Çakır; “Yanlış Planlama Pek Çok Kentin Sıkıntısı”

0
261

ayna derneği3MKÜ Mimarlık ve Mühendislik Fakültesi Şehir ve Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Bilge Çakır, Ayna Derneğinin Konuğu Oldu…

İskenderun Ayna Kültür ve Sanat Derneğinin her Çarşamba geleneksel olarak düzenlediği sohbet toplantılarının bu haftaki konuğu bir öğretim üyesi oldu.

Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Mimarlık ve Mühendislik Fakültesi Şehir ve Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Bilge Çakır, ‘İdeal Bir Kent’ konulu sohbet toplantısında kentleşme ve kentlileşme konularında bilgiler aktardı.

Kentleşmeye bağlı çevre sorunlarına sebep olan faktörleri, ‘Merkezileşme ve yoğunlaşma, Dikey Yapılanma, Göçler, Yanlış Planlama, Koruyucu ve Geliştirici tedbirlerin eksikliği, eksik yanlış politikalar, Kentleşme politikalarında ekolojik duyarlılık yoksunluğu’ şeklinde sıralayan Çakır, göçler konusunda şu ayrıntıları paylaştı; “Kırsal kesimde yaşayan insanlar çeşitli ekonomik ve sosyal nedenlerle kentlere göç etmektedirler. Kırsaldan kente gelen insanlar, kent şartları ile mücadele etmekte yetersiz kalınca genellikle yasal olmayan biçimlerde kendilerine barınma alanları inşa etmektedirler. Bu durum kentin plansız şekilde büyüyüp yayılmasına, hizmet sunumunun aksamasına ve sağlıksız bir çevre oluşmasına neden olmaktadır. Bu tür kentleşmenin önlenebilmesi için öncelikle kırsaldan kente göçün önüne geçilmesi gerekir. Bu ise kırsal kesimin gerek ekonomik gerekse sosyal açıdan kalkınması ile olası görülmektedir.”

Hele Bir Olsun Eksikleri Sonra Hallederiz Anlayışından Vazgeçilmeli

Yanlış planlamanın ise, kentin fiziki coğrafyasının, toplumsal ve ekonomik gereksinimlerin yeterince dikkate alınmaması ile önceliklerin belirlenememesi ile olduğunu kaydeden Çakır, pek çok kentin sıkıntısının yanlış planlama olduğunu ifade ederek; “Planlamada; ‘araştırma (veri toplama-analiz-sentez), plan yapımı, planın uygulanması ve izleme’ şeklinde bir yol izlenmelidir. Ancak ülkemizde bu süreç daima yanlış işlemiştir ve işlemektedir” dedi. Planlamadaki en büyük sıkıntının günlük düşünmekten kaynaklandığını savunan Çakır, ‘hele bir olsun sonra eksiklikler varsa karşılarız’ anlayışından vazgeçilmesi gerektiğinin altını çizdi. Çakır, kentlerdeki plansız büyümenin, verimli tarım alanlarının sanayi ve yerleşim bölgeleri haline gelmesi, yeşil alanların azalması, fosil yakıt üretiminin artması, sağlık hizmetlerinin yetersizliği, eğitim hizmetlerinin şehrin her bölgesinde eşit olmaması, güvenlik gibi pek sorunu da beraberinde getirdiğini vurguladı.

ayna derneği4

Dikey yapılaşma ile, artan kent nüfusu nedeniyle daha küçük bir alana daha çok insan yerleştirebilmenin amaçlandığını söyleyen Çakır, bununda, insani özelliklerin azalmasına, insanın toprakla havayla ilişkisine engel olunmasına, yalnızlaşmaya, kente yabancılaşmaya, sosyal ilişkilerin azalmasına ve insanların sürekli tüketen bir mekanizmaya dönüşmesine neden olduğunu kaydetti.

Koruyucu geliştirici tedbirlerin eksikliği, eksik yanlış politikalar ile kentleşme politikalarında ekolojik duyarlılık yoksunluğu konusunda da değerlendirmelerde bulunan Çakır; “Toplum olarak gelecekte çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakmak için, çevreyi koruma ve geliştirme yönünde planlarımızda ve anlayış biçimimizde keskin dönüşümleri gerçekleştirmemizin zamanı geçmektedir. Kentlerin planlaması yapılırken yeşil alan ve yerleşme alanları, endüstriyel alanların düzenlenmesinde, hava, su ve toprağı kirletmeyecek ve biyolojik çeşitliliği koruyacak önlemlerin alınması gerektiğinin bilincinde ve duyarlılığında olunmalıdır. Bu çevre duyarlılığı geleceğimiz için bir sorumluluktur.

