Gökten Dört Elma Düştü

0
118

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah güzel bir masala ne dersiniz? Evvel zaman içinde diye başlayan. Belki iyi gelir kendime.

Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde  çok zengin bir ülkenin çok güzel bir kraliçesi varmış. Halk onu çok seviyormuş çünkü güzel olduğu kadar akılı ve adaletli ve iyi kalpliymiş. Bu yüzden ülkelerinde rahat mutlu yaşarlarmış.  Bir gün çok uzaklardan bir atlının tozu dumana katarak geldiğini görür gözcüler. Hemen kraliçeye gidip haber veriler…

Kraliçe “bekleyelim bakalım” der. “nerden gelir nereye gider muradı nedir?” “Siyah  bir at üzerinde siyahlara bürünmüş siyahî süvari gelir ve ülkenin  giriş  kapısında durur  yeri göğü inleten bir sesle “kapıyı aç” diye   seslenir nöbetçiye. Nöbetçi şaşkın korkak  açar kapıyı, atı terli kendisi terli siyahî sürücü saraya doğru yol alır, tozu duman katrak. Halk huzurla dolaştığı yolarda bu garip tozu duman katan sürücüyü görünce hemen evlerine  sığınıp kapı ve pencerelerini sıkıca kapatırlar.  Sürücü hiç hız kesmeden  saraya gelir ve destursuz kraliçenin huzurun çıkar. Kraliçe  dimdik  durarak bu siyah giysili, siyah  kocaman adamı karşılar.  Siyah adam normal insan boyunun iki kattı ve bir o kadarda kilolu buna rağmen kraliçe hiç  korkmaz. Aksine adamı  büyük bir sükûnetle süzer.

Adam hemen söze gelir. Ben   devler ülkesinden geliyorum. Ve bize katılmanızı istiyorum. Kraliçe şaşırır nasıl olur biz der ülkemizde rahat ve huzur içinde yaşıyoruz  neden sizin ülkeye katılalım ki üstelik sizi tanımıyoruz. , görünüşünüz bile bize yabancı. .  Siyah adam “ya bize katılırsınız ya da sizi yok ederiz diye son sözü söyler. Kraliçe zaman kazanmak için halkıma sorayım der. Halkı sen bilirsin der. Çünkü sen bizi hiçbir zaman üzmeden bizde seni üzmeyeceğiz.   Sen ne dersen onu yapacağız savaşmacımızı istersen savaşırız istersen teslim oluruz.

Hayır der kraliçe teslim olmayacağız hiçbir zaman. Bekleyin  sonra size yeniden döneceğim. Kraliçe sürücüye güzellikle  hitap eder onu  güzel bir odada ağırlar güzel yiyecekler sunar. Ve karar vermek zorunda olduğunu söyleyerek odasına çekilir.

Kraliçe güzel ve güzel olduğu kadar  olağan üstü meziyetleri de  olan bir kadındı.  Onları gizlemişti  çünkü meziyetlerini kullanmak için gerek olmamıştı. Şimdi ise tam zamanıydı bu yüzden meziyetlerini sakladığı sandıktan dışarı saldı. Arlarında  gerekenleri   seçti. Ve hemen nasıl uygularım diye düşünmeye başladı. Kararını verince de meclisini topladı ve kararını ı bildirdi. “ Ben” dedi bu siyah adamın devler ülkesine gideceğim. Ve orayı  göreceğim. Sonra sizinle tekrar konuşuruz. Hemen hazırlıkları yapın sabah erken yola çıkacağım. İçerde yatan adama gelince onun için bir iksir hazırladım ben gelene dek odasında mışıl mışıl uyuyacak. Onu merak etmeyin size bir şey yapamaz. Halkı   korkar siz o uzun yollarda helak olursunuz der. Ama kraliçe aldırmaz. Doğru bildiğin yol her zaman en kolayıdır der. Bu yüzden korkmayın.  Ve yanına birkaç muhafız alarak  yola çıkar   Az gider uz gider dere tepe düz-düz gider ve bir dağın ardına  yayılmış  siyah giysili siyah devler ülkesine gelir. Uzaktan etrafı şöyle bir inceler  ve dünyada nasıl olurda böyle bir ülke olabilir diye şaşırırı ancak korkmaz ve  maiyetindeki askerlere sakin olmalarının ve kendisini izlemlerini söyler. Sonra  hep birlikte bayırı aşıp ülkeye girerler.. Muhafızı olmayan kapıdan  Ve ne görsünler her taraf devlerle dolu. Yürüyen, alışveriş yapan… Dikkat etmeseler ayakları altında ezilmeleri iş bile değil. Bu yüzünden atlarını büyük bir ustalıkla saraya doğru sürerler kimse onların farkında olmamıştı bile ya da onlar öyle sanıyordu…

