Görünenler ve Olması Gereken

0
127

Türkiye ekonomisindeki mafyalaşma sürecini anlamak istiyorsanız, TPAO’nun başına gelenlere bakmanız yeterlidir. Milli petrol savaşımız, Cumhuriyetin kuruluşu ile başlar. Cumhuriyetin ilk işi Petrol Yasası çıkarmak olmuştu. Sene 1926.

1933’te Petrol Arama ve İşletme Dairesi kuruldu. 1940’da Raman’da, 1947’de Garzan’da petrol bulundu. 1942’de Petrol Ofisi, ardından 1953’te Batman Rafinerisi kuruldu. 1954’te Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (PİGM) ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) kuruldu.

Petrol işi, bütünleşmiş çalışmayı gerektirir. 1959’da Batman Rafinerisi, 1960’ta Petrol Ofisi (POAŞ) TPAO’ya devredildi. 1961’de İPRAŞ Rafinerisi kuruldu. Ve TPAO’nun peşpeşe kurduğu o dev işletmeler dönemi başladı.

1965’te Yarımca PETKİM, 1967’de Batman-Dörtyol Petrol Boru Hattı, aynı yıl Aliağa Rafinerisi, 1971’de İstanbul Gübre Sanayi AŞ (İGSAŞ), 1974’te denizde petrol taşımacılığı yapmak için DİTAŞ, boru hattı işletmesi BOTAŞ ve Akaryakıt Dağıtım AŞ (ADAŞ)…

1975’te TPAO, 22 petrol sahasında, 100 milyon varil ham petrol üretir hale gelmişti.

12 Eylül ve Özal’lı yıllar… Sonra da emperyalist Batı’nın emrine giren diğer hükümetler… Hem genel olarak sanayi ve tarım hem de TPAO için karanlık yıllar…

Önce Rafinaj, Petrokimya, Akaryakıt Dağıtım-Pazarlama, Petrol ve Doğalgaz Üretimi, kurumun elinden aldılar. TPAO’nun bütünleşmiş (entegre) yapısını parçaladılar. Kolsuz kanatsız bıraktılar. Sonra sattılar birer-birer.

POAŞ’ı (Petrol Ofisi) 2000’de İş-Doğan Holding ortaklığına, onlar da Avusturya OMV’ye, OMW de Hollandalı Vitol Group’a sattı. Top gibi oynadılar Petrol Ofisi ile. İGSAŞ’ı 2004’te Yıldızlar Holding’e, TÜPRAŞ’ı 2005’te Shell-Koç ortaklığına, PETKİM’i 2008’de Kazak görünümlü ABD şirketine, Devletin elde kalan tek petrol dağıtım şirketi Türk Petrol’ü (TP), 2016’da Zülfikarlar Holding’e…

ANAP Hükümeti 1988’de, kara para aklanan ve karanlık işlerin döndüğü Jersey Channel (Kanal) Adalarında bir petrol şirketi kurdurdu; Turkish Petroleum International Company Ltd. 2013’te BOTAŞ’ın içine yerleştirildi, TPIC.

Dünya petrol mafyası ile karanlık ticari ilişkiler… Devlet, kural ve resmiyet bir kenara itildi. Son hamle ise mafyalaşmanın devlet kurumlarının yerini alması oldu. Mafyalaşan yeni sistemde, çalışma hayatında da hak hukuk yoktu. Sendikalaşmaya çalışan 600 taşeron işçisini sokağa attı TPIC.

Petrokimya sektöründe “anaların anası” denilen TPAO’nun içini boşaltmaya gelmişti sıra. Adıyaman, Batman ve Trakya Bölge Müdürlüklerindeki kuyu tamamlama (workover) ve sondaj faaliyetlerini TPIC’e devrettiler. TPAO’ya ait jeofizik operasyonlar, sismik ve deniz sismiği bile elinden alınıyor. Bu, yüzlerce kurumun başına örülen çoraplardan biri idi…

Bu, mafya sisteminin devleti ele geçirmesi idi… Mafyalaşma, duvara toslama yolundaki ekonominin hızını daha da artırdı. ‘Eyvah’ dedi hükümet. Kendisinin de üstüne yıkılıyordu duvar. Ulusal İstihdam Stratejisi bile boşa çıkmıştı. “Ekonomide milli seferberlik” ilan etti, fıtratında olmamasına rağmen, ‘Yatırım-üretim’ dedi, 2015’ten beri. Ama nafile. 2013’te 18.4 milyar TL olan bütçe açığı, bütün vergilere ve zamma rağmen 2017’de 47.4 milyar TL’ye çıktı.

İletişim, petrokimya, finans sektörü, ağır sanayi devletin elinden çıkarılmış, hatta yabancılara verilmişse, “yatırım üretim” diye çırpınmanız nafile. Devletin en ücra köşesi bile taşeronla doldurulmuşsa, çare yok, o duvar yıkılacak üstünüze.

O halde yapılması gerekenler var. Hele de ABD 4900 TIR silah yığmışsa sınıra, 30 bin kişilik ordu kurmaya kalkmışsa, ekonomiyle, işçilikle oynamayı bırakacaksınız. Kamuculuk lazımdır, stratejik kurumları yeniden kamuya kazandırmak lazımdır, mafya sistemine son vermek lazımdır. Taşeron sistemini bütün kurumlardan kazımak, ayrımsız, şartsız ve gaspsız emsal kadroları vermek lazımdır.

Sadık KARAKAŞ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here