Geçmiş Olsun Sevgili Şahiye Say

0
79

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Samandağ Gazetesi Sahibi, Hatay Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi sevgili değerli insan Şahiye Say’ı şimdilerde İstanbul’da yaşamlarını ve mesleklerini sürdüren -ki yeri gelmişken söylemek zorundayım bir kitapevine bile sahip çıkamamamızın ezikliğini yaşıyorum hala-Ferda kitapevinin hazırladığı sanat günleri etkinliğinde tanımıştım. İlk kez onunla uzun, uzun sohbet etme olanağı bulmuştum. Dikenli Koza adlı kitabını armağan etmişti, içindeki öykülerden çok etkilenmiş ara, ara sayfama bile taşımıştım. Tekrar görüşmek umudu ile demiştik ama o günden sonra hiç görüşmemiştik. Tamamen Bendenizin yoğun çalışmaları ve acayip gel-gitleri yüzünden. Geçtiğim günlerde geçirdiği kazayı gazetemizden öğrenmiştim ve Samandağ Gazetesinden gelişmeleri okuyordum. Ve dua ediyordum. Bugün taburcu olduğu yazıyordu. Doğrusu çok sevindim. Geçmiş olsun demek için evine gideceğim ve geri döndüğü için yaşama ona teşekkür edeceğim.

Ve Şahiye Say kimdir? Samandağ Gazetesinden.

Şahiye Say, ilk ve orta öğrenimini Samandağ’ında tamamladıktan sonra A.Ü.S.B.F (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) Basın Yayın Yüksek Okulunu bitirdi. 1983’ten beri Güneş, Cumhuriyet, Ekspres Gazeteleri ile halen Cumhuriyet ve Anadolu Ajansının muhabirliğini yürütmektedir.

Samandağ’ında gazete yokken yerel basın faaliyetlerini başlatarak Doğuş 1984, Çağdaş 1987 gazetelerinin kurulmasını sağlayarak daha sonra 1988 yılında Samandağ Gazetesini kurdu. 1984 yılı Basın Yayın ve Enformasyon Müdürlüğünün Anadolu Basınını Özendirme yarışmasında  araştırma-inceleme dalında  üçüncü, aynı kurumun 1987 yılı Türk Dili dalında ve 1988 röportaj dalında ödüller aldı. Konrad Adeneaur Vakfı ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği yarışmada üçüncülük aldı.

Başbakanlık Basın – Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün 2005 yılı Anadolu Basınını Özendirme yarışmasında “Arabistan Gerçeği ve Dağılmış Aileler” başlıklı makaleyle ikincilik aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneğinin 2005 Yerel Basın yarışmasında “Çevre, İnsanlık ve Ötesi” adlı makaleyle birincilik aldı. Başbakanlık Basın – Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen 2006 yılı Anadolu Basınını Özendirme Yarışmasında “Defne Türkiye’de ve Dünyada Yaygınlaşıyor” başlıklı röportajıyla ikinci oldu. Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin 2006 yılı başarılı gazeteciler yarışmasında yerel basın da “Kadınlar” adlı makaleyle birincilik aldı.

2003 yılında yayımlanıp 2 baskısı yapılan Yanık Koza adlı öykü kitabı, 2004 yılı Mart ayında Aydın Yayınları’nda  basılan araştırma kitabı bulunmaktadır. Sevgili Şahiye Say’a ve Samandağ Gazetesine geçmiş olsun diyorum. Çalışmalarına hemen dönmesi dileği ile sağlık dileklerimle sevgilerimi iletiyorum. Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle her zaman hep birlikte kalalım… Yase

Şubat Güneşi

“Biliyor musun, ölümde doğum gibi bir mucize aslında. Neden dersen? Şöyle. Sevdiğin birinin ölümünü kabul etmek onsuz yaşamaya devam etmek çok zor olmasına rağmen hayat devam eder, ardından kalanlar için. Her şey bitecek dünya duracak sanırken bence  hayata durduğu yerden devam etmek bir mucize!”

“Öyle olmasa bir an önce seninle konuşan kanlı canlı birinin sadece bir an sonra ceset haline gelmesine nasıl dayanabilir ki insan? Eğer o an bir mucize gerçekleşmese. sevdiği insanı eliyle toprağa nasıl teslim edebilirdi ki? O anda bir mucize gerçekleştirmiyor mu?”

“Gerçekleşiyor kuşkusuz ben hep böyle hissettim Ahmet. Bu yüzden güçlüydüm sanırsam bu yüzden hep uyanık kalıp son vazifemi yapmak için uğraştım, yas tutmayı acı çekmeyi ve ağlamayı erteledim.”

“Sen bunları hep yaşadın ha” diyerek Ahmet kızın elini tutu. Tam o anda yeri yerineden oynatan, korkunç bir gök gürültüsü patladı ve ardından sanki gök yarıldı güçlü bir sağanak bastırdı. Zeynep aniden ürperdi. “Hava soğudu mu ne?” dedi. Perdelerin arasından şimşeklerin göz kamaştıran parıltısı yansıyordu. Ahmet hemen yerinden kalkıp Zeynep’in yanına geldi.

“Evet, hava soğudu, bende üşüyorum bir şömineye bakayım” dedi. “Sonra salona geçeriz Senin şalın nerde? Dur, dur koltuğun üzerindeymiş hemen getiriyorum.” Şalı alıp kızın omuzlarına sardı sanki babası abisiymiş gibi.

