Biz Bir Zamanlar, Şarkıyla Uyanırdık

0
178

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Eskiden, her sabah bir şarkıyla uyanırdık anımsıyor musunuz? Bizimle hiç ilgisi olamayan… Ne sözlerini biliyoruz, ne tınısını. Ama nasıl oluyorsa oluyor adını, tınısını ve sözlerini bilmediğiniz o şarkıyla uyanıyoruz? Avaz, avaz bağırarak söylemek istiyoruz üstelik. Şimdilerde artık böyle uyanamıyoruz, uyanmıyoruz. Çünkü şarkımızı unuttuk! Tınısını, sözlerini zaten bilmiyorduk ama o bizi biliyordu ve davetsiz gelip kuruluyordu dilimize.

Küçükken, kardeşimle radyoculuk oynardık. Bazen spiker, bazen ses sanatçısı, bazen yorumcu olurduk. Ve radyomuzun sesi en yüksek perdeden yankılardı arka bahçede. Sesimiz  akardı su gibi. Hiç şaşmazdı sözler, makamlar! O günleri de unuttuk şimdilerde. Şimdi o zamanları çok özlemeyi de unuttuk! Nasıl  şakırdı sesimiz kaygısızlığın en üst perdesinden! Her sabah!

Köpeklerimiz  vardı ve kedilerimiz. Onları da özlemeyi unuttuk.. Tasma muhabbetti yoktu hiç olmadı zaten… Bizimkiler tasmasızdı  her zaman. Teklifsizdi inip çıkmaları iki taraflı merdivenlerden. Tavuklarımız vardı, her gün yumurtlayan, ah ya onları da unuttum valla… Yumurtadan çıkmalarını beklediğimiz  civcivlerimizi de. Kuluçka günlerini sayardık. Üstelik yanılmıyorsam tam 21 gün. O gün okulu kırardık. Okul kırmak nasıl bir şeydi onu da unuttuk..

Yumurtayı kırıp teker, teker çıkışlarını izlerdik. Islak yapış ,yapış ve minnacık, asla dokunamazdık anneleri tetikte olurdu. Normal zamanlarda  olmadığı gibi…. Onları beslerdik. İlerleyen zaman içinde  anneleri emanet etmeyi öğrenmiş olsa da yine en ufak bir şeyde tırnaklarını ve gagasını hazır bulundururdu. Nasıl hırçınlaşır, nasıl korurdu yavrularını bizden bile. Çoktan unuttuk ah çoktan unuttuk unutturulduk.

Büyüklerimiz vardı. Şarkımıza asla karışmayan, şimdi var mı bilmiyorum? Bu sabah sanki bir tını vardı dilimde uyandığımda unuttuğumu sandığım eskilerden bir esinti gibi? Ah ya!! Evett, yine bana kıyak geçiyor hayat; ne yapabilirim ki?

Sarılırım tabi belinden sımsıkı o aptal sevgili tınısı mınısı olmayan eski şarkıya! Ve teşekkür ederim bana bu sabah dünya yanıyorken  kıyak geçen hayata. Ve sevgili okuyucularım, sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalmayı dilerim unutmayalım sonsuza dek. Yase

& & & & &

Ümit Taşı

Küçük çocuk, deniz kenarında gördüğü yassı bir taşın güzelliğine hayran olmuştu. Mutlaka bir mücevherdi bulduğu. Şekli de bir insan kalbi gibiydi. Üstelik parıl-parıl parlamaktaydı. Çocuk taşı avuçlayıp eve koştu. Ve onu büyük bir heyecanla babasına uzattı. Adam, yavrusunun soğuktan morarmış avucundaki taşın, birbirine sürtüldüğünde kıvılcım çıkaran bir çakmak taşı olduğunu hemen anladı. Fakat bunu ona söylemedi.

Küçük çocuk, rüyalarını süsleyen bisiklete kavuşmak için elindeki taşı satmak istiyor ve o paranın bir bölümüyle bir de top alacağına inanıyordu. Fakat babası buna yanaşmıyordu. Çocuk, işin kendisine düştüğünü anladığında, tatilde simit sattığı çarşıya gitti. Kuyumcu vitrinleri, göz kamaştıran ışıkların aydınlattığı altın kolyelerle doluydu. Bir de, elindeki taşın çok daha küçük olanlarıyla süslenen pahalı yüzüklerle. Çocuk en gösterişli mağazayı gözüne kestirdikten sonra, bir süre vitrin önünde bekledi. İçeride, dükkân sahibi olduğu anlaşılan bir adam vardı. Müşteri olarak da kürk mantolu bir hanım. Küçük çocuk biraz sonra içeri girdi.

