Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Kaç zamandır keyfimiz, neşemiz, sağlığımız bizden uzak, biz ondan uzak yaşıyoruz. Duru çocuk bile bizi neşelendiremez oldu? “Ne oldu bize” diye soruyoruz kardeşimle birbirimize. “Tekrar eski halimize dönebilir miyiz acaba?” Belki döneriz, belki bu hayatı benimseriz, alışırız, eskiden biz kimdik unutur gideriz? Geniş kahkahalarımız duyulmaz olur. Neşeyle uzatarak “gü-nay-dın, bizi özleyen var mı?” demeyiz. Girip çıktığımız yerlere! Sahile çıkıp gün batımını izlemek istemeyiz zaten çoktan beri istemiyorduk. O zevki de her şeyden önce yitirdik. Toz dumandan, denizle aramıza dikilen o taş duvarlardan! Ağaçlarımız bile neşe veremez olmuştu.
Evet, çoktan beri bu durumdayız, gülümseyemiyoruz hatta. Bazen Gürcan arkadaşımın köşe yazılarına takılınca, gülümseyebiliyorum ama diğer zamanlarda resmen tonlarca ağırlık altında eziliyor gibiyiz. Ama Depresyonda değiliz kesinlikle!
Ancak bu duruma, geldik, getirildik. İçten dıştan vurulduk, dumura uğratıldık! Gün sektirmeden gelen şehit cenazeleri, her gün savaş görüntüleri her gün ipe sapa gelmez söylemler, kavga gürültüler, yoğun yoksulluk ve evlerini, barklarını terk eden insan görüntüleri, bitarafta akıllara durgunluk veren zenginlik ve şatafat! Yeniden dirilen “kulluk” her yerde kapı kulları var. Dizilerden tutun gözünüzün uzandığı her yerde. Onur, şeref, namus, para ve namlunun ucunda sanki! En romantik öyküde bile, silahlar konuşuyor, birileri birilerine egemen oluyor. “dizide bile olsa bunu kabul etmezdim” diyorum kardeşime. Birde cadde canavarları var çoktan beri, zikzaklar çizerek, masum insanların hayatını tehlikeye atan, cep dolgunu, beyin yoksunları. Ve bunlara verilen yine dumur eden cezalar.
Ve bunca kalabalıkta yabancılaştırdık, yalnızlaştırıldık. Depresyonda değiliz. Ama öyle gibiyiz. Ve ne korktuğumuz şey böyle kalmak; sağlıksız, neşesiz keyifsiz! Ancak tepkiliyiz yine de ama elimizin kolumuzun bağlı olması? İşte o bizi depresyona, paranoyaya sürükleyen. Alışmak istemiyoruz, itici güç istiyoruz! Bizi bu durumdan çıkarıp kaldıracak. Biz bu durumlara düşecek kadar lüks değiliz çünkü. Olmamalıyız. Ve o itici güç aslında damarlarımızda akan kanda var. Ancak her zaman bir diğerinden beklediğimiz için her şeyi. O gücün ayrımında bile değiliz. Ve yaşayıp gidiyoruz sanal bir ortamda gerçekten yaşıyor gibi numara çekerek kendimize! Ve bir sabah uyanıyoruz ki… Gerçekten o zaman uyanıyoruz… Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalalım diliyorum. Ayrımsız gayrımsız hep birlikte, her zaman. Yase
& & & & &
Günün Öyküsü
Senede İki Defa Meyve Veren Ağaç
Harun Reşit, bir gün kıyafet değiştirip veziri ile birlikte halkı dolaşmaya çıkar. Bu dolaşma esnasında bahçesinde hurma fidanları diken bir ihtiyar görür. Harun Reşit, ihtiyara selam verdikten sora ona ne işle meşgul olduğunu sorar: “Kolay gelsin! Bey amca, ne yapıyorsun böyle?”
“Hurma fidanları dikiyorum evladım.”
“Peki, bu diktiğin hurma fidanları ne zamana kadar büyür de meyve vermeye başlar?”
“Kim bilir belki on, belki yirmi sene sonra yetişip meyve vermeye başlar.”
“Peki, onların meyvelerini görebilecek misin?”
“Bu yaşlı halimle belki göremem; ama bizden öncekilerin diktikleri ağaçların meyvelerini biz yedik. Biz de bizden sonrakilerin bunlardan istifade etmeleri için bu hurma fidanlarını dikiyoruz.”
İhtiyar, çok güzel cevap vermiştir. Harun Reşit, bu güzel cevap üzerine ihtiyara bir kese altın verir. İhtiyar, Allah’a hamd eder ve ardından bir güzel cevap daha verir: “Diktiğim ağaçlar hemen meyve verdi.”
