Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah genç bir arkadaşın yazdıkları var sayfamda. Çok beğendim ve paylaşmak istedim. Dilerim bu sevgili genç arkadaşım aynı bir zamanlar gazetemizde staj yapan ve şiirlerini sayfamda paylaştığım Vedat kardeşim gibi bir gün kendi kitabının ve hayallerin sahibi olur. Şimdi sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım her zamanki gibi ayrımsız gayrımsız. Yase
Düşünceler (19.11.06)
En Büyük Hayal Nedir? Evet, nedir en büyük hayalimiz. Herkesin bir hayali vardır mutlaka. İnsan hayalsiz yaşayamaz. Hayalsiz yaşayan insan, insan değildir. Hayvan da olamaz çünkü kedi köpeğin de hayal kurduğu kanıtlandı.
Hayal okul mudur, araba mıdır, ev midir, iş midir? İnsanı hayata bağlayan şey hayaldir. İnsanı dik tutan yeni dallara uzanmasını sağlayan, bir yandan gelişirken, bir yandan olanı koruyan yegane şey hayaldir. E herhalde bu hayal ev, araba, iş olamaz değil mi?
İnsanı hayata gerçekten yaşamak istediğimiz yaşamın hayali bağlar. Kimle yaşayacağımız, nerede, nasıl yaşamak istediğimiz. Umut çok küçük bile olsa… Bak mesela ben… İstediğim hayatı elde etmem şu an imkânsız ötesi bir şey. Ama imkânsız diye bir şey yok derler. İnşallah öyledir. İmkan yüzde 1 görünüyor ama ben bir insan olduğuma göre her an 100’e çıkabilir. Yarının ne olacağını kim bilebilir. Belki bu gün meraklı gözlerle izlediğim filmler de yarın onunla birlikte olacağım. Belki dün gece gördüğüm rüyadaki gibi Gülcihan’ da birlikte yaşayacağız… Ne dersin olur değil mi?
İnşallah…
Başroldeyiz (17.12.2007)
Kendi hayatımızın başrol oyuncusuyuz. Başarılarına özendiğimiz, ezildiğinde üzüldüğümüz, tehditlerinde korktuğumuz başrollerdekiyiz biz.
Gerçek bir sinemadır hayat alında şu an tiyatro ama ilerde bir gün hayatımızı geçmişte yaptıklarımızı izliyor olursak iyi bir sinema örneği olur. İşte film de burada kopuyor, ilerde bir gün hayatımız gözlerimizin önünden hızlı kareler halinde geçtiğinde izlemek istediğimiz bir film gibi olmasını istiyorsak şimdi başrolde olduğumuzu kavramanın ve oynamanın vaktidir.
Nasıl Yazmalı (17.12.2007)
Yazılan, kalpten çıkıp beynin süzgecinden geçmeli ama bu süzgeçte zedelenmemelidir. Tıpkı kepekli ekmeğin doğallığı gibi olmalıdır.
Nasıl yazmalı demişim şimdi aklıma geldi de yazıyorum… Şu an cumartesiyi pazara bağlayan gece, ekranda bir yandan da Baba filminin üçüncü bölümünü izliyorum. Pek beklediğim gibi değil çok yavan geldi bana. Hafif kalmış.
Neyse şimdi Pazar ve ben bu konuyu da her zamanki gibi geç kalmış olarak yazmaya başlıyorum. Aslında bunu ne zaman yazmayı düşündüğümü ben bile hatırlamıyorum. Küçük bir defter aldım, aklıma gelenleri yazıyorum, ilerde yazmak için olmadı mı yanımda telefona mesaj olarak yazıyorum. Teknolojiden de yararlanmak lazım artık. Yakında görselliğe de geçeceğim bir fotoğraf makinesi alayım yarın.
Evet, yazı nasıl olmalıdır. Bu soru neden geldi aklıma. Kompozisyon dersinden dolayı… Lisede çok güzel kompozisyonlar yazardım. Hoca her defasında kompozisyonumu o kadar beğenirdi ki sonraki ders kompozisyonu benden dinlemek için ilk bana söz verirdi.
Konulardan mıdır bilmem ama gerçekten iyi yazardım. Şimdi üniversitede kısa zamanda yazmamız istenen tıpkı demir teller gibi verilen belli satırlarla kompozisyon yazma işi altın kafese konmuş bülbül gibi hissettiriyor. Konular, satırlar aklımıza konulmuş sınırlar. Verilen on cümle ile bir kompozisyon yarat.
Şu kadar dakika, şu kadar satır olacak. İnsan yapısına ters bu… İnsan özgürdür, özgür yaşar, özgür konuşur, özgür de yazmalıdır. Yazdıklarımız için kimse bizi sınırlandırmamalıdır. Aksine sınır yerine insanın önüne bir deniz konmalıdır. Atla bu denize çıkar özünü. Özgürsün artık yaz yazabildiğin yere kadar denmeli ve yüreklendirilmeliyiz.