Ve cebinden çıkardığı taşı dükkân sahibine uzatarak: “Bu pırlantayı deniz kenarında buldum efendim. Eğer isterseniz size satarım” dedi. Adam taşa uzaktan bir göz atıp: “O sadece basit bir çakmak taşı. Bütün sahil o taşlarla doludur” dedi. “Hayır!” diye atıldı küçük çocuk. “İsterseniz ıslatın, ne kadar parladığını göreceksiniz.” Dükkan sahibi, zengin müşterisini kaçırmaktan korkuyor ve çocuğu kolundan tutup atmayı planlıyordu. Kadın onun niyetini sezmişti.

Çocuğun taşına yakından bakıp: “Tam istediğim şey!” diye gülümsedi. “Onu bana satar mısın?” Küçük çocuk, taşının gerçek değerini anlayan biriyle karşılaşmış olmaktan son derece mutluydu. Kadının cebine doldurduğu paralar ise, aklını başından almıştı. Defalarca teşekkür ettikten sonra, koşarak uzaklaştı. Kadın, elindeki taşı kuyumcuya vererek ona bir zincir takmasını istedi. Belli ki mücevher gibi taşıyacaktı. Dükkân sahibi, yapmış olduğu ikazı anlamadığı için, kadının aldandığını düşünüyordu. Bu yüzden: “Söylemiştim, ama tekrar edeyim! Satın aldığınız şey basit bir taştır.” Kadın, önce pırlanta kolyesine, daha sonra da yüzüğüne bakarak: “Zannetmiyorum!… O taş bence bunlardan daha değerli, çünkü küçük bir çocuğun ümidini taşıyor…” dedi…

& & & & &

Bilge ile Köpek

Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür:
-Benim bundan öğrendiğim şu oldu, der.

-Bir insanın istekleri ile arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir. Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğudur. Bu yüzden ne varsa paylaş, senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğer insanlar için…

Günün Şiiri

Tabiat Odam

Severim kırlarda ben yaşamayı,

On iki ayı.

Severim kırların yeşil göğsünü,

Bütün süsünü.

 

İstemem başımın üzerinde dam,

Tabiat odam.

İstemem topraktan başka bir yatak,

Kehkeşanlar tak.

 

Kuşlardan savrulan bir incecik tüy,

Üstümde örtü.

Ve aydan kırpılan bütün yıldızlar,

Rüyamda kızlar.

 

Her sabah neşeyle uyanan bir eş,

Koynumda güneş.

Dallarda ötüşen kuşlar kabilem,

Bilmezler elem.

 

Ağlarsak bizimle beraber olur,

Hemşirem yağmur.

Sızlarsak bizimle beraber sızlar,

Kardeşim rüzgâr.

 

İsteyen toplasın binlerce arşın,

Karlardan kışın.

Mutlaka öptürür bağlarda temmuz,

Çıplak bir omuz.

 

Severim kırlarda ben yaşamayı,

On iki ayı.

Severim kırların yeşil göğsünü,

Bütün süsünü.

 

Ölürsem istemem ne yas, ne kefen,

Ne başka bir fen.

Üstümden kalkmasın çimen, çiy, yosun,

Ruhum uyusun.

Ahmet Kutsi TECER

Aşka Türlü Bir Şey

başka türlü bir şey benim istediğim

ne ağaca benzer, ne de buluta

burası gibi değil gideceğim memleket

denizi ayrı deniz,

havası ayrı hava..

 

bir başka yolculuk dalından düşmek yere

yaşadığından uzun

 

bir tatlı yolculuk dalından inmek yere

ağacın yüksekliğince

dalın yüksekliğince rüzgarda

ve bir yeni ömür

vardığın çimen yeşilliğince

 

nerde gördüklerim

nerde o beklediğim

rengi başka

tadı başka..

Can YÜCEL

Günün Fıkrası

Nasrettin Hoca göl kıyısında karısı ile çamaşır yıkıyormuş.yanlarına simsiyah bir karga yaklaşmış. Karga sabunu alıp kaçmış. Nassrettin hocanın karısı telaşla yaygarayı basmış “Hoca efendi yetiş karga sabunu kaptı!” Nasrettin hoca yerinden bile kıpırdamadan “Hatun görüyorsun karganın üstü başı bizden daha kara. Birazda o yıkansın…”

Günün Sözü

Arkamda yürüme, öncün olmayabilirim, önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece eşit oluruz.

Ute Kabilesi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here