Gazipaşa’dan Sevgilerle

0
118

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar değişken aynen içinde bulunduğumuz durum gibi. Şaşkınız, yorgunuz. Havuzda, denizde, çarşıda, pazarda konuşulan tek konu ekonomi… Gazipaşa’nın suyu, toprağı çok verimli sebze, meyve bahçelerde sebil nerdeyse… Ama pazara varın her şey ateş pahası. Artık alacaklarımızı sınırladık ve birçok kişi bizim gibi yapıyor. Tanıdıklarım yani yastık altında doları olanlar bozdurdu parasını herkes seferber aslında bu zor durumdan kurtulabilmek için. Ancak herkeste yastık altı kültürü yok yani bendenizde asla böyle bir şey olmadı olamaz da. Yastık altı ne demek ya… Ortada açlıkla, yoklukla dolaşan binlerce insan varken onlarla paylaşmayacağım da yastık altında saklayacağım para mı ha? Bir de dolar olarak Allah yazdıysa bozsun!

“Şimdi olsa mıydı acaba?” diye düşünmüyorum bile. Keşke herkes yerinde ve zamanında parasını idareli ve düşünceli kullanabilseydi, paylaşabilseydi yastık altında ya da kutularda saklamasaydı belki bu günlere gelmezdik. ABD’de bu durumdan sonuna dek yararlanmaya kalkmazdı o zaman.

Ama madem şimdi sıkıntı içindeyiz artık suçlu ya da bahane aramadan üzerimize düşen vatandaşlık görevlerini yerine getirmeliyiz. Ancak herkeste elini taşın altına koymalı. Dudak uçuklatan fiyatlarla ayakkabı çanta almak artık tarihe karışmalı ilk başta. Tasarruf her konuda, her kalemde ve herkes tarafından yapılmalı, biri yapar diğeri seyreder olmamalı.

Biz başladık komşularda başladı. Ve dilerim bu zor günleri kazasız belasız geçirir. Ve şimdilik sağlıkla sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım.

& & & & &

Ve bir kitap tavsiye etmek istiyorum sevgili okuyucularım. Bu günlerde hem düşündüren hem de canı yürekten güldüren. Düşünebiliyor musunuz bendeniz hep canım sıkıldığında gülümseyebilmek için dağarcığıma güzel anılar, sözler, öyküler yüklerim ve onlar ya denizde dalmış giderken ya da havuzda aklıma gelir, bir gülme tutar başımı zorla kaldırabilirim suyun altından. Herkes garip garip bakar. Utanırım kendimden. Korkuyorum bir gün boğulacağım bu yüzden. Dilerim sizde bu kitaptan bendenizin aldığı zevki alırsınız. Ancak sahaflardan ya da kütüphaneden alabilirsiniz bu kitabı ve kardeşlerini bendenizin ta çocukluğumdan kalan kitaplığından çıktı çünkü yani çok eski bir kitap.

Çehov’un “Korkunç Bir Gece” adlı ufak öykülerden oluşmuş el kitabı. Evde zaten bu günlerde gündüzleri kitap kavgasındayız. Günde kitap bitiyor maşallah kapanın elinde kalıyor. Geceleri de yeni çocuk kitabı için resim çalışmaları yapıyoruz Berke ve Emre ile onlar sakin bendeniz sabırsız. Bir taraftan yaz, bir taraftan çiz, valla hem çocuklar, hem bendeniz amboli olduk valla nerdeyse.

Ve şimdilik sağlıkla sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, ayrımsız gayrımsız her zaman… Yase

& & & & &

Kırmızı Gül

Bir söylenceye göre düşman iki ailenin çocukları olan Ali ile Zehra birbirine ölesiye sevdalıymışlar. İki genç daha çocukken ailelerinin düşmanlığına rağmen, gönül verip sevmişler birbirilerini. Aşkları, gökle- yerin aşkı kadar büyük, çiçekle suyun-aşkı gibi temizmiş.

Günler gecelere, geceler günlere akıp giderken, herkes aşkına göre almış hissesini hayatın pınarından.. Yıllar su gibi akıp gitmiş ve yöre de herkesin dilinde Zehra kızın güzelliği söylenir, Zehra kızın güzelliği konuşulur olmuş. Taa topuğuna kadar inen saçları, simsiyah gözleri, inci dişleri, kıpkızıl dudakları, pembe yanakları ve tanrı heykelleri gibi kusursuz bedeni ile perileri kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymış…

Derken Ali ile Zehra büyüyüp evlenme çağına erişmişler ama evlenmelerine her iki tarafta bir türlü razı olmamış. İki düşman aile arasında kavgalar başlamış, günlerce silahlar patlamış…

Zehra ile Ali de çevrelerine aşklarını, birbirine bağlılıklarını kanıtlamak için evlerini terk edip iyi yürekli bir çobanın yardımıyla uzak bir vadideki mağaraya gizlenip yıllarca orada barınmışlar.

