Bir Umudum Olsun Diye…

0
66

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hayat güzel yaşamak güzel, sevmek daha güzel, sevilmekte… Ne demiş atalarımız “acıyı her zaman yaşayabilirsiniz ama güzeli kaçırmayın.” Dünya güzellik üzerine kurulmuş aslında. Habil ile Kabil zamanından beri. Kardeş, kavgası ilk o zamandan kalma ise de.

Mevsimler hep gelmiş geçmiş. Baharlar gelmiş her defasında, ekinler yeşermiş, bebekler doğmuş, bahar  aşkları yaşanmış, savaşa inat, düşmanlığa inat.

Ve  sevgili okuyucularım, bazen buz kesse de güneş biz birbirimizi sevmeye devam edelim. Ayrımsız gayrımsız, sen, ben demeden. Ve sağlıkla ve sevgiyle kalalım her zaman hep birlikte. Dışarıda güneş bu sabah sıcak bekliyor ısıtmak için kanımızı, kemiğimizi… Onu kaçırmayalım ve gülümsemeyi unutmayalım. Belki birisi gülümsememize aşık olabilir belli olur mu? Yase

& & & & &

Küçük İstavritin Öyküsü

Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanıp

hızla atıldı çapariye

önce müthiş bir acı duydu dudağında

gümbür gümbür oldu yüreği

sonra hızla çekildi yukarıya…

 

Aslında hep merak etmişti

denizlerin üstünü

neye benzerdi acep gökyüzü.

Bir yanda büyük bir merak

bir yanda ölüm korkusu.

 

“Dudağı yarıklar ” denir,

şanslıdır onlar, hani

görüp de gökyüzünü , insanı

oltadan son anda kurtulanlar.

 

Ne çare balıkçının parmakları

hoyratça kavradı onu

küçük istavrit anladı yolun sonu.

Koca denizlere sığmazdı yüreği.

Oysa, şimdi yüzerken

küçücük yeşil leğende,

ansız uzanıvermiş dostlarına

değiyordu minik yüzgeci.

 

İnsanlar gelip geçtiler önünden

bir kedi   yalanarak baktı gözünün içine

yavaşça karardı dünya,

başı da dönüyordu.

Son bir kez düşündü derin maviyi,

beyaz mercanı bir de yeşil yosunu.

 

İşte tam o anda eğilip aldım onu.

Yürüdüm deniz kenarına

bir öpücük kondurdum başına,

iki damla gözyaşından ibaret sade

bir törenle, saldım denizin sularına.

 

Bir an öylece baka-kaldı

Sonra sevinçle dibe daldı.

Gitti tüm kederimi söküp atarak,

teşekkürü de ihmal etmemişti.

Bir kaç değerli pulunu

Elime, avuçlarıma bırakarak.

 

Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme.

Sorar gibiydiler, neden yaptın bunu niye?

” Bir gün dedim, bulursam kendimi

yeşil leğendeki

küçük istavrit kadar çaresiz,

Son ana kadar

hep bir umudum olsun diye… ”

& & & & & &

Ve sevgili okuyucularım hayat güzel yaşamak…

“Bir zamanlar Toprak Ana, evinde yalnız yaşıyormuş. Yalnız yaşamak zormuş, bu yüzden canı çok sıkılıyormuş. Bir gün kalkmış, gök kralına misafirliğe gitmiş. Sarayın kapısına varınca, gürültüler, patırtılar duymuş. Kapıdaki nöbetçiye, “bunların ne olduğunu” sormuş.

Nöbetçi: “Ne olacak, demiş. Mevsim kardeşlerin gürültüsü… İkisi kız, ikisi oğlan dört yaramaz çocuk var. Kavga edip duruyorlar.”

Toprak Ana: “Onları bana gönderin, demiş. Ben yalnızım, biraz da benimle otursunlar.”

Nöbetçi Toprak Ananın isteğini krala söylemiş. Kral da “Peki” demiş. Toprak Ana bunun üzerine evine dönmüş, mevsim kardeşleri beklemeye başlamış. Önce en küçük kardeş gelmiş. Pembe, beyaz saçlı, güzel bir çocukmuş. Toprak Anaya: “-Benim adım İlkbahar, demiş. Size ufak bir armağan getirdim.” İlkbahar, çantasını açmış, çantasından tomurcuklanmış dallar, renk renk çiçek demetleri, cıvıl cıvıl ötüşen kuşlar çıkarmış.

Çok geçmeden ikinci kardeş gelmiş. Tombul, kırmızı yanaklı bir kızmış. Adı da Yaz’mış. Kardeşine; “-Haydi çekil bakalım, bak, ben geldim” demiş. Sonra o da çantasından çilek, kiraz, şeftali, erik gibi meyveler çıkarmış, bunları Toprak Anaya sunmuş.

