Doğal Gaz Kutucukları

0
93

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Doğal gaz döşendiğinden beri sokağımıza düşünüyorum. Her evin önüne bir kutu kondu. Kutular sokakta yani dışarıdan gelecek bütün darbelere açık. Çocuklar okula giderken illa şöyle bir yokluyorlar ayakları ile. Ve doğal gaz verilmeye başlandığında da bu kutular dışarıda mı kalacak? Evine doğal gaz geçirmek isteyen onu içeri alacak peki istemeyen ne yapacak?  Doğal gaz akmaya başladığında bu kutuların dışarıda olması çok vahim sonuçlara neden olacak tehlikeler taşımıyor mu?  Daha önce hiç böyle bir şey görmediğim için soruyorum amacım bilgilenmek sadece ve birisi bendenizi bilgilendirse çok sevineceğim. Yani doğal gazla ısınıyoruz İstanbul’da merkezi sistemle. Ve ayrıca içerde kapının üzerinde küçük ama metalden kutucuklar var. Doğal gazı ev içinde başka bir yerde kullanmak isteyenler için. Başkaca da bilgim yok.

yase5

Bilgilenmek için belediyenin internet sayfasından doğal gazı döşeyen firmanın sayfasına girdim. Onlarda sokaktan geçen borulara hasar verilmez ise akış normal sağlanabilir diyorlar. Yani şimdi bu kutucuklara zarar verilmeyeceğini kim garantileyebilir?

Çocuklar yokluyorlar diyorum bu basite indirgenmiş bir tümce aslında. Yoksa herkes bilir yalnız çocuklar değil büyüklerde bu tür şeylere çokta kibar davranmazlar çok yerde. Sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım her zaman. Yase

Şubat Güneşi

Gerçek Yüzler Devam

“Yarasa söze gelir etkilemişlerdir aşkların derdinden; “Ey kuş sana yol göstereyim içeri gel. Birlikte düşünelim” Ve uçarak yankılar yaparak mağarada dışarı çıkacak bir delik bulur, beyaz kuş buradan süzülür içeri. Sevdiği kız kendini saklar cadı yüzünü görmesin ister sevdiği. Oysa müsaade etse belki büyü orada çözülecektir. Kendini şalıyla iyice gizler. Tostoparlak oracığa sinen kızın yanına gelip tüner kuş. Ne kız sevdiğini kuş olarak görür ne de sevdiği sevdiğini cadı haliyle.

Mağara sahipleri ve kuş olan peri padişahı ile sevdiği kız birden uykuya dalar ve hepsi birden aynı rüyayı görmeye başlar. Sakallı ihtiyar adam yine oracıktadır ve yüzünde bir gülümseme vardır.”

Ahmet  masalı kesip su almaya  kalktı. “Su alacağım sende bir şey ister misin?” Kızdan ses çıkmayınca eğilip kıza baktı. Kız yüzü avuçlarında bağdaş kurmuş vaziyette gözlerinden yaşlar süzülerek öylece duruyordu. “Ne oldu yine neden ağlıyorsun” diye çıkıştı Ahmet.

“Ne kızıyorsun, masal çok güzel, işte duygulandım ne var bunda kızacak?” “Tamam, kızmadım su ister misin?” “Evet lütfen.” Ahmet karanlık mutfağa giderken Zeynep ardından baktı. Bu kocaman adamı hiç tanımıyordu? Ama neden bu kadar yakındı ona? “Ne düşünüyorsun esrarengiz, esrarengiz.” Ahmet elinde su bardağı kıza doğru eğilmiş bekliyordu. Çabucak “hiç” dedi Zeynep. Oturduğu yerde doğrulup ayaklarını yere uzattı. “Bu kadar esrarengiz görünmek yalnızca bir “hiç” için miydi?” “Evet, kocaman bir “hiç  “  bardağı alabilir miyim şimdi?”

Kıza bakmaya dalmış olan Ahmet irkildi. “Ah pardon buyurun hayaletler âleminin pensesi?” “Hım sen masala çok daldın, kahramanları şaşırdın galiba.” “A gerçekten bir an peri padişahının kızı canlandı karşımda duruyor sandım.” “O ne demezsin ya?” diyerek su bardağını ağzına dayadığı gibi kana, kana içti. Sonra Hadi gel masalın devamını merak ediyorum” diyerek boş barağı Ahmet’e uzattı. “Çok teşekkür ederim” Ahmet boş bardakları masaya bırakıp şömineye bir odun attı. Sonra gelip kızın yanına oturdu. Kız yine bağdaş kurmuştu. Yüzü yine avuçların içindeydi.