Sürekliliği sağlanan ekonomik kalkınma, temel bir uluslararası hedeftir. Çevre yönetimi, ekonomik kalkınmanın ayrılmaz bir parçasıdır. Çevre sorunları ekonomik planlama ve Kalkınma sürecinin ilk aşamalarında ele alınmalıdır. Köyden kente kontrolsüz göçün kentsel bölgelerde sebep olduğu çevre sorunlarına özel olarak eğilmek gereklidir. Ekonomik büyüme çevrenin korunması ile bağdaştırılabilir. Fayda-maliyet analizi taşıdığı sınırlamalara rağmen çevreyle ilgili karar alma sürecinde gerekli unsurdur. Fayda-maliyet sistemi kültür mirasımızın kritik öğelerinin değerini belirlemede kullanılmak üzere geliştirilmelidir. Sadece çevreyi korumanın doğrudan maliyeti değil aynı zamanda topluma verilen zararın maliyeti de dikkate alınmalıdır. Çevrenin bozulması tehlikesine karşı ileriye dönük ve koruyucu girişimler çevre sorunlarını ortaya çıktıktan sonra düzeltmeye tercih edilmemelidir” şeklinde konuştu.

“Kentleşme Kadar Kentlileşme de Çok Önemli”

Kentleşmenin yanı sıra ‘Kentlileşme’ olgusuna da değinen Çakır; “Kentlileşme kentlerde yaşayan toplulukların kent kültürü olarak adlandırılan değerleri, davranışları ve tutumları benimsemeleridir. Kentlileşmiş bireyler anonim ilişkiler geliştirme, akılcı davranma, katılımcı olma, sahip oldukları hak ve özgürlükleri bilerek hareket etme, topluma çevreye duyarlı olma özelliklerini taşırlar” dedi.

Kente karşı işlenen suçlar ve kentli hakları hakkında da konuşan Çakır; “‘Kente karşı suç’ olgusu yaşanabilir kentlerin nasıl oluşturulabileceğine yönelik arayışların bir ürünü olarak gündeme gelmiştir. Kentte işlenen suçlarla karıştırılmamalıdır.

ayna derneği5

Kente karşı suç, bir kentin doğal, tarihsel ve estetik değerlerine, bireyler, türlü örgütler ve hatta yöneticiler tarafından değerlerini azaltıcı ve tümden yitirici zararlar verilmesi sonucunda kamu vicdanında yarattığı rahatsızlık durumudur. Kente karşı suç, kentin sahip bulunduğu ve temsil ettiği değerleri veya kentli haklarını zaafa uğratmak, bozmak ya da ortadan kaldırmak sonucunu doğuran kasıtlı ya da kusura dayalı eylemlerdir.

Kente karşı suç kentin fiziksel ekonomik toplumsal ve kültürel gibi pek çok boyutu ile ilgilidir. Kente karşı suç, yöneticiler, siyasetçiler, teknokratlar, kentliler, yani bir şekilde kentle ilgisi olan herkes tarafından işlenebilmektedir.

Kentliler hem kente karşı suçun mağduru, hem de faili olabilmektedirler. Kente karşı suçlar daha çok yerleşik bir kent kültürü olmayan, zayıf olan ve dolayısıyla kentlilik bilinci düşük toplumlarda ortaya çıkmaktadır. Söz konusu olumsuz durum hem yöneticilerle, hem de kent sakinleri ile ilgilidir.

Kente karşı suç teşkil eden durumları; Kent planlarını nesnellik, ussallık, açıklık ilkelerine uygun olarak yapılmaması, planların denetlenmemesi, plan dışı gelişmelerin kabul görmesi, kent hizmetlerinin yetersizliği, gecekondulaşmaya göz yumulması, kent mobilyalarının ve ortak kullanım alanlarının tahribi, kent tarihine ve kent kültürüne sahip çıkılmaması, tarihsel dokuyu ve yapıları, çevreyi korumak konusunda gösterilen vurdumduymazlık, yapıları beton yığınına dönüştüren, estetik ve kültürden uzak mimari anlayış, kente kaçak olarak sokulan kömür, et, akaryakıt gibi kentlerin sağlığını da kent estetiğinde etkileyen olumsuz unsurlar olarak sıralayabiliriz” şeklinde konuştu.

Kente karşı işlenen suçların diğer suçlardan farkının, kente karşı işlenen suçların kentsel yaşam kalitesini önemli biçimde etkilemesi olarak yorumlayan Çakır, kente karşı işlenen suçların henüz hukuk sisteminde açık ve belirli biçimde tanımlanmış olmadığını ifade ederek; “Kente karşı suçun yaptırımı, bu suçlar konusunda çözüm üretilmesi, diğer suçlardan farklı olarak sürecinde sadece hukuk sisteminin değil herkesin söz hakkı ve katkı hakkı vardır” diyerek sözlerini tamamladı.

Sohbet toplantısına İskenderun Mimarlar Odası Başkanı Koray Tanın ile birlikte mimar meslektaşları da katılım gösterdi. (Haber: Helga TERBİYELİ)

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here