Para açlığı giderir, mutsuzluğu değil, yemek mideyi doyurur ruhu değil. (Shaw)
Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hayat akmaya devam ediyor; kuşkunun korkunun ve umudun hükümdarlığında. Her an bir olaya gebe zaman. Atama bekleyen öğretmen adaylarında zaman tonlarca ağır, beklenti yüreğin en derininde umut ve umutsuzluk birbirine karışmış, diller lal, bakışlar uzayın derinliklerinde ilahi bir ışığın peşinde. Bir adam çiçeklerle donanmış taze bir mezarın başında tek başına üşümüş, üzüntünden iki büklüm çiçeklerin altında uyuyan şehidin içini yakan acısı ile iki büklüm ağlamadan öylece duruyor. Donmuş zahir bütün düşünceleri. Bütün duyguları acı kesmiş!
Bir çocuk buz gibi yere çıplak bacaklı, bağdaş kurmuş oturuyor. Üzerinde yırtık pırtık bir paçavra, incecik bedenini örtmeye yetmiyor. Elinin bir tanesi beline sarılmış sımsıkı diğeri dizlerinin üzerinde donmuş. İnsanlar akıyor yanından kimsenin onu gördüğü bile yok. Umarsızlıktan değil görmemeleri, düşüncelerin ağırlığından, çaresizlikten kapanmış gözleri ondan. Ama görmesi gerekenlerde görmüyor!
Ve hayat akıyor doludizgin ve insan, en kötü zamanlarda bile arsızca mutlu olabilir. Yani bendeniz aynen dediğim gibi şu an mutluyum çünkü kardeşimle tarçın kokan sımsıcak mutfaktayız. Kardeşim pasta yapıyor bendeniz yazımı yazıyorum ve dışarıda kar yağıyor şimdi gel de bir anlığına bile olsa her şeyi unutup mutlu olma canım? Yaradan’a selam olsun, teşekkür olsun, anlık bile olsa mutluluğu üzerimizden eksik etmiyor.
Dışarıda kar yağıyor kardeşim alışık ama bendeniz yüz yılda bir tanık olduğum bu güzellik karşısında tabi hak verirsiniz ki pırpır ediyor içim. Beyaz pamuklar pencere pervazlarına değip yere düşerken içim sevinçle kabarıyor.
Belki şu anda bir eve Türk bayrağı asılıyor. Ardından ateş düşüyor o evin tam ortasına. Kardeşim elmalı pastayı sarıyor pür dikkatle, dışarıda kar yağıyor, benim içim pırpır. Belki şu an Çanakkale’nin Ayvalık ilçesi yine sallanıyor? Çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek meydanlarda korkuyla bekleşiyor… Hava soğuk, tedirginlik ve korku ondan soğuk…
Aşağı katta birileri taşınıyor. Evin içini komple değiştiriyor olmalılar ki sabahın köründen matkap seslerinden siteyi inlettiler, taşınacaklar kim bilir ne hayallerle evin içini değiştiriyorlar.
O çıplak bacaklı çocuğun hayalleri de var mıydı öylece donup kalmadan önce? Dışarıda kar yağmıyor artık. Durdu, yere düşenler eridi bile. Aşağıdan gelen matkap sesleri başımı oyuyor. Kardeşim keki çıkardı dibi yapışmış “kalıbı az yağlamışsın” diyorum o kabul etmez hiç eleştiri “hayır iyice yağladım” diyor. “O zaman neden yapıştı” diye soramıyorum. Elmalı pastalar fırına girdi sanki pastane çalıştırıyoruz… Oğlu ve kız kardeşi gelmiş ya ne yapsa yetinmiyor cancağızım.
Ve kar durdu, matkap sesi beynimi oyuyor. Kardeşim akşam yemeği için kıyma kavuruyor, soğanın yakıcı kokusu, tarçın kokusunu saklıyor. Matkap sesi beynimi oyuyor.
Ve sevgili okuyucularım kalbim ağırlaşıyor, pırpırlar uçtu gitti. Ve şimdi sağlıkla, sevgiyle kalalım hep birlikte, her zaman ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
Diğer Yarımızı Arıyoruz
Yine milyonlarca yıl önce daha insanoğlu dünyaya gönderilmeden önce erkek ve kadın ruhu aynı beden içinde yaşarlarmış. Birbirleriyle mükemmel biçimde uyumlu bu çiftler sevgi, aşk, mutluluk, gibi ihtiyaçlarını aynı beden içinde karşılarlarmış.