Bu söz üzerine Harun Reşit, ihtiyara bir kese altın daha verir. İhtiyar, Allah’a hamd ettikten sonra şöyle der: “Herkesin diktiği meyve ağaçları yılda bir defa mahsul verir, benim diktiğim fidan hem hemen meyve verdi hem de senede iki defa ürün vermeye başladı.”
Herhangi bir çıkar gütmeden yapılan iyiliklerin ürünü bereketli olur.
Günün Şiiri
Mezar Taşları
FRANCIS PICABIA
Niçin
Seni mezarına dört köpeğinle
Bir gazeteyle
Ve şapkanla gömmelerini istedin
İstedin ki taşına şunu yazsınlar
İyi seyahatler
Bir şey değil öteki dünyada da deli zannedileceksin.
THÉODORE FRAENKEL
Öldüğün vakit harikulâde bir hava vardı
Mezarlık o kadar güzeldi ki
Hiç kimse mahzun olamadı
Epeydir de senin artık orda olmadığını sanıyorlar
Homurdanmalarını duymuyorum
Susuyorsun
Yahut omuz silkiyorsun
Cenneti görmeyi asla istemezdin
Nereye gideceğini artık bilmiyorsun
Ama sen işin alayındasın
MARIE LAURENCIN
Kafesteki bu güzel kuş
Senin mezardaki gülüşündür
Yapraklar dans ediyor
Uzun uzun yağmur yağacak
Bu akşam hareketimden evvel
Ağaçların çiçek açtığını görmek istiyorum
Bir dişi geyik sessizce yaklaşacak
Bulutlar biliyorsun pembe ve mavidir
LOUIS ARAGON
Dostların küçük kızlar halka oldular
Sana çelenkler ördüler
Ufacık yalanlarınla
Sana kâğıt getirdim
Ve çok iyi bir kalem
Ebediyette şiirler yazacaksın
Koruyucu melek seni teselli eder
Kravatını bağlar
Ve sana gülmesini öğretir
Artık beni unuttun
Allah benden çok daha güzeldir
PAUL ÉLUARD
Oraya bastonunu ve eldivenlerini de götür
Düz dur
Gözler kapalı
Pamuk bulutlar uzaklarda
Ve bana Allahaısmarladık demeden gittin
Bir yağmur
Bir yağmur
Bir yağmur
TRISTAN TZARA
Kim o
Bana elini uzatmadın
Ölümünü duydukları vakit çok güldüler
Ebedî olmandan öyle korkmuşlardı ki
Son nefesin
Son gülüşün
Ne çiçek ne de çelenk
Sadece küçük otomobiller
Ve beş metre boyunda kelebekler
ANDRÉ BRETON
Bakışını gördüm
Gözlerini kapattığın zaman
Mahzun olmama izin vermedin
Ve ben bir şey yapmasam bile bol bol ağladım
Artık bana hiçbir şey söylemeyeceksin
Hiç ama hiç
Bir sürü adam çiçekler getirdi
Nutuklar bile söylendi
Ben hiçbir şey söylemedim
Seni düşündüm.
Philippe SOUPAULT-Çeviri: Orhan Veli KANIK
Günün Fıkrası
Bir kadının bir süreliğine iş seyahati için İngiltere’ye gitmesi gerekmektedir. Kadının kocası eşini havaalanına kadar götürür. Karısı: “Teşekkür ederim kocacığım, senin için İngiltere’den ne getirmemi istersin?” diye sorar. Adam güler ve yanıtlar: “Bir İngiliz kızı istiyorum hayatım… Kadın sessiz bir şekilde kocasından ayrılır ve yola çıkar. 2 hafta sonra adam karısını tekrar hava alanından almaya gider ve sorar: “Hayatım gezin nasıldı ?”
“Teşekkür ederim hayatım çok güzeldi.” “Peki hediyem nerede?” “Ne hediyesi?” “Hani bir İngiliz kız istemiştim ya…” “Haa hatırladım, evet elimden geleni yaptım, şimdi biraz beklememiz lazım kız olup olmayacağını görmek için… !!!!”
Günün Sözü
Bazen diyorum ki; “söyle gitsin” sonra diyorum ki; “söylersem ne olacak, sus gitsin”
Mevlana
Bakın! Toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve en güçlü doğuş sebebi sevgi eksikliğidir. Bunun en doğru tedavi yolu ise SEVGİYİ aramak, yaşamak, uygulamaktır. Hoşgörülü olursanız seversiniz. Sevilirsiniz. Karar verirseniz ve de bu yolda çalışırsanız her şeye ulaşırsınız.
Mevlana