Saraya geldiklerinde, saray muhafızlarının yalnızca  büyük adamlar olduğunu görürler yani dev falan değiller… Kraliçe  çok şaşırır ama zaten onlara gelen sürücüde dev değildi. Yani bu ne demekti şimdi. Devleri büyük kocaman insanlar mı yönetiyordu? Belki diyerek kraliçe   huzura çıkar yanındaki  muhafızları ile. Kimse onlara dokunmaz.  Ve tahta yaklaşınca nerdeyse küçük dilini yutacak kadar şaşırırlar Çünkü tahta oturan bir dev anası, tahta kurulmuş iki göğsünden iki minik dev süt emiyor büyük bir iştahla.  Manzara çok korkunç görünmesine rağmen  tahta oturan bir anneydi. Ve süt emen dev bile olsa bebekleriydi yani korkunç ama sıcacık bir görüntü vardı. Ve kraliçe şaşkınlığını hemen yenip saygıyla dev anasının önünde eğilir. Bize katılmak için mi geldiniz diye gürler dev anası süt emen  bebek  devler bu ses karşısında aniden süt emayeyi kesip  gelene bakarlar. Gelen  şimdiye dek görmedikleri güzellikte bir minik kadındı. Çok etkilenirler analarının  kucağından inip  ayakta duran kraliçenin yanına giderler. Hayran, hayran onu izlemeye başlarlar.  Dev anası da bu görüntüden çok etkilenmiştir. Ve kraliçeyi yanına çağırır oturacak yer gösterir.

 

“Sen cesaret edip devler ülkesine geldin “der cesaretine hayranım  devler isteseydi seni daha kapıdan girmeden i ayaklarının alnında ezerlerdi. Ancak onlar bunu yapmadı çünkü biz cesur insanları severiz. Ve biz ziyarete gelen ilk insanın… Yüzyıllardır burada yaşıyoruz ve bizi kimse ziyaret etmedi. Sizin varlığınız tesadüfen öğrendik ve  aslında sizinle tanışmaktı amacımız ancak ne olduğunuzu  bilmiyorduk kuşkuluyduk.  Biz aslında kötü  değiliz. Bizde bir zamanlar sizin gibiydik.  Şimdi şuraya otur sana anlayacağım  başımızdan geçenleri der. İki bebek dev koşup anlarının göğüslerine  yapışırlar. Pür dikkat kesilerek annelerinin dinlerken süt emmeye başlarlar, lukur, lukur emme sesleri sarayın taş duvarlarında yankılandığından anaları yine etrafı titreten bir sesle başlar anlatmaya.

Bir zamanlar çok güzel bir ülkede çok güzel insanlar olarak çok güzel ve mutlu yaşardık. Bir gün aniden  nerden çıktığı belli olmayan kötü insanlar ülkemize geldi ve vatandaşlarımızın arasına kin tohumlarını  attılar. Ülkemiz karıştı bu karışıklık tanrıların gücüne gitti ve bir gün bir fırtına koptu yeri göğü tersyüz etti. Her şey yok oldu. Yalnız benle kardeşim kaldık  ikizim olan kız kardeşim de yanımızdaydı ama   bir dalga onu aramızdan almıştı. Yıkık bir duvar dibine sığınmıştık dilimize bir ağıt yapışmıştı. “Aha vah ederim anam babam  yok oldu. Dağlar deniz denizler dağ oldu kız kardeşimi dalgalar yuttu.  Aha vah yalnız kaldık bu âlemde karanlıklar içinde.”

