Davetsiz Misafirlerim Ya da Aslında Davetli miydiler?

0
100

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Uzun bir aradan sonra nihayet bugün bilgisayarımın kapağını açabildim çok şükür; “hayırdır neden mi” diye soruyorsunuz? Hemen yanıt vereceğim; açmadım açamadım, çünkü gerçekten zorlu misafirlerim vardı. Ve hala bu zorlu ve sevgili misafirlerim tamamen gitmiş değiller geldikleri yere. “Kim mi bunlar?” Bunlar “sen kendini çok boş verdin iyice dağıttın daha çok kendini dağıtmadan seni bir güzel toparlayalım” diyerek gelen işgüzarlar. Sanki bendeniz Venezüella devletiyim? Önce sevgili midemin koruyucu perisi bir gece sabaha yakın geldi yerleşti mideme ve tabi bağırsaklara dek uzandı kanatları. Gelir gelmez yaptığı ilk şey midemi temizlemek oldu böğürte böğürte. “Ölüyorum” diye inledikçe de. “Şikâyet etme sen hazırladın bu sonu” diye bağırmadı, fısıldadı sadece. Birde bağırsaydı yani gelmiş davetsiz gecenin bir yarısı, la havle? Neyse haklı tabi çok…

O midemle uğraşırken bağışıklık meleğini de korkuttu o da arkasına bakmadan kaçtı gitti. Hainliğe bak ya! Dost bildiklerin ilk terk ediyorlar! Ve tabi bağışıklık gidince kim koruyacak bedeni? “Aa ben ne güne duruyorum” diyerek sevgili ateş bey koştu geldi cehennemden izinsiz. Yanında bir demet 40 derece. E başımızın üzerinde yeri var. Ne de olsa o en masumu başkalarının bozduğunu o antikorlarını salarak korumak istiyor! Biz ne olduğunu anlayamadan uykuyla uyanıklık arası adı sanı konmamış karabasanların en karası ile debelenirken kapı yine çalındı “Aaa bizim meşhur klasik müzik orkestrası kapıda… Aa kusura bakmayın bugün olmaz” dememize kalmadan “hop” geldi ciğerlerimizin ucuna yerleşti, hemen başladı üst perdeden döktürmeye. Ne de olsa yolgeçen hanıyız! Klasik müzik olurda arabesk olmaz mı? Kazana dönen başımızdaki meleklerde arabesk söylemeye başladı. Ölüyorum diye inlerken caz sesi geliyor en üst perdeden Ateş Bey geçmişi, geleceği, şimdiyi, dünü, yarını katmış önüne hallaç pamuğu gibi kapıştırıp duruyor. Beyin sanki erimiş maden oda zamanı mekânı karıştırmış akıp gidiyor sımsıcak! Bir o özgür valla takmıyor kimseyi gönlünce karıştırıp duruyor ortalığı beğensen de olur beğenmesen de?

Ve bu sevgili dostları seviyorum onlar bendenizin davetsiz diyetçileri! Sağlıklı olmayı onlar sevdiriyor ve sağlıklı olmanın ne kadar önemli olduğunu ve tabi onlar bendenize halk müziği söyletiyorlar örneğin “gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün” diye. Ve şaşkın olmuşum aslında işimi başımdan aştırdığım için. Bağışıklık sistemim ağlıyordu onu duymadım bile. “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana bilmem söylesem mi söylemsem mi?” diye. Dolaşırken soğanı hatur hutur yiyemediğim için.

Ve zaman çabuk geçmedi. Yatak döşek bir titreyerek bir ateşten kendimizden geçerek iki arada bir dere de. Çok uzun gelen bir haftanın sonunda önce mide perisi çıktı gitti ama kanatları bağırsaklarda kaldı hala kıvır – kıvır durumları var. Ateş beyde cehennemine döndü. O dönmeden yerimden bile kalkamıyordum. Zaten bay iştah kaçmış su bile içmek işkence. Klasik müzik devam ediyor ne de olsa eski dostuz ve tabi bağışıklık hanım efendisi lütfedip dönerse ki şartları varmış doğru beslenmek istiyormuş, öyle düzensizlikten, kararsızlıktan hiç hoşlanmıyormuş, iç işlerine kimsenin karışmamasını da özellikle istiyormuş. Eh verirlerse biz de verebiliriz zahir?

Ve sevgili okuyucularım bu misafirler bizdeyken dışardan yardım almadım yalnızca ateş düşürücü oda sınırlı çünkü dış müdahillerden hoşlanmıyor bedenim. Ve dünyalara değişmeyeceğim sevgili arkadaşım vardı yanımda. Şimdi günlerden sona ilk kez açlığımın ayrımına vardım. Ve dilerim sevgili okuyucularım sizler iyisinizdir. Biliyorum bu günlerde hemen herkes bir şekilde bu durumda. Yani davetsiz misafirleri var. Şunu yapın bunu yapın demeyeceğim. Çünkü herkes kendini herkesten iyi bilir.

