Demokrasi İçin, Cumhuriyet İçin Nöbete Devam

0
88

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Demokrasi nöbeti bütün yurtta olduğu gibi bizim Gazipaşa’da da devam ediyor. Gazipaşa’nın tek meydanı belediyenin ön tarafına düşen küçük anıt meydanında her gece hepimiz demokrasi, Cumhuriyet, birlik ve beraberlik nöbeti için toplanıyoruz. Ama sözde değil, özde demokrasi, kişiye göre değil herkese demokrasi için ayırma, kayırma, kollama, kodlama, olamayan gerçek demokrasi için. Laik, cemaatsiz, hacısız, hocasız, takviyesiz… Demokrasi için.

Yaşadığımız kanlı darbe bize cemaat ve takkiye yapılarak bir yerlere gelinemeyeceğini çok acı kanlı ve vuruk bir şekilde anlattı. “Peygamberle istişare ediyorum” gibi aklı başında olan kimsenin inanamayacağı garip ötesi sözlere, inanların Atatürkçüymüş gibi davranarak gerçekleştirdikleri kanlı darbeden anlaşılacağı gibi. Oysa Atatürk ta o zamandan uyarmıştı bizleri; “Arkadaşlar, Efendiler ve ey Millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti Şeyhler, Dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır” diyerek. Bunu ciddiye almadık, takkiyeye inandık ve çok pahalıya patladı, nice masum can yitirdik. Ve cehennemden beter günler yaşadık ve eğer Allah korumasaydı ve halk sokağa çıkmasaydı olacakları düşünmek bile istemiyoruz. Ve ne yazık ki inancımızı yitirdik onların sayesinde o kadar güzel gizlediler ki kendilerini, yanı başında olanlar bile anlamadı. Şimdi herkes kendisi değilmiş gibi davranabilir diye düşünmeye başladık!

Atatürk “Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hâkim olunamaz” demiş.

Ve biz bu sözüne sonuna dek inanıyoruz. Allah’la kul arasına kimse girmesin. Kimse kendi dinini inancını kimseye dayatmasın. Herkes herkese saygılı olsun, sevgili olmak zorunda değil ancak hepimiz hepimizin hayatına, tercihlerine, inancına, fikirlerine saygılı olmak zorundayız. Ve biz bu inançla her gün, parti, din, dil, milliyet, mezhep ayırımı yapmadan demokrasi nöbeti tutmaya devam ediyoruz.

yase-şehitler1

Ve bu nöbeti tutarken bir an olsun demokrasi şehitlerini ve PKK illetinin şehit ettiği askerlerimizi unutmuyoruz. Yüreğimiz onlar için çarpıyor, dualarımız onlar için. Bir an önce normalleşmek istiyoruz artık. Öyle kaygısız kuygusuz yazılar yazmak, havadan cıvadan, zararsız havuz dedikodularından falan. Ve sevgili okuyucularım, sağlık ve sevgiyle kalalım her zamanki gibi. Ayrımsız gayrımsız hep el ele yan yana. Yase

& & & & &

Çin düşünürü Lao Tzu’nun çok sevdiği bir öyküdür. Bir köyde ihtiyar bir adam varmış.. Çok fakirmiş ama dillere destan bir beyaz atı yüzünden kral bile onu kıskanırmış.. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış… “Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı?” dermiş hep..

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylü ihtiyarın başına toplanmış “Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler…

İhtiyar, “Karar vermek için acele etmeyin. Sadece ‘At kayıp’ deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez..”

Köylüler ihtiyar adama kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.. “Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. Şimdi bir at sürün var..”

“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?”

Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden “Bu herif sahiden bunamış…” diye geçirmişler.. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara.. “Bir kez daha haklı çıktın. Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler..

İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez..”

yase-at1

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler..

“Gene haklı olduğun kanıtlandı. Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..”

“Siz erken karar vermeye devam edin. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.” Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış: “Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

Günün Şiiri

Dönelim

Döndürsün bizi

Kalbin akıp giden bulutlara benzeyen sesi

Yağmursuz bir yağmura açılmış kapılardan

Ve akılda kalan bir yokuştan

Ve yalnız çocuklara özgü o sonsuz sinema koltuklarından

Ve çocukluktan

Dönelim

Dönelim mi biz

Gençlikten, oralardan

Mutluluğu bir kabuk gibi saran mutsuzluklardan

Dönelim mi acıya

Acıya, büyük acıya

Ve soralım mı acaba

Ey büyük yalnızlık insansan eğer

Bir kaya

Dalgalar yalarken onu

O bakarken kaskatı kalabalıklara

Ah, kalbin bulut bulut akan sesi.

Bütünüyle bir semte benziyor Ruhi Bey

Binlerce, on binlerce kedinin hep birden kımıldadığı

Kedilerden örülmüş bir semte

Ve soğuk bir tuvalde yerini bulamamış renkler gibi

Soğuk ve ayakta tutan çelişkileri

Bir görünümden bir başka görünüme kolayca sıçranan

Her şeyin, ama her şeyin çok dıştan fark edildiği

Eh belki de bir satır fazlalığı ya da bir satır eksikliği

Belki de genç bir şairden ödünç alınan.

Yürüyor mu, yürümeyi mi düşünüyor Ruhi Bey

Düşünmesi daha mı sonra koyuluyor yola

Nereye gidecek ama, nereye varacak sanki

Yoksa bir oyun tadı mı buluyor bunda

Oyundan atılmaktan korkmayan bir oyuncu gibi

Boş vermiş de sanki oyunun kurallarına

Üstelik son bölümde, perdenin kapanmasına

Azıcık vakit kalmış

Ya da vakit var daha. Ama ne çıkar

Gövdenin yazgıya başkaldırması mı

Ruhi Beyin

Başkaldırması mı yoksa

Vaktinden önce anlamanın şaşkınlığı mı

Vaktinde anlamanın sevinci mi

Ya da biraz geç kalmanın

O gereksiz tedirginliği mi

Hangisi

Ama belli ki sonundayız her şeyin

En sonunda.

Edip Cansever

Günün Fıkrası

Deniz aşırı bir ülkede askerliğini yapmakta olan John bir gün sevgilisinden bir mektup alır. Sevgilisi artık ondan ayrılmak istediğini bildirmekte ve fotoğrafını geri göndermesini istemektedir. John çok kızar. Arkadaşlarından eski kız arkadaşlarının fotoğraflarını toplar hepsini bir araya koyup paket yapar ve sevgilisine gönderir. Pakete bir de not iliştirir; “Kusura bakma, hangisi olduğunu çıkaramadım lütfen kendi fotoğrafını al ve diğerlerini geri gönder!!!”

Günün Sözü

Milli  egemenlik  öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin  esirliği üzerine kurulmuş  müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar.

M. Kemal ATATÜRK

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here