Gözlerimizden yaşlar  akıyordu simsiyah.  Birbirimize sarılmış bekleşirken. Aniden bir ışık parladı. Ve o ışıktan siyah giysili şeytan gibi kırmızı kulakları olan  bir dev indi korkudan titreşiyorduk kardeşim ağlıyordu.  Şeytan kılıklı dev elini uzatıp ikimizi de yerden kaldırdı avucunda, kalın dudaklarından çıkan nefesten uçmamak  için kardeşimle sarıldıkça sarılıyorduk “bütün ailen yok  oldu. Seni kendime seçtim ama yinede soruyorum  bana varır mısın?”

Nasıl olur sen bir devsin. Olsun dedi sende bir dev olursun. Kırmızı kulaklı ve siyah bir dev olduğu halde kötü kalpli değildi ve bana yardım etmek istiyordu. Bir an düşündüm ne yapabilirdim ki başka? Teklifini kabul ettim. Ve bir tek yüzüme üfledi aniden dev kesildim… Kardeşim yere düştü. Ona üflemedi, o dev olmadı. Şimdi   gördüğün büyük insanlar onun zürriyetinden gelenler. Bense dev doğurmak zorunda kaldım. Kocam olan dev, aslında  bir kralmış kaf dağında hüküm süren. Kötü bir büyücü ona uymadığından şeytan kılığına sokmuş. Ve yerin dibine göndermiş.

Ülkesini de kendi yönetmeye başlamış kötülükle ve zulümle. Bizim ülkede fırtına kopunca  yer gök yer değiştirince, kırmızı kulaklı dev gün yüzüne çıkıp beni bulmuş. Şimdi rahmetli olan eşim anlatmıştı bunları bana ölmeden önce ve demişti ki bu büyüyü bozacak bir tek insan olabilir. Ülkesini sevgiyle, adaletle yöneten bir kraliçenin dokunuşu… Kendisi ölmeden önce kaf dağındaki büyücülerin el koyduğu ülkesine giderek onları bir gece yarısı kendi silahları ile öbür aleme yollamıştı ama büyü çözülmemişti. Ölüm döşeğinde olan bir  ihtiyar  kadın, ölmeden  önce ona büyüyü  ancak  ülkesini adaletle yöneten ve sevgiyle yöneten bir kraliçenin bozabileceğini söylemiş. Aradık ve seni bulduk şimdi senden bir ricamız olacak. Bize, teker, teker dokunabilir misin?

Kraliçe çok etkilenmiş. Ve ilk olarak analarının dev göğüslerinden süt emen bebek devlere dokunmuş. Devler bir anda normal boyuta geldikleri için az kalsın eziliyorlarmış anaların göğüslerin altında. Sonra hemen dev anasına dokunmuş ve dev anası dünyalar güzeli bir kadına dönmüş ve ne  tuhaftır ki aynen kraliçeye benziyormuş. Ellerinin ayalarındaki siyah benler aynıymış. Anlamışlar ki onlar birbirini kaybeden kardeşlermiş aslında. Ve iki kardeş sarışıp ağlaşmaya başlıyorlar. Dev anasının normale döndüğünü duyanlar saraya  gelmeye başlamışlardı.

Günler, haftalar süren tek, tek dokunuşlardan sonra devler ülkesi  normal insanlar ülkesine dönmüş ancak adı devler ülkesi olarak kalmış. Çünkü onların ilk kurucuları devlerdi ve dev gibi  insanlar olarak onları yönetmişlerdi, bunu hiç unutmak istemiyorlardı. Devler ülkesi ve kraliçenin sevgi ülkesi birleşmeden ama kardeşçe yaşamaya devam etmişler asırlar boyu. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevitine. Gökten  dört  elma düşmüş. Biri sevgi ülkesine, biri adalet ülkesine, biri devler ülkesine biri de kaf dağına. Sonra bir yürek düşmüş gökten kocaman, bütün elmaları almış içine “hepimiz birimiz için” demiş.

Sağlıkla sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım ayrımsız gayrımsız. Her zaman hep birlikte… Yase

Günün Sözü

Dehanın ilk ve en büyük şartı, gerçeği sevmektir.

Gothe

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here