Bir Fincan Kahve Olsam..!”

1
246

Değer bilmezliğe atıf yapan, kırk yıl öncesine ait bir  şarkının nakaratından seçtim yazının başlığını.. Nostaljik bir takıntım yok aslında.. Ne geçmişin fotoğrafına aşık olmak, ne de bugünün gerçeğinden kaçmak bağlamında.. Ya takılmak? Olabilir..

“Kırk yıl hatırı var” yargısıyla değerlendiririz bir fincan kahveyi.. Geleneksel kabullerimiz içindedir bu değer yargımız.. Kültürel değerlerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını tanımlayan sosyolojik bir kavramdır gelenek.. Toplumların oluşum, işleyiş ve gelişim yasalarını, sosyal yapı özelliklerini, değerlerini ve bu yapıda ortaya çıkabilecek değişme eğilimlerini inceleyen bir bilim dalıdır sosyoloji de..

Bizatihi bir ‘değer’ olarak kabul ettiğim ‘bir fincan kahvenin’ sosyolojisini yapacak değilim.. Ve fakat yine de sormak istiyorum.. “Hatırını saydığımız kahvelerin son 40 yılında, neler değişti toplumsal hayatımızda?”

Bu soruyu, “çok sular aktı köprülerin altından” cümlesiyle yanıtlamıştı her sohbetimizde “bir fincan kahve” davetini yineleyen bir öğretmen arkadaşım.. Çok şey değişmişti elbette su gibi akıp giden hayatımızın 40 yıllık zaman diliminde.. Mesela, su gibi aziz “üret, biriktir, paylaş, hal hatır sor, selamlaş!” geleneksel toplumcu değerlerimiz buharlaşmış, yerini modern bireyci, benci, bencil taş gibi katı; sahip ol, tüket, üstün ol, hatır gönül dinlemem kaybol!” değersizlik çoraklığı almıştı..

25-30 yıllık yaş kümelerinin oluşturduğu bireyler tümlüğüne ‘nesil’ deniyor sosyoloji literatüründe.. Artık teknolojide de kullanılıyor.. “Yeni nesil telefonlar” gibi mesela.. Hızla gelişen teknoloji, hızla değiştiriyor hatır gönül dinlemeden toplumların yaşamlarını da.. Bu hızla kısalıyor nesillerin oluştuğu zaman dilimi de.. Kahvelerin son kırk yıllık hatırı sürecinde en az üç yeni neslin oluştuğunu söylüyor sosyologlar.. Hızla değişimdeki bilinmezliğin ifadesi anlamında “x, y” ve “z” olarak adlandırıyorlar yeni nesilleri de..

Sosyologların, dünlerin birikimini, bugünün verileriyle yorumlayarak yarınlarda ne olacağına  ilişkin tahminlerde  bulunduklarını biliyoruz..  Bu bağlamda mesela, “her şey değişir” diyalektiğinin klasik ‘toplumcu’ yorumundan hareketle, nesillerdeki değişimi, ‘kapitalizmin’ bir ürünü olan ‘modernlikle’ ilişkilendirerek değerlendirebiliriz.. Bu değerlendirmeye, değişimin gelecekte ne olacağına ilişkin diyalektiğin tabii bir yorumu olan; “gelişmeye yönelik iyi, güzel, doğru veya çürümeye yönelik kötü, çirkin, yanlış” görünümlerde gerçekleştiğini ekleyebiliriz.. Artı, ikinci görünümün literatürde ‘dejenere’ olarak yer aldığını ve kavramdaki jen sözcüğünün nesil anlamına geldiğini söyleyebiliriz.. Nesillerin gelişmeye yönelik değişimlerindeki belirleyici etkeni de, “son tahlilde gerçek yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir” yargısında özetleyebiliriz..

Geleneğimizin verili gerçeğidir bir fincan kahve.. Ve kırk yıllık hatırının neşeli gerekçesidir falı.. Kahve falına bakarak, “atıyorum” türü kehanette bulunacak değilim! Ve fakat kırk yıllık sürecin bir döneminde çok takıldığımız ‘takılmak’ ve cümlelerimiz arasına taktığımız ‘artı’ kelimelerinin değişip dönüştüğü hali üzerinden, kahvelerin hatırının tazelenip tazelenmeyeceğine yönelik bir tahminde bulunabiliriz diye düşünüyorum ben..

Bu bağlamda soralım.. Hatır sayıp hatır almak için bir kahve içimi dahi olsa tanıdıklarımıza takılmaz, kuramsal cümlelerimize eklediğimiz artıyı da artık takmaz(!) olduğumuzun acaba farkında mıyız? Farkında mıyız şimdilerde cümlelerimize ‘atıyorum’ diye başlayıp, “sorun değil, sıkıntı yok” diye devam ederek ‘doğru mu’ diye bitirdiğimizin? Farkında mıyız efkârımızı ifade ederken hep eksik bir yan kaldığı sanısıyla artılı konuşmalarımızda kemale ermeyi düşünürken; şimdilerde, paketlenmiş mesajların doğru olduğu zannıyla onaylanmasını ‘doğru mu’ sorusuyla isteyerek dayatmacı düşündüğümüzün? Farkında mıyız; “Düşünebiliyor musun? Böyle bir şey olabilir mi?” kalıplaşmış sözler nakaratına, “aynen” sözcüğüyle (k)atılıp ve fakat sonuçta “Yapacak bir şey yok!” boyun eğişine (ç)ekildiğimizin?

Kırk yıl öncesine ait şarkı sözlerinin nostaljik hüznüyle ve 14 Şubat sevgililer gününe atıfla sorarak bitirmek istiyorum yazıyı.. “Kahvelerin hatırı yoksa artık sayılmaz mı oldu?”

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

1 YORUM

ecrin kavin kenar için bir yanıt yazın Cevabı iptal et

Please enter your comment!
Please enter your name here