Engeller ve Kendine Engel Koyanlar…

0
136

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Engeliler haftasını kutluyoruz bu hafta büyük bir şaşa ile. Mesajlar havalarda uçuşuyor, konferanslar, etkinlikler hafta boyu sürecek. Ve bendeniz yine kendimizi nasılda uyutuyoruz diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Hangimiz engelli değiliz ki? Hepimiz engeliyiz aslında ve kutladığımız kendi günümüz. Hepimiz şu ya da bu şekilde engelleniyoruz. Ya kendi kendimizi engelliyoruz (şimdilerde yaptığımız gibi)  ya da birileri engel koyuyor önümüze aş aşabilirsen türünden. Ya da doğuştan ya da, sonradan olma beden yetersizliği bizi engelli yapan. Ancak sonunda engeller ve engelli olma adayıyız hepimiz. Şimdi eğer bedenen bir engelimiz yoksa ilerde olmayacak demek değildir bu kuşkusuz. Yaşımız başımız ne olursa olsun.

Hepimiz bunu biliriz bilmeye de, başımıza  gelmeden anlamayız! Ama empati yapabiliriz, sorunlarına yaklaşabilir, yüreklerine dokunabiliriz. Geçenlerde bir okulda çocuklar kör arkadaşları ile empati yapabilmek için gözlerini bağlamış, yemek yemeğe çalışıyorlardı. Çok sevindim  doğrusu. Bendenizde aynı şeyi yapmıştım çocukluğumda üstelik yalnız sofrada değil merdiven çıkıp inerken, banyoya, lavaboya giderken bile ve yatarken. Kaç gün kör olmuştum. Rahmetli annem kızmasa devam ederdim. Ancak o zamanlardan beri düşünürdüm, hep evet benimki geçici bir körlük bir zaman sonra yeniden göreceğim bunu bildiğimden kendimi çokta iyi algılamazdım.

Ancak ne zamanki daha 18’ine varmadan “pat” diye yatalak oldum! İşte o zaman dank etti kafama beden engelli olmak nasıl bir şeymiş!  Hareketli cıvıl, cıvıl bir yaşamdan sonra aniden yatalak olmak? Sanırım yaşamayan bunu bilemez ve empati yapsa da yarım kalır. Dimdik öylece yatıyordum. Göz bebeklerimi bile oynatamıyordum.

Ve sanırım ömrümün en korkunç günlerini yaşıyordum. Bütün temel ihtiyaçlar için birine gereksinim duyuyordum. Ve bu bana çok ağır geliyordu.  Ama şanslıydım ve gayretli, eski halime uzun zaman gelemedim ama çok ama çok büyük bir ders aldım hayattan “bir gün başıma böyle bir şey  tekrardan ve gitmemek üzere gelirse ne yaparım?”  diye düşünerek kendimi  sakinleştirip bu durumu kendi lehime çevirmeyi öğrendim. Kendi kendime yetebilmeyi çok zor kuşkusuz ve acı dolu ancak  başa gelen çekiliyor ister beğen ister beğenme. Ve bu durumda olan herkesi anlamaya başladım. Bu yüzden başıma gelen korkunç bir şey değildi aksine hayatımı zenginleştiren bir deneyim diye düşünmeye başladım. Ancak bütün bunları yaşamadan da engelli olmanın ne olduğunu bilebiliriz kendimizi  izler isek. En basitinden ateşimiz yükselse,  grip olsak,  nasıl yatak döşek yatmak zorunda kalırız değil mi? Başımızı kaldıramayız. Bir bardak su için bile başkasına ihtiyaç duyabiliriz. En basitinden gripli halimizi gözümüzün önüne getirerek  empati yapabiliriz ve biliriz ki grip geçince  normal hayata döneceğiz. Oysa  bedenen engellilerin bu şansı yok. Bu yüzden empati yaparken bunu da düşünerek empati yaparsak kendimizi onun yerine daha kolay koyabilir  ve birbirimizi  daha çok anlayabiliriz ötekileştirmeden.