“Ey mağara halkı”  diye anlatmaya devam etti Ahmet. “Şimdi peçelerinizi açın gösterin birbirinize gerçek yüzünüzü. O zaman büyü bozulacak, ben de cenderemden kurtulacağım siz de. Haydi, bakalım var mı cesaretiniz, biliyorum kolay değil ama kurtuluş buna bağlı. Lütfen korkmayın gerçek yüzünüzden.”

Hepsi birden uyanırlar. Fare korkar, yarasaya göstermekten kendini. Kız korkar göstermekten kendini sevdiğine ve bir müddet öylece gizli kapaklı otururlar. İlk büyüyü  bozan fare  olur. Salınarak çıkar deliğinden, duvara sinmiş duran yarasaya dokunur. İkisi bir anda birer insana dönüşür. İhtiyar sakallı adama  ilk önce onların rüyasına girmiş ve onları yıllar önce büyülemiş. Fare yıllardan beri bu anı beklermiş ama kimse sihir bozacak sözü onlara  öğretmemiş.

Daha sonra Emir’in kızının rüyasına girmiş  yaşlı adam, ondan umudu çokmuş ama o da unutunca, onları da  cadıyla, kuşa çevirmiş. Sonra kız üzerinden paltosunu çıkarıp atar ve kuşun yaralı kanadına dokunur. O da birden eski haline geri döner. Mağara birden bire peri padişahının sarayı oluverir. Ve o sarayın merdivenlerinden birinin çıktığını görürler. Yıllarca güneş görmemiş kadar beyaz yüzlü biridir bu. Genç ve çok ama çok yakışıklı biri. Gelir ve peri padişahının elini tutar, yıllar önce kaybolduğunu sandıkları ağabeyi  imiş aslında bu yakışıklı genç. Onu uğursuz bir cadı kendisini reddetti diye yaşlı bir adama çevirmiş. Hepsi gerçek yüzlerini gösterdikleri için sonsuz mutluğu yakaladılar sonunda. Biz de onların yolundan mutluluk arıyoruz, aslında yanı başımızda olan şeyi. Onlar erdi muradına biz çıkalım ana fikrine.” Arkası Yarın

Günün Şiiri

SİTEM

Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene bin dokuz yüz kırk altı
Mevsim,Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim ,neyleyim
Dalları neyleyim.
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.

Yar, yar…
Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hisim
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Yar yar
Canimin çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var

Bedri Rahmi EYUBOĞLU

Kara Sevda

ve nihayet gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı.
Masallarla indi yere
Sebil oldu cümle hikayelere
kara kara kazanlarda kaynadı
Diyar diyar al kanlara boyandı
Türkülerde ateş alev yandı tutuştu
Gördes kiliminde nakış
Minyatür bahçelerinde suret kesildi.
Ve nihayet gelip çattı
Elveda belirsiz bedava sevince
Uçan kuşa eşe dosta elveda
Bütün haşmetiyle gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı.

Bedri Rahmi EYUBOĞLU

ÇAKIL

Seni düşünürken

Bir çakıl taşı ısınır içimde

Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar

Bir gelincik açılır ansızın

Bir gelincik sinsi sinsi kanar

Seni düşünürken

Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır

Deliler gibi dönmeğe başlar

Döndükçe yumak yumak çözülür

Çözüldükçe ufalır küçülür

Çekirdeği henüz süt bağlamış

Masmavi bir erik kesilir ağzımda

Dokundukça yanar dudaklarım

Seni düşünürken

Bir çakıl taşı ısınır içimde.

Bedri Rahmi EYUBOĞLU

Günün Fıkrası

Birinci sınıf öğrencisi okuldan dönünce annesine; “Bugün öğretmen bize atlardan söz etti. Ama ben atın hala ne olduğunu anlayamadım” dedi.

“-Neden?” diye sordu annesi.

“-Öğretmen atın yavrusuna tay, dişisine kısrak, erkeğine de aygır derler, dedi.”

“Bunda anlaşılmayacak ne var çocuğum.”

“-Peki, anneciğim ne zaman ata at diyorlar?”

Günün Sözü

Düşünmeden konuşmanın cezası sonradan düşünmeye mahkum olmaktır.

GIBBON

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here