Değerlendirilmemiz bu denizden çıkardığımız şeylere bakılarak yapılmalı. Değerlendirenin de bu denizi bilmesi gerekir. Engin ufuklara derin gözlerle bakmış, coşkun sularda dümen tutmuş derinliklerdeki ayrıntılar beynine işlemiş olmalıdır.
Dediğim gibi ilkokuldayken genç ruhlarımıza inen güzel konular verirdi bazı öğretmenler. Sayıları çok azdır bu kişilerin. Karşısındakini anlamak isteyen değerli insanlardır bu öğretmenler. Sözü bize vererek ruhumuzu açmayı ve geliştirmeyi öğretirler, bizi geleceğe hazırlarlar.
Gecikmiş Bir Yazı (11.10.2009)
Gözlerim kapalıyken konuşmak ne güzel. Gözlerim açıldığı anda beynimin boşalması ne kötü. 29.11.2009
Aşk duygularının karşındaki yansımasıdır. Yansımanı gördüğün an ona ulaşamazsan da var olduğunu bilmek. 23.03.08
İdeal her şeydir. Yeterli olmadığını düşünüyorsan bile yine de yol yap. Elbet bir gün birisi o yoldan geçer. 24.08.07
Seven için en zor olan, sevdiğinin aşkı bilmemesidir. 11.09.07
Yağmur sularıyla beslenen bir yer altı kaynağı gibiyim. 03.04.08
Yazmak ve felsefe yapmak insanın kendine yapabileceği en iyi şeydir. 29.05.08
Her şey uzaktan görüldüğü gibi değildir. Yaratanı yarattıkları aracılığıyla sevmek inanan için daha mutluluk vericidir ve bu inancın esas amacıdır. 29.06.08
Günün Şiiri
Ne Zaman Nerdeyiz
şimdi burdaysak bir yanımızla
bir yanımız savrulur dünyanın bütün ırmaklarıyla
ilk hecesinde ışırız yaşanacak günlerin
taptaze sesin içinde
trenler yeryüzüne rüzgâr götürür
düşlerimizden.
bursa cezaevinden uludağ’a bakarız ay vakti
konya’dan beyşehir’e pancar taşıyan ağır kamyonlarla
gül tadında bir sabahın güzelliğine dökülürüz
fırat’ın güneşli buğdaylara yüz süren suyuyla
akarız güneye
gözlerimiz kapatılır üstüne çizgi çizilir adımızın
yelken oluruz bütün ömürlere
kırılan gençliğimizle.
kar altında yürürüz sevgilimizle/gelecek kilim olur
çiçeğe su veririz şebboydan begonyaya bir koku uzanır
puşkin’in her dizesinde soluk alırız insanlık adına
vivaldi’nin notalarına yerleşir yüreğimiz kar sevinciyle.
ak yazılarla yolculuğa çıkar içimizdeki çocuk
paris komününde isyanın ateşçisi oluruz
sinop cezaevinde sürgün bir gazeteci
karacaoğlan’ın sazının tellerinde
pir sultanın ak gömleğinde
tonguç’un demiri döven büyük ellerinde
turaçların güzelliği nakışlayan uçuşunda.
che ile bolivya’da insanlığın düşünde ölümsüz
fotoğraf
bir bozlağın yakıcı kederinde hasrete
dönüşürüz
fesleğenlerin yemyeşil kokusunda/
gecede tüten gecesefalarında
kuğuların boynunda ışırız/atların yelesinde
masalların yılları nakışlayan ölümsüz
tarihinde
çocukluğumuza uzanırız çayırların boy attığı
mevsimde
kanayan yaramıza koyarız/alkıma dönüşen
özgürlüğü.
Ahmet ÖZER
Günün Fıkrası
Bir arslan, bir kurt ve bir tilki ava çıkarlar. Bir geyik, bir koyun ve bir de horoz avlarlar. Arslan, kurda: “Şimdi bunları adaletle paylaştırıp sohbetimize tat ver” der. Kurt: “Ey cihân şahı, avcıların sultanı!.. Bundan kolay ne vardır… Geyik sizin, koyun benim, horoz da şu zavallı tilkinindir.”
Arslan, gök gürlemesini andıran bir sesle kükrer. Kurdu, kan-revan içinde yere serer. Tilkiye dönüp, “tez sen üleştir” der. Tilki: “Ey yiğitler ülkesinin tek hükümdarı!.. Koyun sabah kahvaltınız, geyik öğle yemeğiniz, horoz ise sultanıma çerezdir.”
Arslan: “Aferin sana bu adaletli taksimi kimden öğrendin?”
Tilki: “Şu yerde yatan kurt kardeşten öğrendim.”
Günün Sözü
Her zaman yapamadığım şeyi yapıyorum, onun nasıl yapılacağını öğrenmem için.
Pablo PİCASSO