Ve böylece birbirimizin engellerini en aza indirebiliriz.  Ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için ön ayak olabiliriz. Sosyal  yaşam koşularını düzeltebiliriz, bedenen engelli kardeşlerimizin. Yollar, kaldırımlar, araçlar ona göre dizayn edilebilir. Özellikle yeniden dönüşüm projelerinde  beden engeli olan arkadaşların bütün ihtiyaçları göz önüne alınmalıdır.

Ve engelliler  yalnızca engelliler gününde konuşulmalardır. Çok engelli arkadaş için aslında engel yoktur. Çünkü beden eksik olan uzvun yerine çok zaman  başka bir yetenek vermiştir. Christy Brown Sol Ayağım  adlı kitabını okumuşsunuzdur. Okumadıysanız çocuğunuza okutmadıysanız hemen bir tane bulun ya da kütüphaneden edinin derim. Ayağı ile resim yapan, ayağı ile araba kullanan, gözü görmeyen ancak gönül gözüyle gören birçok  insan var. Benim için bunlar birer  engel değil. Benim için gerçek engeli kendini engelli sanmaktır. Bütün insanlar  bir değildir. Bazısı yönetmek için yaratılmış bazısı yönetilmek için. Ne mutlu kendini yönetene kendi kendinin efendisi olmayı becerebilene  işte bunlar engelleri aşanlardadır bence.

Ve düşünüyorum ki herkesin eli, ayağı, ağzı, dili varken konuşması, yazması, yürümesi kolay tabi. Önemli olan bunlar olmadan bütün bu işleri yapabilmek işte aslı iş orda. Bedenen eksik sandığımız arkadaşlarımız aslında bizim yapmadığımızı yapanlardır. Bu yüzden benim için engeliler günü  yok. Kendine engel koyanların günü var. Ve her günün hepimize güzel, sağlıklı, mutlu, birlik ve beraberlik  getirmesi dileği ile hoşça kalalım  sevgili okuyucularım. Ve sevgli okuyucularım Sol  Ayağım  adlı kitaptan  bir bölüm vermek istiyorum tamamını okumak isteyenler için… Yase

& & & & &

Christy Brown Sol Ayağım kitabında aslında kendi hikayesini anlatmaktadır. İrlandalı edebiyatçının önemli isimlerinden biridir. Beyin felci geçirerek dünyaya merhaba demiştir. Yazarın sol ayak parmaklarıyla yazmayı, resim yapmayı, daktilo kullanmayı öğrenmek içinçocukluğunda gösterdiği mücadeleyi anlatmaktadır. Bu tarzda yazdığı diğer bir kitabı “Down All The Days” en çok satan kitaplar arasına girmiştir.

Sol Ayağım; Christy Brown’ı Daniel Day-Lewis’in canlandırdığı, çok başarılı bir filme konu edinilmiştir.

“Sürükleyici, eğlenceli ve ilham verici” Irish Times

“Erdemli ve hiçbir şekilde yozlaştırılmamış bir cesaret öyküsü” Sunday Times

“Modern zamanın edebi başyapıtlarından biri” Irish Times

Ön Okuma: “A” Harfi

5 Haziran 1932′de, Rotunda Hastanesi’nde doğdum. Benden önce dokuz, benden sonra ise on iki tane çocuk vardı, yani ben ortanca grubuna giriyordum. Toplam yirmi iki tane çocuğun on yedisi yaşadı ve dördü bebekken öldü, hayatta olan on üçü hâlâ ailenin devamını sağlıyorlar.

Bana anlatıldığına göre, benimki zor bir doğum olmuş. Annem de ben de neredeyse oluyormuşuz. Bütün yakınlar hastanenin dışında sıralanmış, sabahın erken saatlerine kadar iyi haberler gelmesi için dua ederek beklemişler. Doğumun ardından annem, birkaç haftalığına kendisini toparlasın diye eve gönderilmiş ve ben o süre boyunca annemsiz hastanede tutulmuşum. Annem yeterince iyileşip beni vaftiz ettirmek için kiliseye götürünceye kadar, orada isimsiz olarak kalmışım.

