Enformatik Cehalet

0
341

Başlık, Nabi Avcı’nın, yirmi küsur yıl öncesinde, “haberlerin” henüz “internet” üzerinden “bilgi” diye paketlenerek tüketime sunulmadığı bir zamanda yazdığı ve “çağın bilgi bombardımanında giderek cahilleştiğimizi, cahilleştirildiğimizi” ileri sürdüğü kitabının adı..

Avcı, söz konusu kitabında, “enformasyon ve bilginin aynı şey olmadığını” söylüyor.. Enformasyonun “kurgulanmış sözcükler toplamı” olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Sizden istenen şey, kullandığınız makineler gibi, özel bir mantık çerçevesinde, sıkı sıkıya tanımlanmış bir hedefe doğru, sapmadan yürümenizdir!”

Yirmi yıl öncesinden, yirmi yıl sonrasının fotoğrafını çeken Avcı’nın, literatürümüze kazandırdığı “enformatik cehalet” kavramı, haberlerin bilgi diye “paketlenerek” akıllı cep telefonları üzerinden “pazarlandığı” günümüz tüketim toplumunun eleştirel vazgeçilmez beylik cümlesi oluyor.. Tıpkı, on küsur yıl öncesinde bir reklam filminden dilimize yapışan ve farklı bağlamlar içinde ağzımızda sakız gibi çiğneyip durduğumuz; “ağzı olan konuşuyor” gibi.. Ki, bu beylik cümlenin ‘twit atan’ postmodern toplum bireylerine atıfla “zamanın ruhuna” uygun hali de galiba şu oluyor: “Klavyesi olan yazıyor!”

Klavyesi olanların. “enformatik cehalet” bağlamında,  “ağzı olan konuşuyor” türünden, “Globalleşen dünyada” diye başlayan, “Yeni Dünya Düzeninde, Bilgi çağında..” diye devam eden sloganvari  bir çok beylik cümlesi bulunuyor ve daha çok propaganda amaçlı kullanılıyor.. Propagandanın, “zamanın ruhuna” uygun haline reklam deniyor..

Son yıllarda sloganik bir “bilgi çağı, bilgi toplumu” propagandası ya da reklamıdır gidiyor.. Bizim bilgi çağı diye adlandırdığımız kavramın literatürdeki karşılığı ise enformasyon oluyor.. Ve fakat enformasyon, Sayın Avcı’nın “Enformatik Cehalet” adlı kitabında belirttiği gibi bilgi anlamına gelmiyor.. Kavram, Latince “informato” kökünden geliyor ve “biçim verme, biçimlendirme, haber verme” anlamlarında kullanılıyor..  Dolayısıyla enformasyon; verilerden haberli olmak, onlara erişmek için danışmak anlamına geliyor..

Bilmek, gündelik dilde haberli olmayı içerse de, bilgi, düşünme, akıl yürütme, mantıksal çıkarımlarla elde ediliyor.. Yani enformasyonun bilgiye dönüştürebilmesi eleştirel bir akıl gücüyle oluyor.. Ki bu da haberi sorgulayıcı bir akılla yeniden okuyarak yorumlamak demek oluyor.. Dolayısıyla enforme olmak bilmek demek olmuyor! Verilerin bilgisini edinmek, ancak onları kullanmayı bilirsek bir değer taşıyor.. Bilgi toplumunun temelinde “eğitimli emek” bulunuyor..Tüm bilgi tohumlarını özünde taşıyan çarpıcı ve sarsıcı “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” sözü de bu türden bilmenin değerini işaret ediyor..

İnternet ağları enforme verilerle örülü.. Ağlara takılan, eriştiği verileri bilgi sanıyor ve sayıyor.. Üretilen hiçbir bilgi olmaksızın, bilgiyle üretilmiş teknolojik araçları iştahla tüketen toplumlara bilgi değil tüketim toplumu deniyor.. Bu halde biçimlendirilmiş haberleri, bilgi zanneden toplumların bilgi toplumuna dönüşerek bilgi çağına geçtikleri sanısı da gerçekte bir illüzyon oluyor.. Bu illüzyon, “lüküs hayat” operetiyle karışık “abidik gubidik tivist!” dansıyla modernleştiğini zanneden toplumlarda, “tüm bilgiler parmağınızın ucunda, tıklayın yeter!” sloganlı akıllı telefon filmleriyle oluşturuluyor.. Sosyal medyada tıklanarak okunan “abidik gubidik twit” türü yorumlu haberler ise; aklını “facebook” piyasası hesabına kaptırmış, fikrini ‘twitter’ kutusuna sıkıştırmış anti-sosyal bireylerce bilgi zannediliyor..

Özetle, bilgi üretiminin yüzde doksanı beyin gücüne dayanan yüksek teknoloji araçlarıyla, bilgi tüketiminin yüzde yüzü parmak uçlarındaki tıklamalara bağlanan bireyler, ‘bohem tutum, lümpen davranışlarla’ enforme ediliyor! Bu enformasyon karmaşasında da, bilenlerle bilmeyenler de birbirine karışıyor..

Bilenlerle bilmeyenlerin bir olduğu toplumlara bilgi değil cehalet toplumu deniyor.. Cehaletten çıkışın yolu da farkına varma, akıl yürütme öğretimli kitaplı eğitimden geçiyor.. Eleştirel düşünme ise akıl gücünü bilgi üretme yönüyle kuvvetlendiriyor.. Dolayısıyla ‘Bilgi Toplumu’nun temellerinde “aydınlanma” bulunuyor.. Kant, aydınlanmayı; “İnsanın kendi suçuyla düşmüş olduğu bir ergin olmayış durumundan kurtulup, aklını kendisinin kullanmaya başlamasıdır” şeklinde tanımlıyor.. Sokrates, iki bin küsur yıl öncesinde, öğrencisi Platon’a attığı ‘twit’inde şöyle diyor: “Bir şeyi biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimdir!” Son tahlilde, “insan başkasının bilgisiyle bilgin olsa da, ancak kendi aklıyla akıllı” olabiliyor..

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here