Zehra’nın kardeşleri her yeri aramış taramışlarsa da hiç bir yerde izine rastlamamışlar. Epey bir zaman yabani meyveler, bitkiler, kökler yiyerek ve geceleri çobanın köyden taşıdığı yiyeceklerle yaşamını sürdürmüşler… Dolunaylı gecelerde iki derin vadi arasındaki mağaranın önünde oturup, alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak dağlara, taşlara türküler yakmışlar.

Zehra kızın saçları gece, gözleri yıldız, bakışları gökkuşağını andırırmış. Baktıkça rengarenk bir ahenk sararmış vadinin içini… Her sabah gün burada aşkla başlayıp, aşkla bitermiş… Kuşların inceden soluyuşu, ağaçların nazlı nazlı sallanışı, yaprakların hışırtısı bir başka güzelleştirirmiş çevreyi… Renk renk, desen desen çiçekler içinde, pınarların da akışıyla bu renk ve ahenk harmonisi, iki gönül coğrafyasının ve iki yürek ikliminin mutluluğuyla uzayıp gitmiş günler.

Genç adam sevdiği kıza her gün hayran hayran bakarak sazına sarılıp türküler dizermiş ırmaklara… Dağ, taş dillenirmiş sesinde… Sevdiğinin gözleri denizin incileri, dişleri mercan, saçları gecenin karanlığı, gülüşü bahar gülü kadar güzelmiş, güldükçe can gülleri saçılırmış dağa, taşa…

Sonra Zehra kızın kardeşleri iz sürüp yatmışlar pusuya. Her şeyden habersiz dağlara, kayalara saz çalıp sevdiğinin ceylan gözlerine türküler söyleyen Ali tek kurşunla kayadan aşağı yuvarlamışlar.

Ağıt yakıp saçlarını yolan Zehra kız Ali’nin acısına dayanamayıp ümitsizliğe kapılarak oda kendini aynı uçurumdan aşağı bırakır.

İkisi yan yana gömülür. Sonraları kızın baş ucuna ak, erkeğin başucunda al bir gül fidanı çıkar ve her bahar yeşerip biri ak biri kırmızı gül açarak birbirine sarılarak tekrar kavuşurlar hiç ayrılmamak üzere….

Yelpınarın suyu gövdelerine değdikçe ağlamışlar, iri iri yaşlar süzülmüş yapraklarından… Beyaz duvağını takıp tomurcuğuna, ağıtlar yakmışlar kayalara dönüp sırtını munzur dağına. Ne zamanki acısı, ne zamanki hasreti işlemiş kayalara Zehra kızın, paramparça olmuş kayalar, her parça kızıl bir ağgül olmuş kanamış. Yıllarca pınarlar kan akmış… Tarifsiz bir acı çökmüş her yana…

İşte o gün bu gündür her bahar birbirine kenetlenen bu iki çiçeğin olduğu yerde ağlama ve inilti sesleri duyulur geceleri… Halk arasında mağaranın önünde gömülü olduğuna inanılan bu iki sevgilinin aslında ölmediklerinin, onların değişik zamanlarda değişik şekillerde göründüğüne dair rivayet edilir. Halk arasında hala iki sevgilinin, iki çiçeğe dönüşerek yaşadıklarına inanan yörenin gençleri. Bu söylentilerin de etkisiyle olacak ki, her bahar mağarayı ziyaret ederek dilek tutup kısmet ve murat duası ederler…

Rüzgarın sesi bu yörelerde her gece yaşanmış efsaneleri fısıldar. Bazen yaşlı bir ninenin anlattığı masalda dillenir, bazen de bir sazın tellerindeki ezgide…

Günün Şiiri

Şarkım

Şarkım ne gelip geçici övgüler düzer

ne de başkalarına ün katar,

yoksul ülkemin

kök salmıştır toprağına.

Orada, her şeyin bittiği

ve her şeyin başladığı yerde,

söylerim o her zaman yiğit ve derin

sonsuza dek yeni olacak şarkıyı.

Beşinci Mektup

Ayrılık diye bir şey yok.

Bu bizim yalanımız.

Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.

Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

 

Güneş çoktan doğdu.

Uyanmış olmalısın.

Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?

Öyleyse ayrılmadık.

Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

 

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.

Önce beklemekten.

Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.

İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

 

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,

Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini…

Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,

Kanunlara saygı göstermesini,

İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

 

Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.

Ya o? Ya o?

İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,

Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,

Saadet bekliyor yaşamaktan.

 

Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.

Aradıklarının çoğunu bulamamış,

Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak

Göçüp gidiyor bu dünyadan.

 

İşte yaşamak maceramız bu.

Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak

Ve yaşayıp beklerken ölmek!

 

Özleme bir diyeceğim yok.

O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.

O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.

O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

 

İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,

Yaşantımız özlemlerle güzel.

Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.

Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.

Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

 

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;

Seni özlediğim içindir.

Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;

Seni özlediğim içindir.

Yaşıyorsam; içimde umut varsa,

Yine seni özlediğim içindir.

 

Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Günün Sözü

Sıkılmış bir yumrukla, kimseyle tokalaşamazsınız.

Indra Gandi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here