Benle ilgili bazı sorunlar olduğunu ilk fark eden annemmiş. O zaman dört aylık kadarmışım. Beni ne zaman beslemeye çalışsa, kafamın kendiliğinden arkaya doğru düştüğünü fark etmiş. Eliyle boynumun arkasına destek yaparak düzeltmeye çalışıyor; fakat kafam elini çektiği anda düşüyormuş. Bu ilk uyarı işaretiymiş. Yaşım ilerledikçe diğer kusurların da farkına varmış. Ellerimi neredeyse her zaman sıkılı ve arkaya doğru bükük olduğunu görmüş. Ağzım biberonun meme ucunu kavrayamıyormuş, çünkü çenem o yaşta bile sımsıkı birbirine kilitlendiğinden, ağzımı açmak imkânsızlaşıyormuş veya çenem aniden gevşeyip sarkarak, bütün ağzım bir tarafa çekiliyormuş, Altı aylıkken etrafımda bir yastık dağı olmaksızın oturamıyormuşum; on iki aylıkken durum aynıymış.

Bundan dolayı çok endişelenen annem, endişelerini babama anlatmış ve hiç gecikmeksizin sağlık konusunda danışmak için karar almışlar. Beni hastanelere ve kliniklere götürmeye başladıklarında bir yaşının üzerindeymişim, benimle ilgili kesinlikle bir sorun adını koyamadıkları veya anlayamadıkları; ama oldukça gerçek ve rahatsız edici bir şeyler olduğu konusunda ikna olmuşlardı.

Beni gören ve inceleyen doktorların neredeyse hepsi, beni çok ilginç ama ümitsiz bir vaka olarak değerlendirmişler. Birçoğu anneme kibarca benim zihinsel engelli okluğumu ve bu şekilde kalacağımı söylemişler. Önceden beş sağlıklı çocuk yetiştirmiş genç bir anne için bu ağır bir darbe olmuş. Doktorlar kendilerinden o kadar eminlermiş ki; annemin benimle ilgili duyduğu inanç onlara neredeyse bir münasebetsizlik gibi görünüyordu. Onu, benim için hiçbir şey yapılamayacağına inandırmışlardı.

Günün Şiiri

Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Gelmeli?

Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?

Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?

Sevmek için güzele mi bakmalı?

Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?

Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?

Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?

Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?

Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?

Solması için gülü dalından mı koparmalı?

Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?

Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?

Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

Victor HUGO

Ah, Ben Uykudayken Sen Başucuma Gelsen

Ah, ben uykudayken sen başucuma gelsen,

Petrarca’yı ziyaret ettiği gibi Laura’nın, (1)

Değse bana nefesin tam yanımdan geçerken,

İşte o zaman birden

Aralanır dudağım!

 

Kaç zamandır tutsağı karanlık bir hayalin,

Bitmeli mi bu rüya? Şu kederli yüzüme,

Bir yıldız gibi doğsun senin o gözlerin,

İşte o an düşlerim

Aydınlanacak yine!

 

Bir kıvılcımın uçuştuğu dudaklarıma

Tanrı’nın arıttığı o aşk parıltılarına,

Bir öpücük kondur, melekten kadına dön,

Ah o zaman ruhum

Uyanır uykusundan!

(1)İtalyan ozanı Petrarca (1304-74) şiirlerinden birinde ölümünden sonra

şiirlerinin kadın kahramanı Laura tarafından mezarının ziyaret edildiğini düşler.

Victor HUGO

Günün Fıkrası

Bir gün bir tavşan ormanda neşeyle yürüyormuş. Derken karşısına tanımadığı bir mahlukat çıkmış. “Nesin sen?” diye sormuş.

“Ben katırım. Annem eşek, babam ise bir attır” demiş. Tavşan “hmm… hayli enteresan” diyerek yoluna devam etmiş. Derken yine tanımadığı bir hayvana rastlamış. “Peki sen nesin?”

“Ben bir kurt köpeğiyim. Annem köpek, babam ise kurttur.” Tavşan yine enteresan diyerek ilerlemiş. Ancak bu sefer karşısına ne iduğu belirsiz bir hayvan daha çıkmış. “Sen de kimsin?”

“Ben bir deve kuşuyum!!!!!?????”

Günün Sözü

Şanssızlığa katlanabiliriz, çünkü dışarıdan gelir ve tümüyle rastlantısaldır. Oysa yaşamda bizi asıl yaralayan, yaptığımız hatalara hayıflanmaktır.

Oscar Wilde

Her şeyi denerim; ama yapabildiklerimi yaparım.

Herman Melville

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here