“Teşekkür ederim, beni çok şımartıyorsun ama alışırsam kötü olacak. Sonra kendimi sokağa atılmış kedi gibi hissedeceğim inan bu çok tanıdık ve hoş olmayan bir duygu” dedi. Ahmet kızın omuzlarını sıkarak “seni kimse şımartmıyor üstelik seni şımartmak bir ayrıcalık sen bunu hak ediyorsun” dedi.

“Sende bazen çok tatlı oluyorsun” “Ama sen her zaman öylesin. Şimdi ben salona gidiyorum korkmazsın değil mi? Şömineye birkaç odun atıp geleceğim.”

Zeynep aslında korkuyordu ama yağmurlu ve gök gürültülü havaları çok sevdiğinden korkusunu görmezden gelebiliyordu. O göz alan keskin parlaklıkla gök gürültüsü; gücü ve şefkati anımsatırdı ona her zaman. Güç ve şefkat! Gök gürültüsü ve şimşek? Güçlü bir ikili! Ama her zaman ona çok iyi geliyorlardı. Onlar varken kendini güvende algılardı garip bir şekilde?

Ahmet şömineye bakmak için içeri giderken Zeynep’te güven içinde olmanın verdiği rahatlıkla kalkıp kahve fincanlarını yıkadı. Kurulayıp yerlerine yerleştirdi. Dizleri bükülüyordu ve bütün kemikleri kırılıyordu sanki buna rağmen vazgeçmedi.

Omuzlarından şalını çekip yere oturdu, bağdaş kurup ellerini dizlerine dayadı. Ellerinin ayaları yukarı bakacak şekilde duruyordu. Karnı içerde sırtı dik, gözlerini kapatıp derin, derin nefes almaya başladı. Yavaş, yavaş ısınıp rahatladığını hissediyordu. Ahmet gelip onu böyle yerde görünce hiç dokunmadan geçip karşısına oturdu kız bir müddet sonra gözlerini açtı. Ahmet kızın gözlerini açtığını görünce, “Hoş geldin, küçük sahip” dedi. “Daha iyi misin?” “Evet, kesinlikle kendimi çok kırık dökük hissediyordum ama şimdi seni bile kaldırabilirim!” “Yapma ya!”

“Yok, yok yapmayım abarttım tabi. Ama gerçekten çok iyi geliyor istersen dene bir ara.” “Olur, bir ara denerim ama şimdi yerden kalk lütfen kendinden geçmiş orada otururken yerden bir sürü soğuk yüklenmişsindir” diyerek elini uzattı. Zeynep Ahmet’in elini tutup yerden kalkarken “Annem gibisin biliyor musun?” dedi. “O da hep yere oturma derdi. Gerçi haklıydı sık, sık sancılanmamdan bıkmıştı canım anneciğim.”

“Demek her zaman mıy mıydın” diyerek Ahmet güldü. “Bir de bana, mıy mıy diyorsun.” “Akıllım sancılanmak ayrı bir şey, mıy, mıylanmak ayrı şey bir defa.” “Hadi, hadi bal gibide mıy mıylık işte” diyerek kızı kendine çekti.  Yüzünü ellerinin arasına alıp gözlerinin içine baktı. “Kendine yontma küçük sahip” diyerek eğilip burnunun ucundan öptü. Sonra kıza sarılıp göğsüne bastırdı. “Annen çok şanslıymış senin gibi bir kızı varmış” dedi.

“Asıl ben şanslıyım” dedi Zeynep başı Ahmet’in omzunda. “Onun gibi bir annenin kızı olduğum için.” Ahmet içinden “Asıl şanslı benim ki seni gördüm” dedi. Arkası Yarın

Günün Şiiri

Bir Toprak İşçisine

Sen omuzunda yorgan, elinde torban,

Sen mevsim işçisi, büyük gezginci,

Doğduğundan beri sen, anan, baban,

Orakçı, çapacı, ırgat, ekinci.

Sen, anan, baban…Siz topraksızlar,

Sizi ben tanırım uzun yollardan.

Size en yığın yığın büyük yalnızlar,

Sizi de yaratmış bizi yaradan.

Ekip biçtiğiniz toprak sizindir,

Sizindir zorluğu, derdi, mihneti.

Sizin çektiğiniz derde dar gelir,

Tanrının ambarı olsa cenneti.

Ve cennet, dünyanın kurulduğundan

Beridir Tanrı’nın düşüncesidir.

Sen sabrını yere çaldığın zaman

Bu güzel hülyadan Tanrı ürperir.

Siz ey yığın yığın büyük yalnızlar,

Sizi de yaratmış bizi yaradan.

Ey mevsim işçisi, ey topraksızlar,

Sizin toprağınız size bu vatan.

Ahmet Kutsi TECER

Günün Sözü

İnsanin ileriye dönük doğru kararlar alması, hesabının olmadığı bir bankadan para çekmesine benzer.

Oscar Wilde

Karakteriniz, şöhretinizden önemlidir. Karakteriniz, siz ne iseniz odur… Oysa şöhretiniz, başkaları sizi ne sanıyorsa odur.

John Wooden

Hayatın en büyük trajedisi çok çabuk yaşlanmamız, ama çok geç akıllanmamızdır.

Benjamin Franklin

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here