Ve kendini bilince nasıl iyi olacağını da bilir. Ya doktora başvurur ya da kendi kendine geçmesini bekler ama sonunda bu kendisinin iç işidir ve onu nasıl çözeceğine kendisi karar vermesi gerekir diye düşünüyorum. Ve bu durumda olan bütün okuyucularıma geçmiş olsun diyorum. Acil şifalar diliyorum. Bendeniz kendimi idare edebilirim edemediğimde de yardım isterim. Sizde istemekten çekinmeyin. Ve sağlıkla, sevgiyle hep birlikte kalalım, sevgili okuyucularım, ayrımsız gayrımsız. Yase

& & & & &

Evin Emektarı Menekşe

Ben mosmor yaprakları olan küçük porselen saksıda yaşayan bir menekşeydim. Tıpkı insanlar gibi benimde umutlarım vardı. Bende aileden biri sayılırdım. Herkes beni sever aksatmadan beni sulardı.

Geceleri herkes kendi odalarına çekildiğinde ben onlarla birlikte uyumaz gökyüzünü izler, yaprakların şırıltısını dinlerdim. Bazen de ailemi, yaşadığım çevreyi, onlar olmazsa ne yapacağımı düşünürdüm.

Bir gece onlar yataklarındayken ben yine çevreyi izliyordum. Bir saatten fazla olmamıştı ki deniz adeta şahlandı. Ev büyük bir sarsıntıyla ayağa kalktı. Deniz durmuştu ama insanların deprem dediği şey hala devam ediyordu. Gözlerimi kapadım ve depremin durmasını bekledim.

Gözlerimi açtığımda yıllardır yaşadığım evin yerle bir olduğunu gördüm. O güzel çiçeklerin olduğu yerdeydik yani evin bahçesinde. Ailemi aradım. Fakat ortalarda yoklardı. Çevredekiler “Bu evden hiç kimse sağ çıkmadı” dediler. Ağlamaya başladım. Canım yanıyordu. İçimde hiç kimsenin dolduramayacağı bir boşluk vardı. Hala inanamıyordum. Onlar beni burada bırakıp gitmezlerdi. Beni bu kadar üzmezlerdi. Neyse ki bu acım fazla sürmedi. Çünkü üstümdeki beton dalımı kırdı. Ve umutlarımla beraber hayata gözlerimi yumdum.

Günün Şiiri

Yeni Bir Sayfada Sana Bakmak

her şey yapılabilir

bir beyaz kağıtla

uçak örneğin uçurtma mesela

altına konulabilir

bir ayağı ötekinden kısa olduğu için

sallanan bir masanın

veya şiir yazılabilir

süresi ötekilerden kısa

bir ömür üzerine.

 

bir beyaz kağıda

her şey yazılabilir

senin dışında

güzelliğine benzetme bulmak zor

sen iyisi mi sana benzemeye çalışan

her şeyden

bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor

belki tabiattadır çaresi

senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin

ve benim

bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim

anlarım bitkiden filan

ama anlatamam

toprağın güneşle konuşmasını

sana çok benzeyen bir çiçek yoluyla

 

sen bana ışık ver yeter

bende filiz çok

köklerim içimde gizlidir

gelen giden açan soran bere budak yok

bir şiir istersin

içinde benzetmeler olan

kusura bakma sevgilim

heybemde sana benzeyecek kadar

güzel bir şey yok

 

uzun bir yoldan gelen

tedariksiz katıksız bir yolcuyum

yaralı yarasız sevdalardan geçtim

koynumda bir beyaz kağıt boşluğu

her şeyi anlattım

olan olmayan acıtan sancıtan

bilsem ki sana varmak içindi

bütün mola sancıları

bütün stabilize arkadaşlıklar

daha hızlı koşardım

severadım gelirdim

gözlerinin mercan maviliğine

 

sana bakmak

suya bakmaktır

sana bakmak

bir mucizeyi anlamaktır

 

sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır

aşk sorgusunda şahanem

yalnız kelepçeler sanıktır

ne yazsam olmuyor

çünkü bilenler hatırlar

hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar

bahçıvanlar değil tüccarlardır

sen öyle göz

sen öyle toprak ve güneş ortaklığı

sen teninde cennet kayganlığı iken

sana şiir yazmak ahmaklıktır

 

bir tek söz kalır

dişlerimin arasından

ben sana gülüm derim

gülün ömrü uzamaya başlar

 

verdiğim bütün sözler

sende kalsın isterim

ben sana gülüm derim

gül sana benzediği için ölümsüz

yazdığım bütün şiirler

sana başlayan bir kitap için önsöz

 

sana bakmak

bir beyaz kağıda bakmaktır

her şey olmaya hazır

sana bakmak

suya bakmaktır

gördüğün suretten utanmak

sana bakmak

bütün rastlantıları reddedip

bir mucizeyi anlamaktır

sana bakmak

Allah’a inanmaktır

Yılmaz ERDOĞAN

Günün Sözü

Umutsuzluk; insanoğlunun kendine karşı hazırlayabileceği suikastların en korkuncudur, umutsuzluk manevi bir intihardır.
Jean Paul Sartre

Hayatın kuralı bu… Ya yanlış zamanlarda doğru insanları karşına çıkarır ya da yanlış insanla; zamanını harcatır.
Lucius Annaeus Seneca

Bazı kişilerin düşüncelerinden daha saçma bir şey var mı acaba? Geleceği önceden görmekle böbürlenenleri kastediyorum Gelecek olan her şey belirsizlik içinde yatar. Hiç durup beklemeden yaşa!
Genç Seneca

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here