Grip Olmak ya da Olmamak

0
94

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Güne çok düşünceli uyanmıştım ve aşağıdaki yazımı yazmış bitirmişken  şok bir haberle şoka uğradım. İstanbul’da Sultan Ahmet çeşmesi önünde  bomba patlamış çok sayıda ölü ve yaralı varmış? Aklım durdu ve yazımı yazmamış  olsaydım sanırım yazamadım çünkü şu anda felç olmuş vaziyetteyiz.

& & & & &

Bazıları başını ellerin arasına almış “biz bu duruma nasıl düştük” diye kara-kara düşünürken olanlar oluyor bütün hızı ile. Düşüncelerimden başımızı kaldırdığımda ise korkunç bir çaresizlik  içinde soluklanmadığımızın ayrımına varıyoruz paranoyaktık çoktan beri, hayalimizden bile korkan  şimdi çaresiz olduk birde şu domuz gribi  başımıza musallat oldu ki “artık beni  düşünün” der gibi. “Dünyayı dışarıda bırakın kapı pencereleri kapatın ve kendi canınızı kurtarın” der gibi.  Çevremde  herkes grip, hepsi korkuyor! Bende korkuyorum.  Ne komik, biraz önce soluklanmıyorduk havamız yoktu artık içimize çekecek oksijenimiz tükenmişti ya? Şimdi neden  gripten ölmek istemiyoruz? Ölüm yanı başımızda olduğu halde… Yani artık  her an bir bomba patlayabilir, tuzla buz olabiliriz! İşte insan böyle bir şey!  Hem soluk almakta zorlanır hem de korkar ölmekten! 

Arkadaşlarım yatak döşek yatıyorlar, tavuk suyu çorbalar, mendil kaseleri, (buruşuk kirli mendillerin durduğu kase) eskilerin gözyaşı kaseleri gibi, ilaç kutuları ve bir sürü  bardakla birlikte su dolu sürahi ile tıklım, tıklım komodinlerin üstü. Dantel örtüye zeval gelmesin diye gümüş tepsi içinde duruyorlar! Elektrik sobası ful yanıyor. Ve kapalı ağır perdeler, buna uygun endişeli asık yüzleri onlarında. Bize bulaşamasa bari der gibiler!

Sanki eski  Fransız  filmlerinden birindeyiz. La-havle çekesim geliyor. “Yaklaşma” diyorlar sanki leprasıymışlar gibi. Ki ona bile rahatlıkla yaklaşabilirsiniz. Ne olmuş grip olmuşlar  üstelik  domuz gribi bile değil. Ama çok ağır ateş öksürük burun tıkanıklığı bezeler şiş falan. Eyvallah!  Hepsi olabilir. Ama bu durumda kalırsanız yani eski Fransız film hallerini de ki gibi. Bence zor iyileşirsiniz. Bir defa o mendil kaşesi çok kötü ve iğrenç bir şey ve orada üreyen mikroplar havanın ısısı ile bir deveyi bile yere serebilir. (develer bu günlerde revaçta) önce ondan kurtulun sonra şu kalın perdeleri açın, güneşi buyur edin içeri. Günlerce pencere önünde bekliyor! Ayıp yani.

yase-grip1

Değerini bilin canım millet bir demetine hasret. Sonra pencereleri açın odanızı bir güzel havalandırın. Yapabiliyorsanız hafif bir duş alın çok sıcak olmayan. Biliyorum çok kötüsünüz. Ayağa bile kalkamıyorsunuz. Hadi ya herkes kalkabilir o kadarda değil yani. Tuvalete gitmiyor musunuz? Tabi  gidiyorsunuz işte ne güzel  banyoda elinizi yıkarken  kendinizi de yıkayın bir güzel. Şöyle bir ferahlayın. İnanın çok iyi algılayacaksınız kendinizi.

Üzerinize yeni giysiler geçirin, insanın üzerini değiştirmesi de çok önemli bütün gün ve gece aynı eşofmanla dolaşmak hem moral yönünden hem de sağlık yönünden zararlıdır diye düşünüyorum. Bunları söylediğimde ooo tüyleri diken, diken oldu  valla sevgili dostlarımın. Tabi sen iyisin dediler. Konuşmak kolay senin için.

O çok şükür ki iyiyim hem de çok iyiyim. İnce hastalıkla kucak kucağa yaşarken… Bu kez eski Türk filmlerindeki gibi. Kesik öksürüklere bol terleme, kemiklerin hepsinin, teker teker kırılıyormuş gibi ağrıması. Kafanın hallaç pamuğu gibi darmadağınık uğul, uğul olmasını  falan saymasak hiçbir şeyim yok. Ve çok şükür ayaktayım, işimi yapıyorum, yazıyorum, okuyorum ve olmadığım kadar aktif yaşıyorum. Neden mi peki bütün bunları yapabiliyorum? Bendeniz iksirli, üzerine  okunmuş ayaklarında nalı-şerif terlikleri  olan  biri miyim  ondan! Yerseniz. Hah ha hiçte öyle değilim. Bendeniz  bu ortamda bile  temiz havaları kaçırmam. Günün en dumansız saatlerinde enerjim yerindeyse bir saat yürürüm değilse kendime yüklenmem 20 ya da 15 dakika olsun o da yeter. Düzgün beslenmem ama lazım olanı, uyduruk kıytırk ta olsa, onlar bile bana çok gelse olmayanları düşündüğüm için, yine de boğazıma takıla takıla yutarım.