Derken üçüncü kardeş gelmiş. Sarı sapsarı bir çocukmuş. Toprak Ana’ya: “Ben sonbaharım demiş. Yalnızlığı, sessizliği çok severim” demiş. Sonra da kuşları kovmuş, her yeri sarıya boyamış. Ortalığa bir sessizlik çökmüş. Tam bu sırada dördüncü kardeş gelmiş. Çiçekleri, meyveleri dağıtmış, cebinden beyaz bir su çıkarmış, bu suyla her yeri beyaza boyamış. Bir yandan da: “Benim adım kış, benim adım kış diye bağırıyormuş.”

Dört kardeş de Toprak Ananın evinden gitmek istememiş. Kavgaya tutuşmuşlar. Ortalık alt üst olmuş. Toprak Ana kızmış: “Beni dinleyin, demiş. Ya sırayla gelin, evimde üçer ay misafir kalın, ya da çekilip gidin. Hepinizi birlikte istemiyorum.”

Bunun üzerine mevsim kardeşler düşünmüşler. Aralarında anlaşıp Toprak Anaya, “peki” demişler. İşte o günden beri sırayla geliyor, Toprak Anada üçer ay misafir kalıyorlar”

& & & & &

Bu Bahar Olmazsa Gelecek Bahar

Sabreyle sultanım birgün gelirim,

Bu bahar olmazsa gelecek bahar,

Düşümdesin sanki hergün ölürüm,

Bu bahar olmazsa gelecek bahar.

 

Bekle çiçeklerin moru derilsin,

Ak ellere al kınalar sürülsün,

Deniz kızı yakamozda görülsün,

Bu bahar olmazsa gelecek bahar.

 

Katar,katar göçler yola dizilsin,

Bekle gölgelerin sırrı çözülsün,

Namerdin yaptığı büyü bozulsun,

Bu bahar olmazsa gelecek bahar.

 

Gün ışısın mehtabına karışsın,

Gök kuşağı yağmur ile yarışsın,

Bu baharda küsülüler barışsın,

Bu bahar olmazsa gelecek bahar

Zikrettin Karaca

Anadolu Bahar

İlkbaharı geldi Anadolu’nun,

Silifke’de çiçek açtı nar şimdi.

Her tarafı yeşillendi Bolu’nun,

Sultandağı benek benek kar şimdi.

 

Eğri yollar yaylaların kuşağı

Çayır, çimen sevgililer döşeği,

Hora teper Sürmene’nin uşağı,

Dadaşların oynadığı bar şimdi.

 

Durgun çayı köpüklendi Daday’ın,

Palmiyeler zümrüt tacı Hatay’ın

Çukurova cennetidir bu ayın;

Aydın ili efelere dar şimdi.

 

Gönül dile gelir kaval sesinde.

Boz martılar düğün yapar Mersin’de,

Isparta’nın renk renk gül bahçesinde

Bülbüllerin neşesini gör şimdi.

 

Cıvıl cıvıl, sessiz duran yuvalar,

Kelebekler birbirini kovalar.

Halı gibi nakışlandı ovalar…

Bölük bölük sarı, yeşil, mor şimdi.

 

Aşıklar diyarı Elbistan ili…

Olur bu mevsimin bağ-ı İrem’i,

Her çeşmenin üç-beş tane güzeli,

Her çiçeğin bir arısı var şimdi.

 

Çıkıp baksan Çamlıca’nın başına,

İki kıt’a bir boğazda aşina…

Karakoç’um, gel, yorulma boşuna,

İstanbul’u tarif etmek zor şimdi.

Abdurrahim Karakoç

Fırtınamsın

çoban oldum gidiyorum

yapayalnız bu diyardan

kırbacını vurma yüzüme

düşürür halim zor aah

düşürür halim zor aah

 

kar’ın oldum eriyorum

güneş olma yamacımda

ırmağın olurum senin

sularım önünde durma

 

yolum uzun

gör güzelim

vakit doldu ben gideyim

küçük yaşta ağlar oldum

fırtınamsın benim

sen estikçe ben titrerim

 

çoban oldum gidiyorum

yapayalnız bu diyardan

kırbacını vurma yüzüme

düşürür halim zor ah

düşürür halim zor ah

 

karın oldum eriyorum

güneş olma yamacımda

ırmağın olurum senin

sularım önünde durma

 

yolum uzun gör güzelim

vakit doldu ben gideyim

küçük yaşta ağlar oldum

fırtınamsın benim

sen estikçe ben titrerim

 

yolum uzun gör güzelim

vakit doldu ben gideyim

küçük yaşta ağlar oldum

fırtınamsın benim

sen estikçe ben titrerim

Hayko CEPKİN

Günün Sözü

Hiçbir miras, doğruluk kadar zengin değildir. İnsanların yaptıkları fenalıklar arkalarından yaşar, iyilikler çok zaman kemikleriyle beraber gömülür.

William SHAKESPEARE

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here