“Cesur Yeni Dünya!”

1
424

Başlık, Aldous Huxley’in, “teknik ve ideolojik olarak şişelenmiş bebekler” üzerinden (ki bireyin daha embriyon aşamasındayken biyokimyasal teknikle başlatılan ve psikososyal telkinlerle devam ettirilen) şartlandırmalı eğitim anlayışını eleştirdiği bilim kurgu romanının adı.. Bu yazıda söz konusu kitabı içinden alıntılarla tanıtmak istiyorum..

Ve fakat önce, bu yazıyı; “Eğitim, insan davranışlarını istendik yönde değiştirmek için düzenlenip işe koşulan bir sistem midir? Eğitim, fiziksel uyarılmalar sonucu beyinde istendik biyokimyasal değişiklikler oluşturma süreci midir?” sorularına yanıt anlamında, “Eğitim, insanın özünde var olan Tanrısal nefha bilinç de dahil yetilerinin farkına vardırılması, yeteneğe dönüştürülmesi ve geliştirilmesi sürecidir” tanımından hareketle, “Bilinci örten ve öteleyen (dolayısıyla insanın doğal yaratılış özüne aykırı olan) şartlandırmalı eğitime hayır!” bağlamında kaleme aldığımı belirtmeliyim..

Huxley, söz konusu kitabına şu cümlelerle başlıyor: “Sadece otuz dört katlı yerden bitme gri bir bina. Ana girişin üzerinde şu sözcükler, “Londra Merkez Kuluçka Ve Şartlandırma Merkezi ve üzeri kaplanmış olan Dünya Devleti’nin sloganı, Cemaat, Özdeşlik, İstikrar.” (s.23, Çev: Ümit Tosun İthaki Y. 2013)

 ‘Cesur Yeni Dünya’ adlı kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısında ise şu cümleler yer alıyor: “Ford’dan sonra 632 yılı. Bu dünyanın cesur insanları kapısında “cemaat, özdeşlik, istikrar” yazan Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezinde üretilmişlerdir. Annelik babalık kavramları ayıptır. Toplumsal istikrarın temel güvencesi olan şartlandırma hipnopedya –uykuda eğitim- ile sağlanır.”

Kitap ilk kez 1932 yılında yayınlanmış.. Şu cümleler de yazarın,1946 yılında kitaba yazdığı önsözden: “Etkili totaliter devlet siyasi patronların ve onların yönetici ordularının tüm güçleri kendisinde toplayan hükümetinin kölelerden oluşan nüfusu, köleler köleliklerini sevdikleri için zor kullanmaksızın kontrol ettikleri devlettir. Günümüzün totaliter devletlerinde köleliği sevdirmek, propaganda bakanlıkları, gazete yayıncıları ve okul öğretmenlerine verilmiş bir görevdir. Ancak yöntemleri hala kaba ve bilim dışıdır.” ( s.14) “Geleceğin en önemli Manhattan projeleri, politikacıların ve katılan bilim adamlarının “mutluluk sorunu” adını vereceği konuda  -diğer bir deyişle- insanlara köleliklerini sevdirme konusunda devlet sponsorluğunda yürütülecek büyük çaplı araştırmalar olacaktır. Ekonomik güvence olmazsa kölelik sevgisi hayat geçirilemez. Kölelik sevgisi insanın zihin ve bedenlerinde derin ve kişisel bir devrimin (ileri bir telkin tekniği) sonucu oluşturulmadıkça başarılamaz..” (s.15) “Sosyal ve ekonomik hiyerarşide ait olduğu yere atayabilme olanağı sağlayacak insan faklılıkları üzerinde tam gelişmiş bir bilim dalı. İnsan ürününü standartlaştırmak ve yönetenlerin görevini kolaylaştırmak üzere tasarlanmış yanılmaz bir öjenik sistemi. (Genetik uygulaması aracılığıyla insan nüfusunun karakteristik özelliklerini geliştirmenin yollarını arayan sistem) Cesur Yeni Dünya’da bu insan standartlaştırma belki imkansız değil ama fantastik uçlara taşınmış. Teknik ve ideolojik olarak şişelenmiş bebekler.” (s.16)

Yalçın Küçük’ün, bir yazısında, “Huxley, sürüleştirmenin bir komünikasyon teknolojisine, düzenine dayandığını gösteriyor. Batı Avrupa, köleliği seven insanlar imal ediyor”  cümleleriyle değindiği  (Aydınlık, 28 Eylül 2011) Aldous Huxley’in söz konusu kitabından not aldığım diğer cümleler de şunlar.. “Aynı zamanda yazgılarını belirleyip şartlandırıyoruz. Bebeklerimizi şişeden sosyalleşmiş insanlar olarak çıkarıyoruz. Alfalar ve Epsilonlar olarak geleceğin kanalizasyon işçileri ya da.. (geleceğin dünya denetçileri diyecekti) geleceğin kuluçka merkezi müdürleri.” (s.34) “Epsilon embriyolarına normalin altında kalması için oksijen kısıtlaması yapılıyor. Saf bir öğrenci, “Fakat niye embriyonun geri kalmasını istiyorsunuz?” diye soruyor. Müdür, azarlıyor: “Epsilon embriyosuna epsilon kalıtımı kadar epsilon ortamının da sağlanması gerektiği hiç mi aklına gelmedi?” (s.35) “Ne kadar alt sınıfa aitse o kadar az oksijen verilir. İlk etkilenen organ beyin olur, sonra da iskelet.” (s.36) “Isı şartlandırması ile embriyolarda soğuk korkusu yaratılıyor, yazgıları tropik bölgelerde göç edecek madenci, asetatlı ipek dokumacısı ve demir çelik işçisi olacak şekilde belirlenmiş oluyor sonra da beyinleri bedenlerinin seçimini pekiştirecek şekilde işleniyor. Onları ısıyla büyümeye şartlandırıyoruz. Üst katta onlara sıcağı sevmeyi öğretecekler. Yapmak zorunda olduğu şeyi sevmek, bu mutluluk ve erdemin sırrıdır; Tüm şartlandırmaların amacı budur. İnsanlara kaçınılmaz toplumsal yazgılarını sevdirmek.” (s.38)

Selam ve saygılar…

(İletişim: ozdemirgurcan23@gmail.com)

1 YORUM

  1. Gürcan Hocam; Yazılarınızı çok beğenerek takip ediyorum. Okulunuzdan size ulaşmaya çalıştım. Telefon numaramı da bıraktım ama dönüş yapmadınız. Yard. Doç. Dr. Ayhan Ural hocanın selamı var. Saygılar.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here