Tanrılar insanoğlunun bu uyumuna ve mutluluğuna hayran kalmışlar. Fakat zamanla erkek ve kadın bu yaşamdan, bu monotonluktan sıkılmışlar ve bir gün Tanrıların huzuruna çıkıp “Bizler artık bu şekilde yaşamaktan sıkıldık, monoton ve heyecansız bir hayatımız var” diye şikâyette bulunmuşlar. Tanrılar bu şikâyet üzerine toplanıp bir karar almışlar ve kadın ve erkeği var oldukları bedenden ayırmışlar.
Birçoğunu birbirlerinden çok uzağa fırlatmışlar. Kimini güneye, kimini kuzeye, kimini doğuya, kimini batıya, bazılarını da birbirlerinin çok yakınlarına yollamışlar. Birbirlerinden ayrılan bu insanlara eşlerini arayıp bulmaları söylenmiş.
Bu günümüzde hala böyledir. Kimse tek başına yaratılmamış. Herkesin bir eşi var. Fakat önemli olan o kişiyi, doğru insanı bulabilmekte. Bunu başaranlar var. Etrafımızda 70-80 yaşına gelmiş ve hala el ele dolaşan, birbirlerine ilk günkü gibi aşık tatlı yaşlı çiftler görmüyor muyuz? Bu insanlar birbirini bulabilmiş insanlar. Fakat diğer yanda yıkılan aileler, mutsuz olan hayatlar var.
Aradığımız kişi, geçmişte aynı bedende yaşadığımız kişi belki bize çok uzak, belki de yanı başımızda ama biz onu görmemekte ısrar ediyoruz. Kim bilir belki o kişiyi bulacağız. Sadece bakmak yetmiyor, görmek önemli. Muhteşem diye nitelendirdiğimiz gülü bulmak uğruna ayağımızın altında ezdiğimiz papatya kim bilir belki de aradığımızdır…
& & & & &
Bir adam bir düş gördü ve uyandığında yorumcuya giderek düşünü kendisi için yorumlamasını istedi. Yorumcu adama dedi ki; “Bana uyanıkken gördüğün düşlerle gel ki, Anlamlarını söyleyebileyim. Ama uykunun düşleri, ne benim bilgeliğime aittir ne de senin imgelemine. Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum görülmez bir elma bahçesidir. Ama bu tohum bir kayaya rast gelirse ondan bir şey çıkmaz.
Günün Şiiri
Söyle Sevda İçinde Türkümüzü
Söyle sevda içinde türkümüzü,
Aç bembeyaz bir yelken
Neden herkes güzel olmaz,
Yaşamak bu kadar güzelken?
İnsan, dallarla, bulutlarla bir,
Ayrı maviliklerden geçmiştir
İnsan nasıl ölebilir,
Yaşamak bu kadar güzelken?
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
Açılmamış Kapılar
Sevdiğin kentlerin selamı sanki
Sülüs kamyon şoförleri
Kufi hamallar
Anılar hep sonbaharda gibidir
astrakan gecede
süt yıldızlar
Belleğinin yerini tutar kadehindeki
Taşlar taş kemerler
İvedi sarmaşıklar
Hayatını sarsan binbir andan
adlarını yıllara
veren yargıç krallar
Ne varsa yarım kalmış, geleceğindir
Bir kez girilmiş sokaklar
Açılmamış kapılar
Bilir misin iki kökeni var hüznüniyetinin:
çiçek durumu aşklar,
yaprak düzeni siyasalar.
Cemal SÜREYA
GÜL
Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin
Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
İstasyonda tiren oluyor biraz
Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım
Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum
Her nasılsa sokağa düşmüş
Kolumu kanadımı kırıyorum
Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı
Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene
Cemal SÜREYA
Günün Fıkrası
Önemli Olan Kazanmak
Temel, Dursun, Cemal suyun altında en çok kalma yarışması yapıyorlarmış. Dursun 15 dakika, Cemal 10 dakika durmuş çıkmışlar. 10 saat olmuş, 20 saat olmuş Temel’in cesedi karaya vurmuş. Daha sonra Fadime’ye baş sağlığı dilemişler. “Üzülme” diye teselli etmek istemişler. Fadime: “-Önemli değil. Yarışı kazandı ya önemli olan o” demiş.
Günün Sözü
Para açlığı giderir, mutsuzluğu değil, yemek mideyi doyurur ruhu değil.
Shaw