Ve hastalıktan daha güçlü olduğuma inanırım. Ömrümde  mendil taşımadım. Bu yüzden  çok kötü durumlara düştüğümde oldu. Ama yine de bulundurmama gibi bir huyum bakidir. Mendil gerektiğinde direk suya giderim. On defa  gerekse de  öyle yaparım. Bu şekilde  kalkıp oturduğum için enerjimde kendini şarj eder. Bu günlerde moralim bozuk hafif bir isyan içinde değil, baya yüklü bir isyan içinde olduğum halde iyi olmak zorunda olduğumuzun da ayrımındayım, “hamdım piştim yandım” diyerek küllerimden yeniden doğrulanabilmek için.

Ve sevgili  okuyucularım şaka bir yana. Gerçekten grip deyip geçmemek gerekiyor. Kuşkusuz her insanın kendine göre katlanma kat sayısı vardır. Yani bazıları 39 ateşle cirit atar. Bazıları 37.5 olunca yatak döşek olur.  Lapaya döner. Bu yüzden siz bana bakmayın ancak güneşi içeri alın, temiz hava soluyun ve kirli mendilleri ortada bırakmayın, zencefilli karışımlar tüketin, bağışıklık sistemini güçlendirici falan. Uzmanlar sıralıyor zaten her gün listeleri, o listelere bakınca yuh diyorum valla kim bunları alabiliyor abicim ya. Her şeye zam, zam! Öyle mantıklı ucuz bir şeyler verin ne olur ya. Gücü  olan var olmayan var. Yani uzman değilim tabi ancak yaşanmışlıklar var. Onlarda bence çok önemlidir.

Ve sevgili okuyucularım grip  yada değil  domuz yada değil ufak tefek de kırgın olsanız bile kendinizi ciddiye alın dünya bazen artık yaşanmaya değmiyor diye desek de, aslında onu güzelleştirmek  elimizde bunu unutmayalım ve kendimizce isyan durumunda olsak da… Yalnız bunun için bile yaşamaya değer.

Ve sevgili okuyucularım yaşam kutsaldır. Ve bu kutsallığı hurafelerle kirletmeden yaşamak elimizdedir. Sağduyu ve kitap  okumak çok çok okumak bize yardımcı olabilir. Tabi önce sağlık ve sevgi ve ayrımsız gayrımsız el ele olmalıyız. Hep birlikte. Yase

Günün Şiiri

Hasretini Çekerken

kavuşmanın yerindeyiz tam yerinde sevgilim

ele bakıp bu havayı ellerinle iteleme

ellerimi uzatamam dokunamam parmağının ucuna

iki parmaklığın arası iki kol boyundan çok fazla

yine sen gel yine sen gel yine sen gel

omzum olsun başına aradaki paslı engel

açtığını göreyim saçlarını sardığın çiçeklerin

doyumsuzluğunu yaşat,

hasretimiz adına birbirimizi uzaktan sevmenin

nevrimi döndürüyor geceme sızdırdığın sevi iksirleri

tırmanıyorum kızgın çöl dağlarını

ve tarıyorum kum bayırlarının bakır saçlarını

serabımda, tadılmamış şarapların kurulduğu üzüm bağları

bir de sen KOPAR BENİ diye sarkan

olgunlaşmış asma üzüm salkımı göğsünde

ikircimler birbirini kovalıyor içimde

bu salkım benim için HAVVANIN YASAK ELMA’sı

ve benim gücüm yasal mı bu yasağı kırmaya

içimdeki mahzenlerin bordo şişeleriyle

bu yasallık yeter miydi seni şarap kurmaya

ayakların sızısı kalçalara vuran karasularına

merhem taşıyan çarıkların manda gönünden olmasıydı

ve karşılığını hasretimizde arayan bir çileyle

katılmasaydın ilk dirilenler arasına kendiliğinden

küller içinde küllenen sevilerini türkülerken

seslerini öptüğüm al fistanlı kızların vaadleri gibi

seni de silerim serimden

nevrimi döndürüyor geceme sızdırdığın sevi iksirleri

ben yükseldikçe gece küçülüyor gözümde

kızıl şafakların kuşluk sütlerini sulayan ıslıkları çalıyorum

ve tarıyorum parmaklarımla kum bayırlarının bakır saçlarını

belki de hiç silinmeyecek içimden

çöl eşkıyalarının hummalı baskınlarında üstümüze düşen gölgeleri

ve belki de bu yüzdendir yüreğimin

çöken barikatların çürük tahtalarını böyle pervasızca yakmaya çalışması

zaman bile yetmiyor durdurmaya

yüreğimin bu yönde sürüp giden havariliğini

bir yandan da diyorum ki

varsın korksunlar o tahtaları o barikatlara çakanlar

varsın dağlansın

ağzımdan çıkan gül dikenlerine habersizce değmiş gibi elleri

sevgilim yine de biz

kavuşmanın yerindeyiz

tam yerinde

ele bakıp bu havayı ellerinle iteleme

Soysal EKİNCİ

Günün Sözü

Yaşamın ilginç yanlarından birisi de, en iyinin dışında bir şey kabul etmeyenlere genellikle en iyisini vermesidir.
W. Somerst Maugham

Günün parlak ışığında görebileceğimiz en uzak cisim güneştir, fakat gecenin karanlığında milyonlarca kat uzakta olan yıldızları görürüz. Özel dünyanızın karardığı gelecek seferde bunu hatırlayınız…

Good Reading Dergisi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here