren bestemi.

-Akıl akıl olsaydı adı gönül olurdu,
Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu..

-Yarın elbet bizim, elbet bizimdir;
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

‘Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.’
Necip Fazıl KISAKÜREK

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here