Gittikçe Kaybolan Özlemler!

0
88

Her canlı insanın acı kaderi bu! Yaşam çizelgesi denilen şey bir gün gelecek kaybolacak. Çocukluk, gençlik ve daha sonra iki büklüm yaşlılık… Elde değil gerçek bu. Ben yaşlılarla konuşmayı çok severim. Onlarla dertleşmek çok enfes bir duygu! Konuştuklarında bazen uzaklara dalıp, kendi kendilerine gülerler. Aynı gülüşleri çok hasta olanlarda da görürdüm ama. geçmiş günlerde bu gibi hallere nedense bir anlam veremezdim. Şimdi anladım, neden gülüp ve derinden iç geçirdiklerini…

Yaşlı veya hasta bir insan; karşısında gördüğü kişilerle konuşurken, gençliğini ve sıhhatli günlerinde geçirdiği olumlu günlerin içerisinde kendisini buluyor. Asla yaşlılığı ve hastalığı kabul etmiyor. Sonradan oluşan kendi kaderine çok değişik bir tebessümle gülüyor. Güldükçe gözlerinden yaşlar geliyor. Gülüşleri; Ah dolu, Vah dolu, Hasret dolu! Kimse onun o an nerede olduğunun farkında değil. Yaşı genç olanlar onların bu hallerine bir anlam veremeyip onlarda ona gülüp geçiyor. Yaşlı ağladığında sözler hemen ona ‘Şimdi durup dururken niçin ağlıyorsun… Çocuk gibi oldun…’ gibi laflarla, yaşlının geçmiş hayallerini bir anda silip tüketiyorlar. Hâlbuki yanınızda sohbet ederken, hayalleri içerisinde gençliğini yaşıyor. Bende sizin gibiydim der gibi…

Geçen günlerin birinde aynı şeyi onlarda gördüm yaşadım. Kurak toprak gibi çatlamış bir yüzün geçmişinde parlayan içten gülümsemesi, beni bayağı düşündürdü. Ona bakarken bende bir yerlere gidip geldim. Yaşlı teyzemin yanında tanrı misafiriydim. Kocası öleli çok olmuş ama sanki o onun yanında gibiydi! ‘Erim şöyleydi, şöyle yapardı’ sözleri ile konuştukça konuştu. Onu dinlerken dinlendim. Yaşlı teyzemin, varını, yoğunu ve geçmişini benle paylaşmak istemesi olağan bir duygu! Güzellikler kokan iç dünyasını benle paylaşmak istemesi nede güzel.

Asırlık çınar! Nede çok bilgiliymiş… Gençliğimde bana bunları o anlatsaydı ukalaca dinler geçerdim. Oysa yapmak istediği, yapamadığı ne çok özlemleri varmış!!.. Sabah ezanında savanlıkta; çocuklarının ve torunlarının yanına gelmesini gözlermiş. Ağzından dökülen duaların bini bir türlü… Onların geleceği ümidiyle ümitli! Toprağın üzerine serilen savanın üzerinde bağdaş kurup onları yanına çağırması var ki gel de ağlama!

Unutmuşum kuşların cıvıldadığını… Unutmuşum esen nem dolu rüzgâr sesini… Ya buz gibi kendi kendine akan kaynak suyu… Avuçlarımı doldurup yüzümü okşamasını özlemişim. Nedeni nedir diye soruşturmaya kalkışsak, karşımda hayatın tam bir gerçeği ile beraberim. Anne-Baba yaşarken, çocuklar onların söz ve kelamlarından nefret eder. Kendilerini uçsuz bucaksız bir boşlukta her şeyi bilir edasıyla hisseder bu tatlı belalar. Anne-Baba yaşlandığında durumları değişse de aynı kalırlar. Geçen kuşaklar aynı idi gelecek kuşaklarda aynı olacak. Çok sıkıldıklarında bir şeye ihtiyaç duyduklarında Anne-Baba akıllarına gelir. İhtiyaçları bittiğinde de yine bildiklerini okur geçerler. Düşünürler ama yine es geçer giderler. Hâlbuki; oların gözlerinin derinliklerinde kendilerini bulmak isteyen Anne ve Babalar var. Muhtaç oldukları evlat sevgisiyle yaşama tutunmaya çalışırlarken gözleri yolda.

Bu Pazar, az zamanda yanında çok şeyler öğrendiğim yaşlı teyzemi bir daha ziyaret için köyüne gittim. Evinin önünde bulunan asmalığı çökmüş. Meyve ağaçları küsmüş, çiçekleri tek tük açmış. Tahta sedirin üzerinde bulunan minder yok. Soğuk bir rüzgâr esiyor havuşunda… İleride bir insan yanıma doğru geldi. Beni tanımıştı. Gözlerinden aşağıya doğru gözyaşları dökülüverdi. Anladım; dert ortağım bu dünyadan göçüp gitmiş. Onun yokluğundanmış toprağın küsmesi! Öldüğünde kimse yanında yokmuş. Bir kaç köylü onu son yolculuğuna uğurlamış. Çocukları günler sonra yanına gelmiş, mezarında ağlamışlar anam diye… Dövünmüşler anam diye neye yarar?..

Onlar da haklı, gittikleri yerlerde, yeni ortama ayak uydurmuşlar. Evleri barkları çocukları olmuş. Gittikleri yerler vatanları, baba yerleri onlar için ırak olmuş. Çocuklarını hep yanına çağıran ana şimdi ne mutlu olmuştur. Mezarından doğrulup onları doyasıya öpmüştür.

Ayaklarım beni onun mezarına götürdü. Yanındaydım. Mezar yerinde kuşlar en güzel şarkılarını söylüyor. Rüzgâr keyifle mezarının üzerindeki otları sevgiyle sallıyor. Dudaklarım oynamasa bile ruhen onunla konuşuyordum. Yorgun bedeni rahatlamış ama ruhundaki evlat özleminin dindiğini sanmıyorum. Uzun ve kısa konuşmalarımız sonunda ona veda ederek yanından ayrıldım. Ayrılırken de kendi kendime bende güldüm.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here